Cemil Meriç
Vefatının 32. Yılında
Anılıyor
Başta dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji olmak üzere birçok alanda eserler veren fikir ve sanat adamı Cemil Meriç, vefatının 32. yılında anılıyor.
Ümit Meriç: “Meçhule giden kitaplar adreslerini buldu.”
Cemil Meriç, 12 Aralık 1916'da Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde dünyaya geldi. Balkan Savaşı sırasında Yunanistan'dan Türkiye'ye göçmüş bir ailenin çocuğudur.
İlk ve orta eğitimini Reyhanlı Rüştiyesi'nde tamamladı. Sonra Antakya'ya giden Meriç, Fransız idaresindeki şehirde, Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi'nde okudu. Eğitimi sırasında gözlerinin 6 numara miyop olduğu anlaşıldı.
Cemil Meriç'in "Geç Kalmış Bir Muhasebe" başlıklı ilk yazısı, 1933'te yerel Yenigün gazetesinde yayımlandı. Milliyetçi tutumunun yanı sıra yayımlanan bir yazısında bazı hocalarını eleştirmesi yüzünden 12. sınıfta liseden ayrılmak zorunda kaldı. Meriç, 1936'da Nurullah Ataç ve Reşat Ekrem Koçu'nun öğretmenlik yaptığı İstanbul’daki Pertevniyal Lisesi'ne geçti.
Geçim sıkıntısı nedeniyle 1937'de İskenderun’a döndü. Meriç, Haymaseki köyünde dokuz ay kadar ilkokul öğretmenliği yaptı. Sonra kısa bir süre İskenderun'da Tercüme Bürosu’nda reis muavini olarak görev yaptı.
İlk çeviri kitabı 1943'te yayımlandı
Cemil Meriç, 1938'de çeşitli geçici işlerde çalıştı, 1939'da ise Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya'ya götürüldü. İdam talebiyle yargılanan Meriç, iki ay sonra beraat etti. Aynı yıl 29 Haziran’da Hatay Türkiye’ye katıldı.
Yazıları 1941'den itibaren İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yayımlandı. Meriç, İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’na burslu olarak kabul edildi. 1944'te Fransız Filolojisi Bölümü'nden mezun oldu.
Fevziye Menteşeoğlu ile 1942'de tanışıp evlendi. Meriç'in 1945’te oğlu Mahmut Ali, ertesi yıl ise kızı Ümit dünyaya geldi. Yazarın ilk çeviri kitabı, Balzac'ın "Altın Gözlü Kız" romanı 1943'te yayımlandı.
Usta edebiyatçı, 1944-1974 arasında Elazığ Lisesi ve İstanbul Işık Lisesi'nde öğretmenlik, İstanbul Üniversitesi'nde ise Fransızca okutmanlığı yaptı.
Görme yetisi 1954'te zayıflayan Meriç, başarısız göz ameliyatlarının ardından, 1955’te görme yetisini tamamen yitirdi.
Cemil Meriç, çevresindekilere okuttuğu Fransızca ve İngilizce metinleri sözlü olarak çevirdi ve yardımcılarına yazdırdı.
Basılmamış olan Fransızca grameri hazırladı. Dikte etmek suretiyle makaleler yazmaya devam etti.
İlk telif kitabı "Hint Edebiyatı" 1964’te yayımlandı
Yazar Meriç'in ilk telif kitabı "Hint Edebiyatı" 1964’te yayımlandı. Doğu medeniyetlerine karşı olan önyargıları yıkmayı amaçlayan ve dört yıllık bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan eser, "Bir Dünyanın Eşiğinde" başlığıyla iki kez daha basıldı.
Batı düşüncesinin önemli bir yönünü aydınlatmayı amaçlayan Meriç’in bu düşünceyle, sosyalizmin temelini atan ve sosyolojinin kurucusu olan Saint Simon hakkında yazdığı eseri 1967’de Çan Yayınları tarafından basıldı.
Meriç'in yazı ve çevirileri 1965-1973 arasında çeşitli dergilerde yayımlandı. Hisar dergisinde "Fildişi Kuleden" başlığıyla denemeler yazdı.
"Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülâkata bu kitabı yazmak için geldim." dediği "Bu Ülke" adlı kitabı Ötüken Yayınevi tarafından 1974'te yayımlandı. Aynı yıl, medeniyet kavramını tartıştığı “Umran’dan Uygarlığa” adlı eseri okurla buluştu.
Cemil Meriç, edebiyat ve düşünce tarihi niteliği taşıyan "Kırk Ambar" adlı eseriyle 1980'de Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü'ne layık görüldü.
Sağlığında basılan son eserleri "Işık Doğudan Gelir" ile "Kültürden İrfana" oldu
Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 1981'de "Yılın Yazarı" seçildi. Meriç, aynı yıl basılan yarı derleme, yarı telif "Bir Facianın Hikâyesi" adlı eserde ise yakın tarihi ele aldı. Kayseri Sanatçılar Derneği'nden 1982'de inceleme dalında, 1986'da ise fikir dalında ödül aldı.
1983 yılında İletişim Yayınları’nın çıkardığı “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi"ne makaleler yazdı. Cemil Meriç, 1986 yılında yine aynı yayınevinin “Tanzimattan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi”nde makaleleriyle yer aldı.
Eşi Fevziye Hanım'ı 1983'te kaybeden Meriç, aynı yıl beyin kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. Sağlığında basılan son eserleri "Işık Doğudan Gelir" ile "Kültürden İrfana" oldu.
Cemil Meriç, kendisini yatağa mahkûm eden uzunca bir hastalıktan sonra 13 Haziran 1987'de, 71 yaşında hayata veda ederek, Karacaahmet Mezarlığına eşinin yanına defnedildi.
Cemil Meriç, 2015'te Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü.
Kendine has üslubu ve temiz Türkçesiyle dikkati çeken Meriç'in eserleri, 40 kadar derginin yanı sıra ansiklopedide yayımlandı. Cemil Meriç'in çevirileri başta İnsan, Amaç, 19. Asır, Gün, Yeni İnsan, Hisar, Hareket, Yirminci Asır, Türk Edebiyatı, Kubbealtı Akademi, Köprü ve Gerçek olmak üzere birçok dergiyle Yeni Devir ve Orta Doğu gazetelerinde okuyucuyla buluştu.
"Osmanlı irfandır, Avrupa kültürdür"
Avrupalılaşmak, çağdaşlaşmak ya da yabancılaşmayı birbirinden ayrı görmeyen Cemil Meriç şu tespitleri paylaşır okurlarıyla:
"Batılılaşma miti eskiyince yeni bir yalan çıktı sahneye… Daha doğrusu aynı nazenin taze bir makyajla arz-ı endam etti. Filhakika intelijansiyamızın (aydınlar takımı) şerefine şampanya şişeleri patlattığı bu sözde bakire Tanzimat’tan beri tanıdığımız Batılılaşmanın ta kendisi. Çağdaşlaşmak, karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Rezil, çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var. Çağdaşlaşmak elbette ki Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak yani yok olmak. Avrupa bizi çağdaş ilan etti. Zira apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız, düşman bir medeniyetin, bambaşka bir ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin."
Doğu Batı çatışmasını düşüncesinin ana omurgasına yerleştiren, oryantalizmi sömürgeciliğin keşif kolu olarak gören Meriç, "Osmanlı irfandır, Avrupa kültürdür" değerlendirmesiyle "Kültürden İrfana" adlı eserinde şu önerilerde bulunur:
"Hadis-i şerif, kendini tanıyan Rabbini de tanır buyuruyor. Önce kendilerini tanımalılar; kendilerini yani ikbal ve idbarlarıyle tarihlerinin bütününü, kendi dillerini, kendi dinlerini, kendi irfanlarını. Sonra insanlığın tarihine eğilmek, Asya ve Avrupa’nın her düşüncesini hiçbir peşin hükme saplanmadan incelemek. Bu çetin yolculukta iki çetin yardımcıya ihtiyaç var: 1) Milli irfan hazinelerini taramaya yetecek zengin ve köklü bir Türkçe (İslâm harflerini öğrenmeden böyle bir fethe çıkılabileceğini sanmıyorum) 2) Bir Batı dili, Avrupa’yı, imtiyazlı birkaç züppenin vesayetine ihtiyaç duymadan bizzat tetkik etmek için bir batı dilini bilmekten başka çare yoktur. Sonra “ikra” emr-i celiline uymak.."
Eserleri
"Balzac", "Hint Edebiyatı", "Saint Simon/İlk Sosyolog-İlk Sosyalist", "Dillerin Yapısı ve Gelişmesi", Sosyalizm ve Sosyoloji Tarihinde Pierre Joseph Proudhon:1809-1865", "İdeoloji", "Bu Ülke", "Umrandan Uygarlığa", "Kırk Ambar", "Bir Facianın Hikâyesi", "Mağaradakiler", "Işık Doğudan Gelir", "Kültürden İrfana", "Jurnal I-II", "Sosyoloji Notları ve Konferanslar"
Usta edebiyatçının Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev, 2014 yılında müzeye dönüştürüldü.
Cemil Meriç Vefatının 32. Yılında Anılıyor
Cemil Meriç'in kızı Prof. Dr. Ümit Meriç, babasının "Okunmuyorum evladım." dediğini dile getirerek, "Biliyordu ki her kitap meçhule giden bir mektuptur. Nitekim o meçhule giden kitaplar adreslerini buldu." diye konuştu.
Cemil Meriç'in kızı Ümit Meriç, babasının 20 kitap kaleme aldığının altını çizerek, "Türk düşünce hayatına 20 eser hediye etmiştir. Bu cömertliği aslında gerçek bir mucize olarak kabul etmemiz gerekir. Çünkü gözleri 38 yaşında kör olmuş ve tercümeleri hariç bütün eserlerini gözlerini kaybettikten sonra kaleme almıştır." dedi.
Prof. Dr. Ümit Meriç, babasının Türkiye'de bir düşünce aristokrasisi yarattığını dile getirdi: "Cemil Meriç 12 eser kaleme aldı, 8 tane de tercümesi var. Yani Türk düşünce hayatına 20 eser hediye etmiştir. Bu cömertliği aslında gerçek bir mucize olarak kabul etmemiz gerekir. Çünkü gözleri 38 yaşında kör olmuş ve tercümeleri hariç bütün eserlerini gözlerini kaybettikten sonra kaleme almıştır. Dünya düşünce tarihinde ikinci bir örneği yok. Tek benzeri (Jorge Luis) Borges'tir. Borges, Cemil Meriç'ten daha ileri bir yaşta gözlerini kaybetmiştir ve ondan sonra Cemil Meriç kadar verimli olamamıştır. Bu açıdan bir insanın göz gibi en önemli uzvunu kaybettikten sonra dahi ne kadar önemli işler yapabileceğinin dünya çapındaki örneğidir." diye konuştu.
Ümit Meriç, usta yazarın kum saati teşbihine de işaret etti:
"Üstteki kum tanelerinin her biri, bize hediye edilmiş günler. Taneler, ince belden akıp düştükten sonra mutlaka bir anlam kazanmalı, bir değere kavuşmalı. Cemil Meriç'in her günü, eserinin bir sayfasında mündemiçtir. Hiçbir gününü değil, görmediği halde bir dakikasını boş geçirmeyen bir insandır. Ağzından en çok çıkan söz 'Oku evladım' ve arkasından 'Yaz evladım' olmuştur. Onu bir insanlık kahramanı olarak değerlendirmemiz bu açıdan çok önemli. Hepimize, bütün beşeriyete vereceği bir mesaj var. Bunu hiç unutmadan her nefesimizi alıp vermemiz gerekiyor."
Ümit Meriç, babasının çocukluğunu ve gençliğini savaş yıllarında yaşadığına dikkati çekti: "Kut'ül Amere'nin olduğu yıl doğmuştur ve Birinci Dünya Savaşı devam etmekte, son demlerini yaşamaktadır. Bir savaş sonrası çocuğudur. İkinci Dünya Savaşı'nı Türkiye'nin yaşadığı bütün mahrumiyetlerle birlikte yaşamıştır. Özellikle 1968'den sonra dış savaşın yerini alan bir iç savaş söz konusu olmuştur Türkiye'de. Bunun da en acı günlerini Cemil Meriç öğrencilerinden gelen haberlerle yaşamıştır çünkü sokaklarda dövüşenler onun okuru olan genç okuyuculardır." dedi.
Prof. Dr. Meriç, babasının Türkiye'ye verdiği bir mesaj olduğunu söyledi:
"Biz büyük bir tarihin çocuklarıyız, cami avlusunda bulunmuş bir bebek değiliz. Bizim dünya çapında kurmuş olduğumuz devletler var. Bu devletler, getirdiği insani sistem sayesinde yüzyıllar boyunca yaşamış. Hala onların kurduğu adalet düzenini yenilemiş olan ikinci bir devlet onların topraklarında kurulmamış. Bugün Suriye'nin, Irak'ın, Balkanların hali, hepimizin malumu. Evvela savaşların sona erdiği, onun yerine insanların konuştuğu, kılıçların yerini kaleme bırakması gerektiği bir devre girmemiz yönünde bir telkini var Cemil Meriç'in. O dönemde sağ ve sol mücadelesi içindeydi ülkemiz ve onbinlerce gencimizi bu abes savaşta kaybettik. Cemil Meriç, verdiği mesajla bize tarihimizi tanımamız ve keşfetmemiz gerektiğini söylüyor."
Cemil Meriç'in yazılarına yansıyan özelliklerine de değinen Ümit Meriç, "O aynı zamanda bir dünya entelektüeli. Sadece kendi tarihimizi keşfetmekle kalmayalım, bir dünya vatandaşı olarak dünyanın yetiştirdiği bütün değerlere pencerelerimizi açalım mesajını veriyor Cemil Meriç. Hint edebiyatını kaleme alıyor ve Buda'nın getirdiği mesajı da ülke insanına taşımak istiyor." dedi.
"Saint Simon/İlk Sosyolog-İlk Sosyalist" kitabından örnekle, babasının hem yerli hem evrensel bir düşünür olduğunun altını çizen yazar Meriç, "Glokal tabiri var günümüzde yani hem global hem lokal. Cemil Meriç bu açıdan hem bir dünya entelektüelidir hem de son derece değerli, sonuna kadar bizden olan bir mütefekkirdir." dedi.
Ümit Meriç, babasının görme yetisini kaybettikten sonra dahi çalışmayı son derece seven ve vaktini boşa geçirmeyen bir kişi olduğunu vurguladı:
"Sabah 8.00 gibi kalkar, kahvaltı yapardı. 9.00'da gazeteler, dergiler okunurdu. 10.00-10.30 arası 'arkası yarın' programı vardı, bugünkü dizilere benzeyen. Onu mutlaka dinler, kahvesini içer ardından istirahat ederdi. Ondan sonra ciddi olarak kitapları üzerine çalışmaya başlardı. Öğlen yemeği hariç akşam aşağı yukarı 5.00-6.00'ya kadar devam ederdi mesai. Sadece ben okumadım. Bu 12 cildin yazılışında birçok insanın nefesi var."
Kendisinin yazdığı "Babam Cemil Meriç" adlı kitabın 57. baskısının yapıldığını belirten Ümit Meriç, babasının yazdığı eserlere okuma ve yazma anlamında katkıda bulunan tüm isimlerin kitapta yer aldığını söyledi.
Ümit Meriç, babasının "Okunmuyorum evladım." dediğini dile getirerek, "Biliyordu ki her kitap meçhule giden bir mektuptur. Nitekim o meçhule giden kitaplar adreslerini buldu. Cemil Meriç bugün Türkiye'de kitapları bütün kitapçılarda raflarda dizili olan ve en çok okunan yazar." dedi.
Sosyal medyada zaman zaman ünlü isimlere atfedilen bazı yazı ve sözlerin yanlış olduğuna işaret eden Ümit Meriç, "Namazını kılan bir ferdin, bir insanın psikolojinin aydınlığına, zekâtını veren bir toplumun da sosyolojinin ışığına ihtiyacı yoktur. Bu cümle internette babama ait olarak geçiyor. Hâlbuki bana ait bir cümle. Hiç önemli değil. Biz babamızdan o kadar çok şey öğrendik ve o bize o kadar çok şey nakletti ki bu cümlenin babama atfedilmiş olması benim için sadece bir şereftir." dedi.