Cafer Turaç Şiirleri Sessiz Redifler

A.VAHAP DAĞKILIÇ
Cafer Turaç Şiirleri Sessiz Redifler
 
İz Yayıncılık tarafından ikinci baskı olarak, 2006 yılında basılan, dili Türkçe, türü sanat edebiyat olan kitabın kapak tasarımı, Medine Efe’ye ait. “Yağmur Fotoğrafları” ve “Sessiz Redifler” başlığı ile iki bölümden oluşuyor.
 
124 sayfadan oluşan kitap, şairin okuyucusunu aşk odaklı bir bütünlüğe taşıyan toplam kırkbir şiiri ile yüklü.
 
Şairin iç dünyasını, cam kırığı sızılarını onun kendi kaleminde bulacağınız bir kitap Sessiz Redifler.
 
Şairin okuyucusuyla ikinci buluşması.
 
“Rüzgâra sor kendini, söz ayrılsın zencefil kokulardan /
ayart şu tülleri, bıktık yağmur mırıldanmaktan”
(Sahil Aynası adlı şiirinden)
 
Sevgiyi farklı ve umman bir perspektifle ele alan şairi, büyülü şiirlerinde, bazen şaşırtıcı, bazen masum, bazen romantik, bazen asi, bazen karamsar olarak resmediyorsunuz.
 
İnkılâp deviren edasına, yaşamın dışına itilmiş yalnızlığına şahit oluyorsunuz bu kitabında.
 
“Mutsuzun biriyim işte. Tek parça kaldı sandalım, sağır balıklar gibiyim /
denizin uğultulu yüzünde (efendim eğiliyor aramıza bir değirmen gülü/küskünüm) /
sahi beni biliyor musun? Bir gençlik sayıyor musun gözyaşlarımı?”
(Zarif Efendim, Buğular Girdi Aramıza adlı şiirinden)
 
Kitabın şairi, okuma ve yazma heyecanını daima diri tutan, aşk ile sevgili arasındaki soluğu ince işçiliği ile okuyucusuna sunan, her şeye rağmen hayatın bütün cümbüşünü beyaza bakarak yazan, güçlü kalemiyle ve bir o kadar da sessizliğiyle Edebiyat dünyamızın çok iyi tanıdığı Cafer Turaç.
 
“Çıplak ve yorgun atların kesik soluyuşları /
gecede kırgın bir süvariye neler anlatırsa /
bir kış odasında, doğrulan kırmızı güle /
ve utanan akarsuya eğilerek, sevgilim sana /
uğultumu sundum, ağladım, dilimde sarsılmış kırağılar”
(Nehrin Kızı, Kırmızı Gül ve Kış Odası adlı şiirinden)
 
Dar bir vakte, sınırları çizilmiş coğrafyalara sığmayan güzide bir taşıyıcı olan taşra kokulu cümleleriyle, doğu ırmaklarına dokunup, batı coğrafyasını sulayan bir şair.
 
“Dünden kırık aynadan sordum seni her ikindi dilime düşen ayrılık /
üstüme yürüyen çaylara sordum, göveren dala /
hiç bağrına basmamış, hiç sırtını ovmamış bir anam varmış benim /
can havliyle severmiş severse gönül havliyle işte, anlarsın”
(Dünden Kırık Aynada adlı şiirinden)
 
Asıl adı Turan Korkmaz olan şair Cafer Turaç, sekiz Mart 1959 Malatya doğumlu.
 
“Babam, bulantı ve aşk talanlarıyla /
havadisler dinlerdi fabrika dönüşleri ve günler günler /
acıya ödenen nafakalarla gelip geçerken /
anam çaylar demlerdi ağıtla”
(Bir Ergenin Vesikalık Resmine adlı şiirinden)
 
Şiirlerinde geleneksel sesin her tonu mevcut olan şairin ilk şiiri ‘”Sessiz Kız” (1973).
 
“Şiirlerimin üzerinde kalbimin gölgesi var diyen”, hak bildiği yolda sevdayı kuşanan bu neferin Kuleli Askeri Lisesine başlangıcı(1974).  Sonra yazdığı hikâyeler.
 
Çocukluktan beri omuzlarındaki ağır yüklere rağmen yaşam çizgisinden, mutlak hayat görüşünden taviz vermeyen ve hayat hikâyesi aşk olan şair, daha sonra nehrin kenarında, Amasya da Tek yıldızla, Teğmen (1981).
 
Şiiri kalemine çocukluk yıllarında yükleyen, birkaç dost meclisini ortalıkta görünmeye tercih eden, aynalarla arası iyi olan Turaç’ın okuyucu ile ilk vuslatı “Yağmur Fotoğrafları" (1984).
 
Daha sonra, Fatsa, Kadirli, Hınıs'ta askerlik şube başkanlıkları ve çeşitli dergilerde yayınlanan şiirleri.
 
Karaltı Şiirleri”, “Yağmur Fotoğrafları” ve “Sessiz Redifler” başlıkları altında topladığı şiirlerinin, “Sessiz Redifler” ismi ile İz Yayıncılık tarafından ilk yayımı (1992).
 
Resmi üniformadan emeklilik (1996).
 
İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı şirketlerde, üst düzey görevlerde bulunan ve şu anda TMSF da çalışmasına devam eden şair, evli ve iki çocuk babasıdır. 
 
“Mahpus edin çocukları balkonlara ve çamaşır sepetlerine /
aman halılar kirlenmesin temizliği zor çocuklar nankör /
salın kadınları sokaklara/yakında simitçilerde değişecek”
(Çocuklar Ceylanlar ve Güvercinler İçin Çıktım Ortaya adlı şiirinden)
 
Yazdığı her satır bir kuğu boynu, bir renk cümbüşü, sinede akan bir Cafer.., akarsu. Hiç duymadıklarınız ve okudukça kendinizi bulduğunuz, kendi içinize hicretiniz.
 
“Gün biterdi gözuçlarımda, saçlarının şiddetine sokulurdum /
gözlerine karşılık vermeye gelirdim ardımda şehirler bırakarak /
eline hangi çiçeği alsan suyun hükmü kırılırdı, duyardım /
hangi şekilde bıraksan da gövdeni, uykusuz kalırdım”
(Saçların İsyan adlı şiirinden)
 
Öylesine yalın, öylesine sessiz, bir o kadar da kendinden emin narin bir yürek dili, Cafer Turaç dizeleri.
 
“Ey çocuk ey nehrin kızı /
bir dilek sun, bir kalp yarala /
bir sepet zerdali çiçeği taşı /
bu yaşlı gökyüzüne”
(Biten Bir Şarkıya adlı şiirinden)
 
Edep taşıyan her cümlesi, hakkını verdiği her şiiri, aşk adına tarihe düşürdüğü şerh. Duyduğunuzda, okuduğunuzda “bu Cafer Turaç’ tır” diyeceğiniz, kendine özgü emsalsiz bir şiir dili.
 
“Sabahların kırgın kızı, akşama ödenen aşk /
yol yok, sokakların her başında sen; /
bir ürperme fiyakası”
(Karmen adlı şiirinden)
 
Hani “Kıymetli malı olanlar bağırmazlar” ya işte Turaç onlardan biri. Bir hal adamı, aşk hamalı.
 
“Ben aşkım /
kardeşim söz almış mercan benzerliklerle /
çemrenmiş gömleğimde açık ve gerili pazım /
bu uyanık yüreğim alanlarda attıkça öpüşler kovalarken sizi inci kızlarım /
demir atacağım bulutların ardından menekşeler kentine /
umuda yakı yaktım /
ben aşkım yavrum”
(Ben Aşkım adlı şiirinden)
 
Gerçek sevgili adına, dokunulmamış beyaz sayfalara doğallık, içtenlik ve masumiyet asılı kalemiyle sevgiyi damlatan has bir şair. Şiir adına, hayata dair çektikleriyle net bir fotoğrafçı. Okuma hastası, kitap meftunu, hoş sohbet ve seçici bir usta.
 
“Alnıma kuşlar birikiyor alnımda hüzünler uçuyor /
elimin yarısı dağılıyor, hiçbir ucunu tutamıyorum hayatımın /
artık beni anlatacak kadar yağmur yağmıyor sokaklara”
(Gece Yarısı Başlayan Bir Hüzünle adlı şiirinden)
 
Bir tütün sarışında, bir dal sigara tutuşunda, sonsuz yalnızlığı resmeden ve yürekleri onaran bir şair.
 
Cafer Turaç’ı tanımak, şiirini okumak farklı bir kazanç.
 
“Oysa siz her sokağın ağzında yeni bir endamla çıkıp gidiyorsunuz /
her tabancada terin soldurduğu nişan gibi /
omuzlarımızın ölümü boşlaması gibi /
hırkasını çıkarıp, bir güz günü ebedi giden dostlar gibi gidiyorsunuz”
(Delta adlı şiirinden)
 
Onu aradığınızda, ya mavi bir kitap gölgesinde Malatya da, ya fabrika işçisi olan babasına, yamalı pantolonuyla sefertası taşıyan, benzi soluk bir çocuk olarak basma fabrikası yolunda Adana da veya şiire sevgisinden dolayı bir çavuşa baba ve ağabey şefkatiyle evini ve Nehrin Kızı ile dolu yüreğini açan bir komutan olarak Amasya da, ya da demli bir çay bardağındaki efkârda bulursunuz.
 
“Derler ki goncası açmaz bu aşkın /
kapıları örtük olurmuş he mi? /
mermere yazılan harfler kaybolur /
yağmur düşer sızlanırmış karanfil /
ben böyle bekliyorum yollar, gülüm /
imlası kırık kalbimle seni”
(Amasya Mektupları 1. adlı şiirinden)
 
Buralarda bulamazsanız şayet, yurt içinde ise, Baki’ye, Şeyh Galip’e, Kadı Burhaneddin’e, Ali Şir Nevai’ye, Babür Şah’a, Karacaoğlan’a veya Ahmed Muhip Dranas’tan, birine, hiç ki bulamadınız, kanadı kırık bir martıya misafirliğe gitmiştir.
 
Yurt dışına çıkmış ise de, Almanya’da Goethe’ye, İngiltere’de Shelley’e, veya Fransa’da Lamartine’ye ya da Afrika da siyah tenli zenci bir çocuğun hayaline konuk olmuştur.
 
“Halen beşikler merhametle ve umutla sallanırlardı /
sarsardı beni kadın çığlıklarına batırılmış gökçe çocuk gözleri”
(Bir Şehrin Atlanılmamış Zamanında adlı şiirinden)
 
Kâh, Ahmet Haşim’in, Nesimi’nin, Yahya Kemal’in,  kah Dehhani’nin, Ahmed Hamdi Tanpınar’ın, Fuzuli’nin daldasın da, kah ucu yanık bir türkünün kıyısında, kah Orhan Veli’nin, Nedim’in, Yunus Emre’nin, Cahit Sıtkı’nın, Necip Fazıl’ın, kah Keats’in, Paul Valéry’nin, Shakespeare’in, Byron’nun, Milton’nun izinde, kah ıtır kokulu dağlarda keklik sesinin peşindedir.  
Bekleyin gelir. Onun adresi değişmeyen adrestir. Adresi aşktır. Merak etmeyin onu hep bu adreste bulabilirsiniz.
 
“İçimde yürüyen bir Leyla vardır gözlerini anlatamam kundaklanmış aydır /
adı hem ağıttır sütunlar içre sır olup gitmiş, kentlerin en alımlı eylemi daha az yaşamaktır”
(Kalbin Yakınmaları adlı şiirinden)
 
Hayat yaprağına sessiz yağmur kokulu cümleler taşıyan, sinesinde demlendirdiği aşkla delikanlı makamında bulursunuz her daim, şairler caddesinde.
 
  “Şehir ve sara hüzünler işliyor kalbime, kandillerini yakarak /
terk-i diyar bir onbeşlinin alnacında durup /
geçiyorum ilkyazın alıngan bir akşamı şark ekspresinde”
(Şiirle Sınanmış Yürekten adlı şiirinden)
 
Şiir güzeli şiirlerini de, sola çıkmayan, kırkdört metre ilerideki ilk sağa döndüğünüzde Şiir Sokağında.
 
Özgürlük için yakılan bir ateşin etrafında, namaz kılmak için alınan bir abdestin ruhsatında olan Turaç, mütevaziliğiyle hep yoldadır. İyi hal olma yolunda.
 
“Dilsizdik duvarlarda işaretlenirdik /
her şey yaşanmış bitmişti, tarçın kokmazdı sedirimizde /
eski bir çalgıcının rüya tabirlerine uyanırdık /
bir küsur şekilde görülürdük arap kanı içilen maşrapalarda”
(Rüzgârlı Diyet adlı şiirinden)
 
Hep bir şeyler arayan bir tavrı vardır adeta. “Ne arıyorsunuz?” diye sorsanız, eminim “Kendimi arıyorum.” cevabını alırsınız. Gönlünün kapı ve pencerelerini hep güzelliğe açmağa gayret gösteren, soylu bir duruşu vardır ve gül kokusuna meftun asil bir soluğu.
 
Onu yorgun görürseniz bilin ki sevgiden sevdadan arkadaşlık dostluk ve aşktandır.
 
“meğer dostluklar da anayollara atılmış bir çiçek demeti gibi hüzünle ezilirmiş”
(Mutluluk Fotoğrafı adlı şiirinden)
 
Turaç’ın genel olarak şiirlerine baktığımızda, ağırlıklı olarak derin bir duygu yoğunluğunun yanında, hüzün hep başköşededir.
 
Okuyucu yüreğinin en ücra köşelerine kadar taşıdığı mısralarında, kendi duygularını tabii olarak aktarırken, yüksek dozda coşkunun ve heyecanın iz bırakan bir anlatımın şahidi olursunuz.
 
“Tomarlanmış esvaplarımı bir güz günü çıkaracağım /
ölümüne tutacağım sabrın ellenmemiş eteklerinde /
bir kız bana yeğnik kazaklar örse kışları inadına yaşayacağım”
(Ustam Sevgi Boynumuzdadır adlı şiirinden)
 
Şairin şiirlerindeki lirizm yoğunluğu, şiiri yazma zamanındaki ruh halini tasavvur etmenize ve kendisini daha iyi tanımanıza kapı aralar.
 
“Hani yolcuyduk /
ve ben eteğinde şifalı karanfiller taşıyan sevgilim yok demiştim sana /
gözlerinde bur yudum hüzün olan sevgilim ve akşam”
(Resim Yakmak adlı şiirinden)
 
Yazdıklarını parmak arası terlikle deniz manzaralı, balkon sefası sürerek yazmayan şairin, yazdıklarının tümü her şeyi yansıtan iç dünyasının düz aynasıdır. Realist şairin her şiiri, sevgili için dokuduğu kilimdeki bir nakış ve attığı her ilmekte, yaşadığı kendi hayatının tuz yüklü kareleri ve yüreğindeki artakalanlardır.
 
“Şimdi sokaklar kar diliyle konuşuyor; şairler de /
farkındayım aşksız yaşadığımın /
fotoğraflarım bir kez daha sıyırıyor alnımı; /
şarkıların diline düşmüş gençliğim”
(Kar Diliyle Seviyorum Seni adlı şiirinden)
 
Hayata attığı gollerin tam sevincini yaşayacakken, her defasında arkadan duyduğu “Ofsayt! ” düdüğünün hüznünü yaşayan şair, kelimeleri daha çok yan anlamda ve mecaz olarak kullanır.   
 
Modern şiirin ustalarından biri olan Turaç’ın almak istediği de satmak istediği de sadece ve sadece aşktır.
 
“Hey balam bildin mi sevdin mi beni /
şafak kan çanağı/ebter yarası /
işte sürdüm geliyorum duy beni /
bir umut ışık gibi nebiler nebisinden /
artakalan sevdayı”
(Kalbime Notlar adlı şiirinden)
 
Makam mevki, kasa kese, yat kat, apolet saltanat gibi, dünyalık derdi olmadığından, riya bilmediğinden, hele hele adam satmadığından dolayı ticareti bilmez.
 
Tribünlere oynamadığı için de, onun ismi ve şiiri kendi dönemi ve kendinden sonraki şairlerin şiirlerine, karada havada beş çekmesine rağmen tezahürat görmez. Bu yüzden yürek kalesi hep yediği gollerle doludur.
 
“İşte eskidik, kırık bir hergelelik içimizdeki /
sen kolunu sıvarken ölüme, ölmüştük, iyi ki”
(Yorgun adlı şiirinden)
 
Onun asıl derdi sayılı verilen solukların tümünde, yakutları camlara tercih etmeyen çizgisini korumaktır.
 
“Benim gençliğim çiçek tarhlarına gömülüdür sevgilim /
akşamları savaşlar açıyorum hayata, çiçek tarhlarında geçerken /
kalbim sancıyor; gözlerime kömürden yağmurlar iniyor, sisler /
serpişiyor içime, Allah’ı evetleyen bir çocuğun hafifliğince”
(Kumruma Söylenmiş İlkyaz Şarkısı adlı şiirinden)
 
Okuyucusunu kendisine, kendi cümleleri ile  “ Ey başını omuzlara karın düşüşü gibi yaslayan şair, hiçbir ucunu tutamadığın şu hayatta gönül eleğinden süzerek, içinde suların doğup perilerin uyandığı saf bir hal ile yazdığın yazacağın, hüzne bir satır kala al kâğıtlara düşürdüğün “görüldü” imzalı her şiirin için bir dakika” dedirten şair.
 
 
.19/10/2009 Bursa
 
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir