YILMAZ EKİNCİ
Çağrın Sinemde Bir Mağma
Gördüm ve yaşadım
Ne devler eskisi kadar büyük ve heybetli
Ne cüceler eskisi kadar küçük ve sevimli
Ve ben şimdi kırklı yaşlarda
İçimdeki film şeridi koptu
Ve yeniden başladım hayata
Leyla’da yanan Mecnun’u gördüm
Söndürdüm ışıkları dostlarımı saydım
Sırtımdaki yaralarda
Dostlarımı tanıdım
Bir söz düşüyor benliğime
Yutkundum sevinçten nutkum kesildi
Yüreğim şimdi Bursa bıçağı gibi keskin
Ve ufukların ötesinden gelen sese meftun:
“Hak etmediğin bir muamele gördüğünde unutma;
O kişi senin değerini bilmeden ölmez.”
Ey uykularımı bölen
Bütün başlangıçlarımın greenwichi olan Allah
Çağrın sinemde bir mağma
Gelir sende bulur anlamı
İçimde akan bütün nehirler
Ve ben şimdi en çok göğün mavisini özlüyorum
Bu karanlık dünya denilen ceninde
Dağlar ateş, ovalar lav ve yürekler salkım söğüt
Kadınlar güzden kalma tahin kokar balkonlarda
Ölüm ve yaşam arasında
Bir cenk kitabında yaşadım her şeyi
Payıma bir kale düştü
Ali olur kılıcım
Hep kendime keskin başkalarına gül oldum
Saymadım sırtımdaki yaraları
Vardım derinlerde kaynayan sularda gördüm yüzlerini
O kader haset ve hasuttular ki
Döndüm baktım sadece acıyla
Gelen ne getirdi ki giden ne götürsün!
Baktım lugatlarına kan ve irindi
Gülüşleri sahte, tutumları boğucu bir tsunami
Bütün sokaklar gri ve beton
Evler birer kutu
Gül açmaz çocuklar gülmez
Yaşlılara kapalı şehirler
İradeler tutsak tercihler hükümsüz
Ağaçlara yasak dağlar
Fabrika uğultuları arasında bütün sesler yetim
Caddelerde demir ve plastikten objeler gezer
Var gibiydiler ama yok hükmündeydiler
Bir kelebek ölür bütün bir şehir suskun
Gelip geçtim fıtrata aykırı dalgakıranlarla cenge durdum
Ey bütün başlangıçlarımın greenwichi olan Allah
Bütün merasimlerde ve bütün ayinlerden kaçtım
Tarihin tozlu sayfalarından ismim silindi
Elhamdülillah