AHMET URFALI
Deniz Garipcan’ın Firuze’sinden Gönül Yurdumdan Mektuplar’ına
A. Firuze’den Bir Deniz
Biz Deniz Hanım’ı Firûze adlı şiir kitabından tanıma imkânı bulduk. Sonra birkaç defa şiir dinletilerinde aynı ortamı paylaştık. Zarif duruşu, kibar davranışları ve duru Türkçe’siyle ona karşı duyduğumuz ağırbaşlı bir hanımefendi izlenimimizi pekiştirdi. Zaten onun şiirlerinde yüksek bir kültürel bilgi birikimi hemen fark ediliyor, bedii unsurlarla yüklenen dizeler insan gönlünde farklı tedailer uyandırıyordu.
Garipcan; şiirin poetikasından edebi sanatlarına, nazım şekillerine, buluş ve ifade ediş yöntemlerine kadar pek çok öğeyi üslubuyla bir araya getiriyor, onları bir potada buluşturup birleştiriyordu. Böylece Türk taşı olarak bilinen firûzeyi tarihsel bir süs olarak masum ve mahzun kalplere cömert bir teselliyle ötelerden ötelere taşıyordu.
Şiir; sezginin ilhama, ilhamın söze, sözün de etkili ve estetik anlatım gücüne yükselmesidir. Firuze’de duygu ve hayal dünyasının geniş bir yelpazede oluşturduğu izlenmektedir.
Turkuaz renkli hülyalar, duygu dünyasının bütün iklimlerini dolaşıp yeni duyuşlarda yoğunlaşıyor. Şair, öz duyuşlarını bilgi birikimi ve anlama kavrayışıyla dizelere döküyor. Şiirini sözcüklerle ilmek ilmek dokuyor. Türkçe’nin söz varlığından seçip aldığı kelimelerden yeni bir dünya kuruyor. Onun şiiri; ‘’Çözülmeyen bir tılsım gelip bizde saklanan/Hayaldeki özgürlük, o bizde tutuklanan.’’ Dizelerinde olduğu gibi çelişkiden bir sonuca ulaşıyor.
İbni Sina, şiirde tahyil terimi üzerinde durur. Tahyil, şiir okuyucusunun zihninde güzel duygular uyandırarak yeni hayal ve imge oluşturmasına vesile olmaktır. Şiirde; söz, melodi ve veznin önemli olduğunu belirtir. Garipcan’ın şiirinde bu önemli özelliği bolca görmekteyiz.
“Tut ki öldük yüreklice severek;/Aşktan mülhem itibarımız var.” Dizelerindeki anlam zenginliği, aşktan esinlenen bir itibara bağlanır. Çünkü itibar, yüce bir insani değerdir. Saygı görme, değerli bulunma, güvenilir olmalıdır.
Şair: ‘’Yüreğimde hep sen biriktiriyorum.’’ derken ‘’Toroslara yaslanmış Akdeniz bakışlı yâr! Pamuktan kucağında, huzurun kokusu var.” dizeleriyle belagatin sonsuz güzelliğine ulaşır. Garipcan; yerelden ulusala, oradan da evrensel konuları şiirinin içine alırken insani değerleri hep önceler. Düşünceyi yalın hâliyle değil, sanatın ana unsurlarıyla donatarak okuyucusuna sunar. Onun milli duyuşu, milli deyişe imgesel ifadelere geçiş yapar. Aşk, oğul, hüzün, anne, kadın, yaşama sevinci, vatan, millet ve şehirler onun şiirinin tema’sında yeni söyleyişlerin doruklarında yer edinir. Bütün bunlarla beraber Şair, Milli Duruş’unu her halükârda belli etmeye özen gösterir.
Tanpınar; “Bir âlem kurulur gibi yeniden/Baştanbaşa hayal, düşünce, rüya.’’ Mısralarında hayal, düşünce ve rüyadan oluşan yeni bir dünya kurar. Denizcan da aynı unsurlarla yeni bir ‘’şiir âlemi’’ inşa eder, onun adı da Firuze Ülkesi’dir.
B. ‘’Gönül Yurdumdan Mektuplar’’
Deniz Hanım, unutulmaya yüz tutmuş ‘’mektup’’ edebi türünü yayınladığı ‘’Gönül Yurdumdan Mektuplar I’’ kitabında güçlü bir çıkışla tekrar gündeme getirdi. Geleneksel bir nesir türü olan mektup; duygu, dilek, haber, istek, arzu üzerine yanında bulunmayan insanlara bildirmek, iletmek amacıyla hazırlanan özel yazılardır. Özel bir haberleşme aracı olan mektuplar, elektronik iletişim araçlarının olmadığı dönemlerde insan hayatında önemli bir yere sahipti.
Öte yandan düşünür, şair ve yazarlar asındaki mektuplaşmalar edebi bir özellik taşımalarından dolayı içerikleri itibarıyla ilgi çekici bulunmuşlardır. Ayrıca bir düşünceyi açıklayıp yaymak için de sanat değeri taşıyan mektuplar yazılmıştır. Eski Türk edebiyatında bu tür yazılar ‘’münşeat’’ adı altında yayınlanmaktaydı.
Mektuplar; öğretici, tarihi, edebi, felsefi, tasavvufi, gezi ve deneme konularında yaygın olarak kullanışmış ve eserler yazılmıştır.
Denizcan, ‘’Gönül Yurdumdan Mektuplar I’’ kitabında Türk edebiyatının çığır açmış, iz bırakmış 10 edebi şahsiyetine mektuplar yazmıştır. Bu kişilerin ortak özellikleri ‘’Şair-Ozan’’ olmalarıdır. Garipcan’ın da şair olması bu seçimin yapılmasında etkili bir rol almıştır.
Hüseyin Nihal Atsız, Abdurrahim Karakoç, Ahmet Arif, Ahmet Hamdi Tanpınar, Âşık Veysel, Orhan Veli, Dilaver Cebeci, Didem Madak, Mihri Hatun ve Rıfat Ilgaz’a mektuplar yazılmıştır. Garipcan’ın mektupları yazmadan önce ilgili edebi şahsiyetler konusunda uzun bir zaman diliminde, çok ayrıntılı araştırmalar yaptığı muhakkaktır. Mektupları okuyunca eserin bu yönü çok belirgin bir biçimde kendini göstermektedir. Onların eserleri, haklarında yazılanlar deyim yerindeyse didik didik edilmiş, her satır akıl ve gönül süzgecinden geçirildikten sonra yazıya dökülmüştür. Yer verilen her şair/ozana 7 sayfa ayrılarak onların az bilinen özgün yönleri izah edilmiş, şiirlerinden alıntılar yapılarak edebi şerhler yapılmıştır.
Garipcan, eserinin önsözünde kitabın yazılış amacını açıklayarak şunları söylemektedir:’’ Edebiyat içimizin harmanı. Bütün ideolojilerden sıyrılıp yalnız insan kalabilmenin verdiği erdem ve huzurla… Bu mektuplar; size, bize ve hepimize, düne bugüne ve yarınlara… Sizlere okunası, anlaşılası yüreklere yazdığım mektupları emanet ediyorum.’’
Emanet, “bir kimseye koruması için bırakılan değerli bir şeydir.’’ Güven duygusunun birinci derecede hâkim olduğu emanet etme, vefalı dostların yapabileceği erdemli bir davranıştır. Garipcan’ın dostlarına emanet ettiği bu değerli eser, korunup kollanacaktır.