Elaziz’e Bir Daha Gelmez Misin Şehrinaz?

HAYRETTİN TAYLAN
Elaziz’e Bir Daha Gelmez Misin Şehrinaz?
 
gözyaşının galasında erittin
kaç vicdanla küle döndüm, gülüm giderken
yasadışı, bilinçdışı, aşkdışı, bendışı bir sızıydın giderken
bütün acıların gişe rekorlarını kırarak, kırıldığın kadar kırıldım
sözlerinden, gözlerinden, diyemediklerin gitmek yerli bir kıyametti
sen aşkın kitabıydın
kitap kalp kırmaz
bu yüzden kırılmışlığım çok ilmi, hissi ve derin
 
Sağanak dolu, yar dolu, ar dolu, hayat dolu bir doluluğun içinde içimde senin doluluğun var. Boş bir hayal değildin, şiire kadar dolu manzum bir hünerin gülüydün. Gülünde sözler kırmızılaşırdı. Aforizma, sayrılığıma kayıtlı yarınlar seyriyim. Umuda kurulu, kurgulu, hurili yaşanmaya yakın bir sürecin aşk bağrındayım.
 
-Tüm kuytuları kendi dermanıma sarmış, sarıldığın zamanın künyesinde sessiz bir ulaşma var. Züleyha’nın Yusuf için ağladığı sarayın aşk hizmetkârıyım. İzledim, Züleyha’nın gözyaşlarını. Kraliçe ağlıyordu. Aşk, ağlıyordu. Koca Mısır kraliçesi aşkı için ağlıyordu. İmkânsızdı. Her damlasında aşka akan nur pınarı gördüm. Görmek, görülmek ve O’na görülmek ağlıyordu.
 
-Gördüm, gözleri ağlamaktan kan kırmızıydı. Gözleri kör gibiydi. Aşkın kör gözleriydi. Gördüm, o gözleri. Yoruculuğun sunucusuyum.
 
Değerli dünya heveslileri. Hevesleriniz kursağınızda kalmasın. Yaşanırlığınızın netleri artsın.  Net değilseniz, kendinizi bile kazanamazsınız. Beni kazanmak için çoktan seçmeli, histen beslenmeli, bilince bandırmalı, algıya açıklama, öze dönütlerin içinde olacak özel soruların yanıtında anıt olmalısınız.
 
-Ben özel değil, özel bizim oralı. Kendimi özel kılan şey, kendimde bulduklarımdır. Kendimi bulduğum, bildiğim, aştığım her yerde, yârda, serde, harda, narda, zerrede insanım biraz. En iyi tarafım, insanlığımı kaybetmedim. Ucuz adamların, ucuza aşkların, arasından sıyrılıp baha biçilmez olana geldim, yani insanlığa, yani gerçek aşka. Sayrı yarınlar için, sayılmamış zamanların ilacıyım. Hayatın sesinde, sessizliğin dönencesinde birikmiş umutlar var.
 
Ve sığındım en güzelin içine. Ve de aziz hatıralar için aziz suların zerreciğinde zerlerini taşıdım. Koynuna takılacak en güzel kolye yüreğimce yazdığım sözler. Koynuma alacağım en güzel hediye senin sıcaklığın, sıcaklığında kalan demleri özlemek.
 
Spontane bir nidanın dibinde bulamadım kendimi. Bu nemli gözler nereli? Bu benim gözlerim mi ki? Gelip baksan, görsen bana de desen çok mu Şehrinaz?
 
-Bir sürü ağır işte çalışan bir kadının, evine gelip evinin de en ağır işlerini yaptıktan sonra en ağır olan anı, rahatlığı ağır bir kocayı da mutlu etmek zorunda kalmanın açıklanamayan psiko-sosyal yapısı öylece dram dolu bozulu yaşamların kıyısında seyre dalmış gibiyiz.
 
-Çaresizlik içinde kendine çare olamayan bu kadının yaşamadıklarında saklı huzur var. Milyonlarca çaresizin hiç bitmeyen çaresinde sönüyor umudum çırası. Sen de çaresizliğime Çariçe, sen de naçarlığımın betimlenemeyecek cümlesinde cemice. Ağlamak, birkaç vicdanı ıslatır, müsaadenle ağlamaya gidiyorum senin gibi Şehrinaz.
 
Ve ilikliyorum doğru yaşamayı ömrüme. Hedonistlere hendekler açıyorum sözlerden, algılardan, kaçınmazlardan, en çok da iç çatışmalardan. Bilinçaltımdaki volkanları ısmarlıyor nefsim.
 
-Yaşamak sadece kendini yaşamaktan ibaret değil. Onların yaşam kapılarına bir çarpı atıyorum. Karun da vardır, üstelik Musa yaşarken. Üstelik samimiyetin,  insaniliğin aynası varken. Musa ile Karun tezatlığında… İyilere, güzel niyetlerim endeksinde yükselen bir değersin. Kötü niyetliğin borsasında herkes kendine kıyıcı, herkes kendine menfaat devrimcisiyken, sevgini, algını, ruhunu dahası duygularını ekonomik kullandığı süreçtin. Tüm yatırımım iyi niyetler, izzeti nefis üstüne.  Bir gün güzelliğin,  güzelliğinin zengini olacağım. Bir gün, bir gün bana gelişinin zengini olacağım. Bir gün ben gibi yaşayacağım Şehrinaz.
 
Aylak yanımla çaylak gidişinin hissi yan yana yanıyordu. Kül olan öylesine kalışlar, kul olan ölesiye seven ben. Aylak adamlığım, ay yüzünde dinleniyor. Gayrı, gecelerin değil, hecelerin gecesindeyim. Harfleri yıldız, senli her şeyi yar’yüzü yapıp izliyorum kendimi. Sonsuzluğa onsuzluğu anlatmak. Anlamın anlamlandırılmasında bilince ayak uydurmak. Sen ağlak, ben aylak. İkilemler birbirine şahsi düş.
 
Marjinal bir duruşun durulanmasını beklerken masumluğunu yitiren Leyla’nın sesinde nefesini dizayn etmek.  Leyli hecelere öylece yazılmak. La sesinde lal kalmak. Sol sesinde solunun sesine sesteş kalmak.
 
-Aşırı gölgeliydi huyum. Kendimi görmekte zorlanıyordum. Seninle senin yüzünde gülümseyerek hayata akmak. Seninle bilinen bir yerden, bizli bir yere kısmet tepmek. Seninle inşası bizimle kent olan anlara yol ve aşk solu olmak. Seninle kalibresi yüksek bir zamana demlenmek. Seninle aynı bakışta, aynı sıcak yakışta eriyen olmak istedim. Muğlâkın meblağında, mutlakın her zerresi görünür. Mutlakın yolunda, yolun solumda düş kuluçkasına düşer. Düşüncelerin civcivleri büyür fikri tecimenlerin çiftliğinde. Nasyonel beyinlerin düşük yapan algılarında kinler çevirme yapar ayrışmaya. Bir söylemcinin savlarında durulanır kitabı duruşum. Erdemlik merdiveniyle bilincin kulesine tırmanır gerçekliğim. Beni bulur ben.
 
Tutunamayanların tutanağını okur, tutkularım. Bir ilme filmini serer fiillerim. En dramatik sahnede, sen adılı başka ismin içinde gülünç kibarlığın adı olur. Gülmek yaşamaktır. Haydi, güldür beni Şehrinaz.
 
-Fırat’ı geçtim Elaziz duruşumla. Sırat’ı geçmek için cemalinin helaline, hilaline yıldız kıl beni. Bir daha Elaziz’e gel Şehrinaz. Bir dahalar ıslansın, uslansın Fırat’ın berrak kaderinde…
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir