Çağlaya Durmuş Çiçekler

YAREN KAYIP
Çağlaya Durmuş Çiçekler
 
Çoğumuzun anılarında çocukluğundan kalma bir resim vardır. Kimimiz en özel kutu ya da sandıklarda saklar kimimizin ki bir kitap arasında uzun zaman bulunmayı bekler ve sizi o resim en temiz en masum en siz olduğunuz yıllara götürüverir bir anda. Bazen bir bahçede erik ağacının dalında asılıdır gülüşleri çocukluğunuzun en yakın şahitlerinin, bazen komşu teyzenin duvarı dibinde mahalle maçı sonrası çekilmiş bir resimde saklıdır o an yüzünüzde oluşan tebessümün müsebbibi bir anı. Ha bir de delikanlılığa heves zamanları çocuk kalbinizin en fiyakalı pozlarının verildiği resimler vardır…
Hâsılı o resimlere bakarken, içinizdeki çocuk sizi ilk kavgalara, ilk aşklara, ilk terk edilişlere, ilk ayrılışlara, ilk başlara sürükleyiverir.  Sürüklemek derken aklıma geldi. Hiç poşetlere oturup kaydınız mı mahallenin bir ucundan bir ucuna. Gece yarılarına kadar “sobe” oynadınız mı mahalleli bir kapı önünde çay muhabbeti yaparken. En azından gazozuna, dondurmasına maçlar yapmışsınızdır ama. Kocaman mavi bir bilye için küstünüz mü en yakın dostunuza ve ertesi sabahı zor ettiğiniz oldu mu onun bütün bilyelerinizden daha değerli olduğunu ona da söylemek için ve bırakmak için çocukluğunuzun en güzel renginin avuçlarına rengârenk bilyelerinizi. Sizin de küçük yara izleriniz var mı çelik-çomak oyunundan başınız da kalmış. Belki de kaşınızın birini bölen bir çizgi, en yakın arkadaşınızla sevdiğiniz kız uğruna girdiğiniz kavgada yarılmış… Masumluğun izleri var mı dizinizde, elleriniz de, yüreğiniz de…
 
Bir ya da birkaç resim belirdi yavaş, yavaş. Neredeler şimdi, ne yapıyorlar, en son ne zaman görüşmüştük. Hatta bazılar sağlar mı? Yok, yok Allah ömür versin sağlardır inşallah, hem o kadar da değil, bir şey olsa duyardık herhalde. Koptuklarımız var haber alamadıklarımız. Hala görüştüklerimiz, yüreğimizden büyük yeminlerimize sadık kaldıklarımız.  Aynı okullarda okuyup, birlikte mezun olup düğünlerimizde birbirimize sağdıçlık ettiklerimiz. Ellerini hiç bırakmadıklarımız. Bir de elimizle toprağa verdiklerimiz…
 
Dedem demişti ki; Evlat insanın en riyasız dostlukları çocukluktan gelenlerdir. Çıkarların menfaatlerin, makamın, paranın, hayat şartlarının ve diğer tüm kişilerin etkisinden uzaktır. Riyasız, tertemiz, müdahalesizdir. Anneleri kavga eden çocuklar bile daha beş dakika geçmeden mahalle maçında aynı takım da oynarlar… O yıllardan kalan dostluklar da öyle süre gelir istisnalar hariç, çocukken paylaşılmış peynir ekmeğin, birlikte gidilen sinemanın, üç beş arkadaş ortak alınmış futbol topunun, değişilerek oynanan bebeklerin, kamyonların, kepçelerin, arabaların, sırasıyla binilen bisikletlerin hep bir hatırı kalır yüreğin en çocuk kalmış yerinde…
 
Şimdi hemen çocukluğunuzun gülen yanlarından birini arayın, en çabuk kime ulaşabilecekseniz. Hatta daha iyisini yapın en uzun zamandır haber alamadığınız dostunuza ulaşın. Halini, hatırını sorun, habersiz kaldığınız zamandaki acı ve sevinçlerinizi paylaşın, gururla evlatlarınızdan bahsedin ellerinden öperler diyerek. Eski günlerden bahsedin, diğer çocukları sorun birbirinize görüştüklerinizi anlatıp görüşmediklerinizden haber alın… Sarılın hadi telefonlara. İçinizdeki çocukluğa sarılın. Hatta gidip bir çay için bir yerlerde dostlarınızla. Genzinizde iğde ağaçlarının kokusu, sıcak muhabbeti katık edin demli, açık, orta çaylarınıza…
 
Zamanı geri alamayız elbette, o yıllara dönemeyiz. Fakat o yılları şu ana taşıyabiliriz. O yıllardan bize kalan güzel insanları, bazılarını, şehrimize evimize, hayatımıza buyur ederiz. Bazılarının yüreğimizdeki yerini sağlamlaştırır, siler parlatırız dualar ile. Ruhları şad olsun deyip Fatiha’lar yollarız ya da Allah uzun ömürler versin deyip bir selam yollarız yeğenlerimizle…
 
Yazının ortasında bir yerlerde aklıma geldi ki bu gün 23 Nisan,  yani “Çocuk Bayramı” bugün,  Çocuk zamanlar üzerine farkında olmadan çocuk bayramı gününde yazmak.  İlginç bir rastlantı deyip güldüm. Peki nerden çıktı bu yazı diyenleri duyar gibiyim. Dün gece toplam bir buçuk saatlik uykumun bir yerinde bir rüya gördüm. Neyse şimdi burada rüyayı uzun uzun anlatmayayım, benim bir an önce kalkıp birkaç çocukluk masalımı gün yüzüne çıkarmam ve o masalın kahramanlığını paylaştığım dostlarımı aramam lazım.  İyi bakın kendinize, çocukluğunuza ve içinizdeki çocuğa iyi bakın. Göreceksiniz ki hepinizin yüzünde çağlaya durmuş çiçekler açacak…
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir