MEHMET ALİ BAL
Cebbar İsm-i Celili Ve Saatler
Cebbar İsm-i Celinin mukaddes ve münezzeh manalarını yazma gayretinden önce, kitapların en güzeli Kuran’ın ifadelerini haykırmak isterim: “O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir, Kuddüs’tür, Selâm’dır, Mü’mindir, Müheymin’dir, Azîz’dir, Cebbar’dır, Mütekebbir’dir, Allah, şirk koşulan şeylerden münezzehtir (Haşir, 23). Bütün isimleri yazarken yaşadığım iki kutuplu bir idrak tarz ve çabasını paylaşmak isterim. Bir taraftan Esma-ül Hüsna Allah’ın Zatı Barisine aittir. “Güzel isimler O’nundur” (Haişir, 24) ve “Allah kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur” (Taha, 8). Bu ve benzeri ayetleri okuduğumda İsimlerin sadece hakiki sahibi tarafından bilinebileceği ve ancak Onun (cc) tarafından ifade edilebileceğini kalbimde hissederim.
Ancak, Esma-ül Hüsna’nın bir yansıması olan isimlerin Âdem’e (as) öğretilmesini okurken de (Bakara, 31) Allah bize bu sınırlı isimlerden sınırsız isimlerine davet ediyor diye düşünürüm. Bu küçük yazılarımızın içeriği bir taraftan, Allah’ın (cc) Zat’ında meknuz olan Güzel İsimlerini hakkıyla ifadeden acizdir. Ancak, diğer taraftan Allah’ın (cc) bilinmesi yani marifetullah yolunda yine aciz ifadelerin varlık sahasına çıkışıdır. Eğer varlık sahasında isimler olmasaydı, isimler Esma-ül Hüsna’nın yansımaları ve tecellilerinin pırıltıları olarak var edilmemiş olsalardı, insan aklı nasıl Yaratıcısını bulacaktı? Veya bizatihi bizim varlığımız da Esmanın tecellilerinden biri değil midir?
Cebbar ismin türediği cim- be- ra harflerinden oluşan fiilin manaları çok kapsamlıdır. İlk başta “Kemik kırıldıktan sonra düzeltmek” manası ağır basmaktadır. Daha sonra “Fakirin ihtiyacını gidermek, zenginleştirmek” manası; takiben “ Yetime ihsanda bulunmak”, İyileştirmek, ıslah etmek”, “Sahradaki otlar kuruduktan sonra yeşermek” manaları, nihayetinde de bizlerin en fazla aşina olduğu “Birini zorlamak, zoraki işletmek” manası bulunmaktadır. Fiilin farklı kiplerinde ve vezinlerinde yine farklı anlamları görmek mümkündür. Mesela “Tecebbere” kibirlenmektir; “Mal” ile kullanıldığında çok mala nail olmaktır. “İstecbere” çok ihsan etmektir, fakirin halini iyileştirmektir. El- Cebbar “Allah’ın (cc) isimlerinden biri olarak kibirli, gaddar ve kahredicidir”. El- Cibriyau kelimesi ise el Kibriyau kelimesi vezni ve manasındadır. Anlaşılıyor ki, Cebbar ile Kebir İsimleri arasında bir yakınlık da vardır.
Cebbaru min eş-şeceri” El yetişmeyen uzun ağaç manasını içermektedir. Anlıyoruz ki, Allah’ın (cc) diğer isim ve sıfatlarında olduğu gibi Cebbar isminde de bir ulaşılmazlık vardır. Nitekim yukarıda okuduğumuz Haşir suresinin son ayetlerinde zikredilen İsimler tevhit hakikatinin doğrudan ve yalın ifadesi olan isimlerdir. Hepsinin bir arada zikredilmesinin bir manası vardır. Allah’ın (cc) münezzeh ve mukaddes hakikati tevhit ve azamet hakikatidir. Bir hadis-i kutside “Kibriya ridam, azamet izarımdır” buyurulmaktadır ki, bu isim ve hakikatlerin temellük edilmeye kalkılmasının ne kadar küçüklük eseri olduğu ve ne derece büyük cezaya müstahak bulunduğu daha iyi anlaşılmaktadır. “El-Cebru “Kibirlilik, melik ve kul anlamlarına gelmektedir.
El ceberut “Tekebbür ve kibirlilik anlamı da olmakla birlikte, kudret, azamet, kahır ve üstünlük” demektir. Çok genelleştirme yanlış olmakla birlikte, isimlerin kök halleri ve isim halleri bizatihi Yaratıcıya (cc) murtabıt manalar içermekte, farklı vezin ve kiplerde zaman zaman beşeri ve dünyevi manalarla karışma (İhtilat) olmaktadır. Bunun da belki hikmetlerinden biri, insan aklına ve hissiyatına merdiven olmasıdır. Mikyas olmasıdır.
Cebbar İsmi Celili “Mutlak kudret, azamet ve kahır sahibi olan, emrine karşı konulmayan, mahlûkatı mecbur eden, ne isterse istediğini zorla da olsa yaptıran; gücü ve kuvveti sınır tanımayan, hiç mağlup olmayan demektir. .Eksikleri tamamlayan, kırıkları tamir eden, yetimlere ihsanda bulunan, kurumuş sahralara can veren anlamlarına da gelir. İslam anlayışında bu durumu ifade eden yerinde bir ibare vardır: Cebren lütuf. Aslında hepimiz her şey gibi bu lütufla yaratılmadık mı?
Dua kitaplarında, özellikle Fert vasfını öne çıkartan manalarıyla yakarılır: “Ey nihayetsiz izzet ve kuvvet, galibiyet ve haşmet sahibi olan Cabir” (Cevşen, 40/10) “Nihayetsiz azamet ve heybeti içinde sonsuz rahmet ve merhameti tecelli eden Rahim” (Cevşen, 94/9)
Kısaca bu mananın izahlarına değinecek olursak şöyle denildiğini görmekteyiz. Allah (cc) dilediğini (İrade ettiğini) zorla yaptırmaya muktedirdir. Onun (cc) dilemesini ve hükmünü geri çevirecek ve takdirini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Emri ve hükmü her şeye hâkimdir. Ancak bu azamet ve kudreti, yukarıdaki Cevşen fıkralarında da görüldüğü üzere Nihayetsiz azamet ve heybeti içinde sonsuz rahmet ve merhameti tecelli eden Rahimiyet tecellilerinin yuvasıdır, kaynağıdır. Bu tecelli iledir ki, Allah (cc) kullarının işlerini yoluna koyar ve onların eksikliklerini giderir, maddi âlemde hayatı ve manevi âlemde de ruhlarının saflaşmasını, günahlardan arınmayı hidayet eder. Sözlük manasında da olduğu gibi “Hallerini ıslah eder”.
Yine Cevşen de okuduğumuz gibi bu büyük azamet ve Kibriya’sı içinde, en zayıf ve himayeye muhtaç kullarının “Kırıklarını onarır, dertlerine derman olur ve hastalıklarına şifa verir”. Büyüklük ve azametin tecelli ettiği büyük âlemlerin ötesinde kırık kalplerin sızlanmalarını, yetimlerin ağlayışlarını ve anaların zayıf kalplerini duyar, onların gönüllerini tamir eder, ihsanlarda bulunur. Bütün bu vasıflara sahip olan Allah’ın (cc) azamet ve Kibriya sahibi olarak tecelli ve tasarrufları Cebbar İsmi Celilinin tezahürleri kapsamındadır. Ki O (cc) olmasaydı “sahrada kurumuş nebatatı kim can verip, yeşertebilirdi?” “(Nutfe’den) yaratılışını unutarak bize bir de misal getirdi: “- Bu kemikleri kim diriltir, onlar çürüyüp dağılmışken?” dedi. (Ey Resulüm), de ki: “-Onları ilk defa yaratan diriltir ve O, her yaratılanı tamamıyla bilir.” (Yasin, 78-79).
Anlıyoruz ki, Cebbar İsmi Celilinin evvel ve ahire, ezel ve ebede taalluku vardır. Allah Baki ve onun dışındaki her şey ve her saltanat zevale gidecektir, zevale mahkûmdur. O’nun mülkü üzerindeki beşeri saltanat iddiaları da o derece çirkin, cezaya müstahak, zavallıca ve temelsizdir. Mülk kelimesinin hem varlık hem de Devlet ifade eden manası boşuna değildir, zira bütün evrende Allah’ın (cc) tecelli ve tezahür etmediği bir boşluk yoktur, eski mantıkçıların tabiriyle muhaldir. “Allah’ın (cc) rida ve izarını” el çabukluğu ile çalmaya kalkışma ne acınacak bir davranış, buna dair sözler ne kadar kof mugalatalardır!
Dünyevi veya putperest ya da pagan telakkilerdeki Cebbar kelimesi anlamlarını dikkatle okumak gerektir. Zira bu telakkiler zaman zaman dini hayat süren kadim kavimlerde olduğu gibi modern kavimlerde de sıklıkla ve bariz biçimde görülmektedir. Cebbar ismi ve sıfatı beşeri mahiyete büründükçe, kibirli, despot, dünyevi açıdan büyük (Mesela Yunan mitolojisindeki Titan gibi, Yunan Mitolojisinden Herakles ismiyle Romalılara taşınan Herkül gibi ) gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Doğrudan ifade edersek, bu tipik beşeri tanrıların tanımlanmasıdır. Beşeri tanrılar, putperestliğin yarattığı tanrılar daha ziyade eksik tanımlar ve sıfatlandırmalarla maluldürler. Bu bir kısmı itibariyle İncil ve Tevrat’ın muharref (Tahrif edilmiş, bozulmuş) kitaplarına da sızmıştır. Haşa Allah’a (cc) izafe edilmesi bile muhal olan, salt cezalandıran gazap edici tanrı veya bunun aksine sadece bağışlayan tanrı anlayışları (Bir kısmı itibariyle Yahudilik ve Hıristiyanlıkta görebildiğimiz telakkiler) eski putperest veya beşeri inançların yansımalarıdır. Firavun ve Nemrut örneğinde gördüğümüz üzere, tebaasını hapse atarak, öldürerek veya öldürülecek bir kişiyi affederek Allah’ın peygamberinin yüzüne karşı tanrılık iddia edenlerin zavallılığını ancak dönemin peygamberleri görebilmiştir.
Hâlbuki yukarıda tafsilatlı olarak verdiğimiz Cebbar ism-i celili anlamları içinde kudret ve azamet sahibi padişah manası diğer manalardan sadece biridir. Yalnız başına değil, diğer manalarıyla birlikte değerlendirilirse hakiki manasına kavuşmaktadır. Burada, Cebbar İsmi Celilini çalmak cesaretini gösteren tağutlar ve zalimler sınıfının teşhisine yarayacak mühim bir kriteri ifade etmek istiyorum. Vakıa, dünyevi hükümdarların güçleri ezelden ebede gitmezler. Onların güçleri ancak iki nefes arasında mahkûm bir güçtür.
Ancak o son nefesleri alınıncaya kadar sahip olduklarını vehmettikleri güçlerinin Cebbar isminin manasını karşılamaktan aciz olduğu açıktır. Kudretlerini dünya planında kabul etsek bile onları hakiki hükümdarlardan ve Müslüman meliklerden ayıran en önemli ayırıcı vasıfları merhametlerinin olamamasıdır.
Başta da ifade ettiğimiz gibi, Kebir, Kadir, Kahhar gibi Zat-ı Bari’si ile daha ziyade merbut isimlerdendir.
Dünya şartlarında şu veya bu nedenle bu ismin manasını çalmaya yeltenme çok ağır cezalandırılırlar. Mutlak Cebbar O’dur (cc), O Cebbar’dır.
Bu yüzdendir ki, gücün zirvesine çıkıldıkça başta Hazreti Peygamberimiz (sav), bütün büyük insanlarda ve özellikle de Müslüman meliklerde gücün zirvesine çıkıldıkça tevazu da daha fazla oranda artmıştır. Hazreti Peygamberin (sav) Mekke Fethinde şehre girişindeki halini hatırlayalım. Şahitlere göre, başı o kadar eğikti ki, mübarek yüzleri devesinin üzerine yapışmış gibiydi. Kudret ve saltanat makamı, dünyanın en etkili aldatıcı alanlarından biridir. Sahipleri son nefesleri alınıncaya kadar güç ve kudretle nefes alır, güç ve saltanatın rüyasını görür, her defasında da daha fazlasını arzu eder. Kadimden bu yana çoğu inkârcının, müfterinin güç ve kudret sahipleri arasında olması tesadüf değildir. Firavun, Şeddat, Nemrut hepsi zamanlarının en güçlü insanlarıdırlar. Tekebbürle inkâr etmişlerdir.
Kudret sahibi kral, melik, sultan hem kahredici olmalı, hem de şefkat ve tevazu sahibi olmalıdır. Kahrında adalet, şefkatinde cebri meyiller olmalıdır. İslam meliklerini diğerlerinden ayırt eden en önemli ölçü budur çünkü. Son yüzyıllardaki İslam Dünyasının sahte melikler geçişinde bu ölçünün ne derece hayati önem taşıdığını bir kere daha anlarız. Şefkat edemeyen hükmedemez, idare edemez. Koruyamayan cezalandıramaz. Kırık kalpleri gönülleyemeyen, büyüklük tahtına oturamaz. Tevazu tahtına ancak büyükler oturur, büyüklük tabutuna da ancak küçükler girerler. Adaletin ilk yaralandığı nokta da burasıdır zaten. Zira Tevhit akidesinin tam ikamesi veya sakatlanması bu noktada cereyan etmektedir.
Ey Cebbar olan Allah’ım, bizleri bütün diğer isimlerin gibi Cebbar isminin de manasını idrak etmeye muvaffak kıl! Özellikle çaresiz kaldığımız zamanlarda, çaremizi, hayat kudretimizi ihsan et. Cebbar isminin tecellilerinden feyizlere nail olmayı nasip eyle.