İSA KARATEPE
Çocuklar Ağlarmış
Geçen gün markete uğramıştım, ayaküstü sahibiyle konuşuyorduk.
Beş dakika sonra içeriye dört yaşlarında bir çocuk, ciyak ciyak ağlayarak girdi.
Birkaç saniye sonra babası göründü kapıda, fakat çocuk susmuyor avaz avaz ağlıyor.
Ne yaparlarsa yapsınlar çocuğu susturamadılar. Tüm market seferber oldu, manav dayı çocuk gibi taklitler yapıyor, parfüm reyonundaki kızlar şeker veriyor ama nafile, çocuk sürekli ağlıyor.
Kulaklarım çınlıyordu, dayanamayıp çocuğun yanına gittim.
Başladım ben de ağlama taklidi yapmaya, bu arada onunla konuşmayı da ihmal etmiyorum.
“Sen benim yerimde olsan ne yaparsın?” “Vergiler, dinletiler, çekimler, uykusuzluk, bunun üstüne bir de kız arkadaşın terk ederse seni, ne olur bir düşünsene?”
Bu arada çocuk ben dert yanarken, kara gözlerini gözlerime dikmiş bakıyor. Ben devam ediyorum tabi.
“Ay sonuna yine para kalmıyor, bak şeker bile alamıyorum, esas benim ağlamam lazım sana ne oluyor çocuk!”
Sonra ne oldu dersiniz? Çocuk ağlamayı kesmiş yanaklarında birkaç damla yaş, elindeki şekeri bana uzatmaz mı?
Herkes şaşkın şaşkın birbirine bakıyordu, çocuk susmuştu.
Babası teşekkür ediyordu, meğer çocuk sürekli ağlarmış kolay kolay da susmazmış.
İlk defa ben, kısa sürede susturmayı başarmışım.
Sonraki günlerde mahalleden ara sıra ailesini geçerken görüyorum, bazen ayaküstü sohbet ediyoruz. Zaman zaman uzaktan beni işaret ediyorlarmış “İşte çocuğu susturan o adam!”
Bense çocuğu nasıl susturduğumu soranlara kısa yanıtlar veriyordum.
“Çocuk benim dertlerimi görünce kendi derdini unuttu” diyordum.
Dört yaşında ama anlayışlı ve çok zeki bir dinleyici, ne dersiniz?