ZEYNEP SEYYAH AK
Duyguların Rotası
Kararlılığın her ne kadar kundaklı, korunaklı olsa da, bazı sorunlar vardır ki, kabuğundan çıkma cesareti bulmalı. İçimizdeki kalemi kıracak güçlükler oldu, olacak da…
İnsan, insan olabilmenin kuralını önceden keşfedebilseydi, üzerinde çiğnenmiş değerleri olmayacaktı. Belki de, birçok karardan geri dönüş sağlayabilirdi uzun soluklu.
Taptığımız kuralların gülünç yüzüyle, akıl ve tecrübe birlikteliği bir olanak sunmuyordu kişiye…
Nedir, bizi bizden koparan “yegâne sebep” aitlik duygumuzu zedeleyen unsur. Kimin üzerinde hoş duruyordu?
Arzu ve yaşama sevincimizin duygusal ve tepkisel ölçümü kimin ellerinde tekrar edilmeyi hak ediyordu? Kırılmadan içimizdeki kalem…
Hayatlarımızı kimin için yaşadığımızı ve dâhiyane yönlerimizle feda edilmişliğe layık birer hayal kırıklığı olduğumuz zaman mı anlaşılacaktı? Yoksa kendi iradeni şekillendiren bir mekanizma gibi kalındığında mı?
Kime yakınmalı kime dönük sırtlarımızla iletişimizi sağlamalı. Tekrara tekrar gerek miydi? Bizleri toparlayacak ruhumuzun yaralarını onaracak… Varoluşuyla hak edilenler çıkarsızlığa inandırılıp, gölgelerini saklayanlar mı olacaktı hep başucumuzda veba gibi
Sözü inzivadan çıkarmanın bir mumu inceltmenin ustalığı ile örselenen kendini ifade edebilmenin yargılarıyla müdafaa edebilme güçlülüğünü ne derece yaşarsa yaşasın eksik geliyor insanlar, eksik dönüyor içine.
“Mutlaka her zorluk bir kolaylık doğuruyordu” sözündeki iki karşılıklı ışık gibi veya ruhunu yansıtan bir ayna ile kendini dinlemek.
Yansımak, başkalarına yansıtmak arasında hiç şüphe duymadan yanılmadan onarıcı naif kişiliğimizle tam olmak…
Kimsenin tamamlayamadığı aldatıcı yüzlerin parçalarını birleştirmek elbette gürültülüydü.
Savaşanların serüvenleri çoktu aramızda, en az kendimiz kadar oturup dinlenmeli miydi, yoksa dinlemeli miydi sığlığı?
Hayatını tüm cümlelere sığdırabilmenin kararı ile defalarca kendinde hükmetme cesareti toplayan soruların arkasındaki, asıl çıkar hesaplar yol yordam bilmeliydi.
Kimin öfkesine, kimin sevgisine kapıldıysak toz duman esti başımızdan diyebilmenin farklılığıydı artık son söz içimizin kimlik arama savaşıydı bu.
Kendi içindeki sislere dağılmanın bir yolunu bulmanın zaman aşımına uğramış olduğundan söz etmemenin hüsranıydı yaşananlar.
Seni sen yapan duygunun değerinin hatırına ne kalmıştı?
"Bütün engelleri yıkarak geçer ırmak" yolu türlü zorlukların şeffaflaşan ince çizgilerine uğramış olsa da, dalgalara meydan okuyan rüzgar gibi tıpkı ,esip gidebilmenin kurtuluşuna davet etmekti muştuları içinde…
Bütün bunlara rağmen mesafeli kalabilmenin gücünü öğrenebilir miydi insan? Taptığın her şey için, benliğini tümüyle tüketen varoluşunun,hala bir tutam delilik savruluşu hoştu hayata karşı..
"Eksikler tamamlanmayınca nereye ait olduğunu keşfediyorsun"
Yavan otların arasında çıkmanın hercai müjdesi gibi oluyordu insan…
Dağın en uçurumunda kalabilmek hünerini vehmeden bir gücün tutanağı olmadığı gibi,olmazdı kendinle aranda bunca mesafe dinginliği, keşfedebilmekti kural kendi içindeki yolculuğunu…