Kadın, ipek kirpiklerini mahçup, yere eğdi sessizce kabullenişini ifade etti.Bu bir film sahnesi ama hepimizin hayatında bizim şarkımız olsun dediğimiz bir ezgi mutlaka yer almıştır.Hem de yalnızca aşk için değil, dostluk, keder ve hatta taraftarlık şarkılarımız olmuştur birileriyle ortaklaştığımız.
Kalpten kalbe yol vardır demiş büyükler.Şarkılar kalplerden geçerken bir ağ kurar aramızda.Aynı şarkıyı bilenler, aynı şarkıyı sevenler, bir gece vakti yoksul bir odada aynı türküyle ağlayanlar olarak çeşitli topluluklara ait oluruz sorgusuz ve kurgusuz.
Dünyada topluluk halinde, istekle ve coşkuyla çok az şeyi böylesine paylaşırız.Koro halinde deliler gibi söylediğiniz şarkıları türküleri hatırlayın.Sözlerini tam bilmeden uydurma kelimelerle geçiştirdiklerimiz, ses çıkarmadan melodisine “playback” yaptığımız şarkılar.Yıllar sonra karşılaştığımız okul arkadaşlarımızla eski şarkıları ve türküleri yad ederiz.Nağmeler, aynı duyguları kalbimizin hafızasından çıkarıp serer önümüze.
Ve birini hatırlatır bir ezgi.Bir sevgiliyi, ölen arkadaşları, annemizi, dağbaşındaki tedirgin bir karakolda gece 3-5 nöbetini.”Beni unutma” diyen şarkıyı, “gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi” dizesini, “bugün resmini indirdim duvardan, duvar ağladı ben ağladım” sözleriyle akan gözyaşını..
Eski bir hatıradır: Kasete kayıt yapılan ilk günlerdi 4-5 yaşlarım.Oldukça uzakta oturan ve Erzurum kışında aylarca görüşemediğimiz teyzemden eve bir kaset geldi.Tam anlamıyla sesli, türkülü bir mektuptu.Kasette önce “selam eder gözlerinizden öperiz diye başlayan mektubu dinledik, ardından teyzemin hasret yangını sesinden türküler geldi.”Kara yer kara yerde / Gül biter kara yerde / Felek bizi ayırdı / Her birimiz bir yerde” diyordu söylediği türkü.Şimdi iletişim çağında her türlü görsel ve işitsel mesajı transfer edebildiğimiz bir zamanda düşünüyorum da, hangi mesaj o kaset-mektup kadar etkileyici olabilir?Birbiri için türkü söyleyip gönderen kimse kaldı mı?
Hatırlarsınız, rahmetli Özal boğaz köprüsünden geçerken Semra Hanım’a “haydi koy bir kaset de neşelenelim” demişti.Yakın zamanda ise başbakanın uçakta Gönül Dağı türküsünü mırıldandığını duymuştuk.Şarkılar ve türküler her türlü hiyerarşinin ötesinde tepeden tırnağa insanı sarmalayan ve eşitleyen ender sanat eserleridir.Bir modern resmi herkesin anlamasını ve sevmesini, ya da bir filmi herkesin sahiplenmesini bekleyemeyiz ama sosyal anlamda birbirinden en uzak insanlar bile bir ezgide buluşabilir.
Şarkılar sadece toplumsal katmanları değil farklı ülkeleri, yedi iklim dört köşeyi birleştirir.Bizim şarkılarımız Afrika’da dinlenir, bir Kırım ezgisi Almanya’da seslenir.Dilini hiç anlamadan blues söyleyen bir Mali şarkıcısının kederini anlarız, Romanca söylenmiş bir 9/8 lik şarkıyla açar içimizdeki çiçekler.
Ve kalbimizin en ücra yerinde sakladığımız eski sevgili, bir şarkının ezgisiyle uçuşarak gelir yıllar sonra gözyaşına kurulur.Uzaktan sevmeler, bir göz değmesiyle sahip olunan dünyalar, ayrılığın acısını hülasa eden uzunhavalar.Kimi zaman “Ne sevdiğin belli ne sevmediğin” diye sitem eder, kimi zaman “Kara bulutları kaldır aradan” diye çağırır ve bazen dünyanın hem fena, hem fani olduğunu anlatır : ”Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın / Ben de gülemedim yalan dünyada/ Sen beni gönlünce mutlu mu sandın / Ömrümü boş yere çalan dünyada”
Bir gün umut siyaha bürününce, sabır dağları aşınca, dostlar birer birer çekilince..Bir gün valizini evde bırakıp çıkarsın,ayakkabıların ve umutların götürür seni.Vefasız rüzgarlarda kırılan dallarına çamurlar sararsın sağalsın diye.Yalnızca bir şarkı yeter sınırları aşmaya barikatları geçmeye, yalnız ve yoksul bir geçmişi unutuşun ellerine bırakmaya.
İşte o şarkıyı yanına al git kalbim.
14 Ekim 2014 / Asanatlar