MEHMET ALİ BAL
Bedi İsm-i Cemili
“El-Bedî İsm-i Cemili” öz olarak "Eşi ve benzeri olmayan güzellik sahibi, yoktan var eden, eşsiz ve benzersiz yaratan" demektir. Bedi İsm-i Cemili ve benzeri tavsif edici isimler ilk önce Zata (cc) delalet ederler; Yaratan (cc) eşsizdir, benzersizdir. Bu “Mahiyet-i mukaddesesinden” neşet eden mutlak kudretiyle “Yaratması, yaratışı da eşsizdir, benzersizdir, harikuladedir”. “İbda” daha önce var olan bir hammaddeye ve bir modele bir kalıba ihtiyaç duymadan yaratmaktır.
Bedi İsm-i Cemilinin Zata (cc) bakan yönlerini beşer aklımızla kavramak mümkün değildir. “İnnellahe yetecella sümme vera-ul vera sümme vera-ul vera” pensibinin özelde “Bedi İsm-i Cemilinin Zati Hakikatleri kapsamında daha ziyade tezahür ve tecelli ettiğini aklen düşünebiliriz, daha ileri boyutta ise keşfen ve sübjektif olarak yaşanabileceğini kabul ederiz. Bu da hal ve zevk meselesi gibidir.
“(O,) göklerin ve yerin benzersiz yaratıcısıdır (Mübdiidir). Ve bir işe hükmettiğinde, artık ona sadece 'Ol!' der, (o da) hemen oluverir” (Bakara/117). Bu ayetteki “Bedi İsm-i Cemilini” “Eşsiz ve benzersiz yaratan” anlamında gördüğümüz gibi “Hiç yoktan eşsiz ve benzersiz yaratan yalnızca Allah’tır (cc), yani “Hüve-l Bedi” şeklinde idrak etmek tevhit hakikatine daha uygun olabilir. O Allah’tır ki, yaratması da eşsizdir, benzersizdir ve harikuladedir.
En küçük ve en fazla sayıda olan varlıklardan başlayalım: Kum taneleri, kar tanecikleri, yağmur damlacıkları, vb. cansız varlıkların her biri eşsizdir, benzersizdir. Ancak teknolojik cihazlarla görülebilen küçücük canlıların mahiyetleri hem daha sanatlı hem de emsalsizdir, birbirlerine benzemezler. Bu benzemezlik, mikro âlemlerin daha alt kategorilerine indikçe daha fazla infirat kesp eder; makro âlemlerin daha üst kategorilerini idrak ettikçe de emsalsiz mahiyete bürünür. Bu derece ayrı ayrı yaratılışın içerisinde (Kesret denizinde) fikren ve aklen gezerken bu benzemezliklerin yüzlerinde Tevhit mühürlerini görürüz. Bu kadar birbirinden farklı aynı türden adeta sonsuz sayıda varlığı bu derece sonsuz ihitimaliyetlerden birinde yaratabilen Vahid-i Ehad’dir, Allah’tır (cc) ve O Bedi’dir.
Allah’ın (cc) diğer isimleriyle bir uyum ve irtibat içerisindeki Bedi İsm-i Cemilinin tecellileri Zat-ı Bedi’nin (cc) o mukaddes ve münezzeh mahiyetinin prizmalarından adeta süzülerek tayf tayf emsalsizliğini, benzersizliğini yaymaktadır. Sonra bu tecelliler varlık ve yaratma âlemine süzülmektedir. Öyle ki “Bütün yaratıkların birbirlerinden farklı olduklarını” ifade eden Bari İsm-i Hakimi; “Varlığı mevcuttan yaratırken her bir varlığa ahlakını yükleyerek yaratan” Halik İsmi; “Varlığı yaratırken çekirdeği yarıp ona fıtratını vererek yaratan” Fatır İsmi “Varlığı yaratırken başka model olmadan, orijinal bir şekilde yoktan yaratan” manasını ifade eden Bedi İsm-i Cemiliyle irtibatlı isimlerdir(kurandanhayata.org). Ancak, Tevhit İnancımız dairesinde Allah (cc) sadece yaratmasında değil, daha birçok tasarruf ve tasavvurunda eşsizdir, benzersizdir: Her şuur sahibine öğretirken emsalsizdir, Rızık verme süreçleri benzersizdir, hayat ve ölüm vermesi, öldükten sonra diriltmesi, merhamet etmesi, gazabı emsalsizdir, vb. Bütün bu tecelliler Tevhid-i Uluhiyetin mukaddes ve münezzeh tezahürü ve ilanına matuftur.
Nitekim yukarıda zikrettiğimiz ayetten hemen önce gelen ayette “Yahudi, Hristiyan ve müşrikler: “- Allah, çocuk edindi” dediler. Allah, o zalimlerin bu sözünden münezzehtir. Doğrusu göklerde ve yerde ne varsa, hepsi onun; hepsi onun emrine boyun eğmiştir” (Bakara/116) buyrulmaktadır.
Allah (cc) önce “O zalimlerin sözünden münezzeh olduğunu, var olan her şeyin kendisine ait olduğu” hükmettikten sonra “(O,) göklerin ve yerin benzersiz yaratıcısıdır (Mübdiidir). Ve bir işe hükmettiğinde, artık ona sadece 'Ol!' der, (o da) hemen oluverir” (Bakara/117) buyurmaktadır.
Allah (cc) önce zalimlerin şirkini nefyettikten sonra Bedi İsm-i Cemilini zikretmektedir. “Böyleyken, tuttular Allah’a cin’leri ortak koştular. Hâlbuki onları da Allah yaratmıştır. Bir de bilgileri olmadan Allah’ın oğulları ve kızları olduğunu uydururlar. Allah onların (Ortak ve çocuk edinme) vasıflamalarından münezzehtir ve yücedir” (Enam/100) ayetinde de şirk koşanlara ağır bir hitap vardır. Takiben de “Göklerin ve yerin yaratıcısı O…O’nun nasıl çocuğu olabilir ki, bir eşi de bulunmak mümkün değildir. Her şeyi yaratmıştır ve O her şeyi hakkıyla bilendir” (Enam/101) hükmedilmiştir. “(Ey Resulüm), deki: “-Arzı iki günde yaratanı, siz mi inkâr edeceksiniz ve O’na eşler koşup duracaksınız? O, bütün âlemlerin Rabbidir” (Fussilet/9). Bu ayetlerden anlaşılıyor ki, Bedi İsm-i Cemili evvela Zata (cc) bakmaktadır.
Tevhid-i Rububiyetin ve Uluhiyetin bir tac-ı murassaı da Bedi İsm-i Cemilidir. Bu yüzden Bari, Halik, Fatır, Hakim, vb. isimlerinin tecelli ve tezahürlerinin çiçeklendiği varlık meşherinin gül-i yektasıdır. Çünkü benzersizlik ve eşsizlik Birliğin, Tekliğin hem evvel hem ahir, hem zahir hem batın hususiyetidir. Ve Birlikten, Teklikten ayrılamaz. O derece ki O Zat-ı Bedi (cc) yarattığı sonsuz sayıda varlıkta Vahidiyet, Ehadiyet mührüyle birlikte “Bedi isminin” mührünü de vurmuştur. En küçük varlıktan en büyük ecram ve ecsama kadar bütün varlıklarda tevhit nişanlarını “Bedi ism-i Cemilinin” incileriyle pırıl pırıl müşahede ederiz. Belki bu yüzdendir ki, mikroskobun merceğinde gördükleriyle ürperen bilim adamının gözleri sonsuz gök âlemini seyrederken yaşarır. Bu tevhit ürpermesidir kuşkusuz. Bedi İsminin tecellisiyle ürpertinin vecde, şükre, tefekküre, ubudiyete dönüşmesidir.
“Allah, Hz. Âdem Aleyhisselam’a bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı meleklere gösterip: “- Eğer (her şeyin iç yüzünü bilen) Sadıklarsanız bunların isimlerini bana haber verin.” Buyurdu” (Bakara/ 31) ayetinin manası itibarıyla bizler “Talim-i Esmanın” birçok hikmeti ve maksadı olduğuna inanmaktayız. Buna müsteniden Hazreti Adem (as) “…- Biz seni hamdinle tesbih ve noksanlıklardan tenzih etmekte olduğumuz halde, orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın? ….. (Bakara/30)” diyen melekler üzerine de halife yaratılmıştır. Bütün esmanın bilinmesi, idraki, ve istifade edilmesi için girizgah sayılabilecek bu hükümleri Bedi İsm-i Cemilinin idrak ve istifadesi için de ontolojik bir zemin kabul edebiliriz.
Allah’ın (cc) hiçbir işinde israf, abesiyet, manasızlık, çirkinlik ve benzeri vasıflar, mahiyetler olamaz. Her tasarrufunda müspet ve güzel nihai maksatlar vardır. Biz Müslümanlar bu maksat ve manaları idrake hem mükellef hem de muhtacız. Allah (cc) esması, Zatının marifeti öğrenilecek hususların en başındadır. Bugün Müslüman Dünyamızın unuttuklarının en başında evvelki cümlede zikrettiğimiz hususun oluşu bizim paradoksumuzdur kuşkusuz. Bedi İsmine dair cehaletimiz bu paradoksal listenin ön sıralarındadır.
Hâlbuki bizler en başta Bedi İsm-i Cemilinin tevhit akidesiyle irtibatının bilgisini, hissiyatını unutmuş görünüyoruz. Eşsiz, benzersiz, Yek ve Yekta Zat-ı Bedinin (cc) lafzen varlık ve birliğine inanmakla beraber ayetlerde zikredilenler gibi hepimizin bildiği “Put”çukları, ihtirasları, hasetleri, vs. şirk koşuyoruz mana ve hakikat cihetiyle. Ne yazık ki bu akide kaymasının şuurunda bile değiliz. Yaşadığımız hayat planında bir Müslüman başka din mensuplarına aidiyet ve mensubiyet içeren kılık, kıyafet, davranış, vb. alanlarda “Benzemezlik prensibini” her geçen gün daha fazla ihlal ediyoruz. Akidemiz sarsılırken, âlemlerimiz devriliyor. Tekrardan “Akide ve alem isimlerden” biri olan Bedi ism-i Cemilinin hakikatine yönelmeliyiz.
Bedi ism-i Cemiliyle biz Müslümanlara hedef gösterilen eşsiz, benzersiz güzellikteki dünyanın, fertlerin ve şaheserlerin inşasında geri duruyoruz hala. Kusursuz ve benzersiz güzellikte ve mahiyette yeni bir dünyanın inşası için bugüne kadar yapmadığımız ve görmediğimiz tarzda bir hamle yapmanın mecburiyetinin eşiğine geldik…
“Ya Bedi” deyip kendimizi ve bütün alanlarıyla dünyamızı eşsiz ve benzersiz güzellikte, mahiyette ve kıymette inşasına cüzi sorumluluğumuz ve nispi gücümüz çerçevesinde karar vermeliyiz. Allah (cc) bu kararı verebilmemizi ve gerçekleştirebilmemizi müyesser kılsın. Âmin.