Copy Paste

GONCA YILMAZ HATUNOĞLU
Copy Paste
 
bizim ölülerimiz saygın istatistikler değildir efendim
arz ederim
zamanımızda..
saatimizi kim kaçta vurdu
yüreğimizin yelkovanı
neden durdu
bilmiyoruz efendim
 
hissetmiyoruz
akrebin bizi zehirlediği an'ı
hiçbir resmi açıklamanın muhtevasında yok efendim
dalları kesilmiş ağaçların
sürgüne çaresizliği
ezilmiş çiçeklerin
şakaklardaki kırgın kokusu
ve azarlanmış çocukların
bir sapan taşı kadar uzağa fırlatılmış öfkesi
hangi kuvvetler ayrılığı ne zaman bitti
sonra o erbâin vaktinde
bizi kim bu kuyularda unutup gitti
bilmiyoruz efendim
 
şimdi buralar gürültülü
kirli ve sâri
buralar artık terkin sonsuz gezegeni
kendini biricik sananların
milyonlarca gök taşının
milyonlarca yıldızın
kayıp düştüğü
evrenin en büyük
en kara deliği
buralar
o nazende rüzgarın esmediği
dağların bulutlara değmediği
ayın göz kırparak nehirlere denizlere inmediği
ruz-i kasımı, ruz-i hızıra kavuşamayan insanların
son hane-i viranı
son tümseği
buralar
saçları dalga dalga ıtır kokan sevdaların
içinde kırmızı bir balık gibi
kalbinin çırpındığını
Tanrı'yı ve aşkı bilmedikleri
deryaları denizleri
 
burada
avcılarını
göbek kordonuyla besler
nefes borusu kesilen kadınlar
burada bedeninde gezen elleri tutamaz
pıhtı pıhtı berelenen masum ruhlar
sonsuz evrende hırıltı olurken
zamanın anahtarı kadın ve çocuklar
bizim ölülerimiz
putlarının sunaklarında
uyur ve oraya gömülürler efendim
arz ederim
 
gece olunca gökyüzünden
hep aynı kaderi, hep aynı coğrafyayı bombalar
yeryüzünde chopin dinleyen pilotlar
ekser mavi derinliklerde
şnorkelleriyle açar gözlerini
şezlonglarında güne uyuyan
petrol kimyageri simyacılar
kış bahçelerinde
sık nefesler alır
ormanlar yanarken metrekare hesabına
ağaç evler planlayan
ödüllü mimarlar
 
burada
derisi siyah, içi pembe çocukların organlarını
mahir ellerle taşır
samur kürklü
ünvanlı doktorlar
durmadan fizik
durmadan kimya
durmadan matematik ezberler
büyük bedenlerinden
küçük erdemler fışkıran kuşaklar
çünkü korkutur onları!
her sabah bir artı bir kot'tan
uygun adım hamle yapan
inanmış piyonlar
karın tokluğuna
camdan fanus plazalarda
mutmain olmuş kullar
Ve hep aynı yaşam savaşı efsanesine
"dost ateşi" açar anne ve babalar…
öteki mağluplar infaz olurken
bir kurşun seker diye
kasalarda saklanır
ağzı gümüş bulaşlı çocuklar
 
burada
bu gezegende
yalnız taşlar yaşar efendim
ve herkes o ilk masum taşı ararken
Tanrı ve insan unutulur
bu yüzden yalan olur
tüm yazılanlar
bizim dirilerimiz de şiirimiz de
şu gösterişli çağın nezdinde
saygın istatistikler değildir efendim
arz ederim
 

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir