Ayşe Canbolat’ın
2. Seramik Sergisi
Galeri Soyut’ta
Galeri Soyut, 22 Haziran – 11 Temmuz 2018 tarihleri arasında Ayşe Canbolat’ın “Bir-İm” isimli ikinci kişisel seramik sergisini sanatseverlerle buluşturuyor.
Ayşe Canbolat’ın 2. seramik sergisine ilişkin Nevin Yalçın Beldan’ın “Çamurla Hikâyeler Anlatmak…” başlıklı yazısı:
Çamurla Hikâyeler Anlatmak…
Toplumsal cinsiyetle ilgili girift ilişkiler özellikle Foucault’dan bu yana kimi sanatçıların sorunsallaştırdığı bir kavram olmuştur. Genel tablo içinde, henüz berraklaşmamış bu konuya netlik ayarları yapmaya devam eden ve hala bunun üzerine çalışan sanatçılar var.
Aslında tüm bu sanatçılar, kadının ezilişine, silikleştirilmesine, ataerkil düzenin dışında tutulmasına ve “öteki” olarak bakılmasına dair bir görüşün ve olgunun tarihine hem ezici bir giriş yaparlar hem de ciddi görsel kanıtlar sunarlar.
Ayşe Canbolat da, kendine has minimalist bakışıyla bu kavramı derinleştiriyor. Yapıtlarında, bedenin geometrisi organik bir benzetiyle sorunun doğrudan kendisine dahil oluyor. Anlatım dili olarak ise, simgesel ve grafiksel bir yaklaşım hakim. Belki de bu anlatım biçiminin seçiminde sanatçının asıl amacı, kadına dair temel bir epistemeye dikkat çekmek istemesidir. Yapıtlardaki her bir birim bu epistemeye katkıda bulunuyor. Üçgen ve küresel formlar yapıtlara hakim görünüyor. Üçgenler çoğu zaman negatif ve pozitif yüzeylerle gösterilmiş.
Üçgen kadına dair özel bir geometrik biçim, ayrıca, burada serginin bütünsel çerçevesini de çiziyor. Öte yandan, sanatçı, formdaki yalınlığı, renk skalasını minimum düzeye indirgeyerek daha da netleştirir. Siyah ve beyazın zıtlığı, kırmızının kadınsı dışavurumu ve toprak rengi… tıpkı Demeter mitinde olduğu gibi… sanatçı kadını toprakla bütünleştiriyor.
Kadına özgü tüm bu üçgen ve küresel birim tekrarları görsel coşkuyu arttırırken, onun kırılganlığına da dikkat çekiyor. Her birim, benzer özellikler taşısa da farklı ve sayısız kadın hikâyelerine gönderme yapıyor. Aslında Virginia Woolf’a katılmamak mümkün değil: “kadın farklıdır…”
Canbolat, bir anlamda Woolf’un tezini geliştirir: kadın farklı gözlerle görür, her şeyden önce cinsiyeti farklıdır, farklı eğilimleri ve değerleri vardır. Sanatçı, yapıtlarında kadını özel kılan tüm bu öğeleri adeta kutsallaştırıyor, öte yandan bu farklılığa olan yaklaşımın ataerkil perspektif içinde algılanışını tahrip edici ve saygısız buluyor.
Canbolat’ın kadınlarını birer cazibe nesnesi olarak görmeyiz, ya da tam tersi bir hissi yakalamayız, yani kimi feminist sanatçıların anlatımında olduğu gibi, özellikle kadın bedenine karşı bir tiksinti de duymayız. Yalın ve duru bir ifadeyle, “im”ler kadına ve bütününde de bir anlatıya bürünür. Prehistorik ve mitolojik bir referansla her biri çağdaş formlara dönüşür, sadeleşir. Aslında sadeleştirilen sadece form değildir. Bir anlamda içerik de yalınlaşır.
Çamurun, genel ifadeyle seramiğin tanıdık plastiğinin ötesinde, daha çok beyazın hâkimiyetinde “saflık” sorgulanır. İzleyici bir bakıma biraz hazırlıksız yakalanır. Sanatçı, klasik cinsiyetçi bir yaklaşım da izlemez. Kadın üzerine bir metin kurarken, erkeği daha pasif konumda bırakır, ancak, erkeği lanetlemez. Kadının erkekle eşit olduğu söylemine takılı kalmaktan çok kendi varlığını ortaya koyma fikrinden yola çıkar. Dolayısıyla, sanatçının post-feminist bir yaklaşım sergilediği ifade edilebilir.
Canbolat, izleyiciye bir yandan yapıtların huzurlu sadeliğinde estetik bir haz sunarken, bir yandan da kadının ötekileşme sürecine ilişkin pasif kabul durumuna olan yatkınlığını içerler ve ayrıca, farklılığı kendisinin denetlemesine izin verecek entelektüel ve fiziksel anlamda yaklaşımlar geliştirmeye daha az yatkın olmasını da eleştirir. Tıpkı sanatçının yapıtlarının anlatım dili gibi, kadın, temel anlamda “kadın” olarak değerli olmanın bilincine varmalıdır. Bu sergideki hiç bir iş devasa boyutta değildir. Sanatçı, kadınların, erkekleri olduğundan büyük gösteren gözlükler takmayı bırakmalarını önerir. Yeni bir bakış sunar. Toplumda “bir”i olmanın altını birimlerle çizer. Sanatçı ısrar eder… çünkü, 21. yüzyılda bile kadının varlığını tehdit eden süreçler enformel alt-metinler olarak ne yazık ki devam eder.
Ayşe Canbolat; 1982 Adana doğumlu. Seramik eğitimine 1996 yılında Seyhan Anadolu Kız Meslek Lisesi, Seramik Bölümü’nde başladı. 2002 yılında başladığı Çukurova Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Seramik Bölümü’nde 3 yıl lisans eğitimi aldıktan sonra, 2005-2006 eğitim-öğretim yılında İspanya’nın Valencia şehrinde Universidad Politechnico de Valencia Üniversitesi’nde bir yıl süre ile Sokrates-Erasmus öğrencisi olarak öğrenim gördü ve 2006 yılında Çukurova Üniversitesi’nde lisans derecesini alarak mezun oldu. 2007 yılında Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Seramik Ana Sanat Dalı’nda “Seramik Şekillendirme Yöntemlerinde Tornanın Kullanımı ve Seramik Tornalar” başlıklı Yüksek Lisans tezini tamamlamış, 2016 yılında “Çağdaş Seramik Sanatında Simgesel Anlatımlar” başlıklı teziyle Sanatta Yeterlik derecesini almıştır. 2013 yılında Çukurova Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak başladığı çalışma hayatına, halen Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi, Seramik Bölümünde öğretim üyesi olarak devam etmektedir. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli karma sergi ve yarışmalarda eserleri sergilenen Canbolat’ın seramik alanında bir ödülü ve bir kişisel sergisi bulunmaktadır.