Es-Semi İsm-i Şerifi Zamanı Saatleri

MEHMET ALİ BAL
Es-Semi İsm-i Şerifi Zamanı Saatleri
 
Allah’ın subuti sıfatlarından olan Sem’ “Allah-u Teâlâ’nın (cc) her şeyi işitmesi” manasını içerir. Es-Semi’, isim olarak bulunduğunda da Esma-i Hüsna’dandır. Allah-u Teâlâ her şeyi işitir, fakat bizim gibi işitmek için kulak gibi araçlara ihtiyacı yoktur… Allah-u Teâlâ’nın işitmesinde uzaklık, yakınlık, gizlilik ve açıklık fark etmez. O (cc) Her sesi işitir ve duyar. En zayıf sesler ve en gizli fısıltılar dahi O’nun (cc) işitmesinin dışında kalamaz. Hiçbir şey işitmesine perde olamaz.
 
Semi’ kelimesi سمع kökünden gelmektedir. سمع kökü lügat itibariyle işitmek, kulağıyla idrak etmek, işitim, kulağıyla sesleri kavramak, vb. anlamlara gelmektedir. İşitme fiilinin bazı lisanlardaki dönüşlü kullanımı ise “Anlaşmak, uyuşmak” manalarına gelmektedir ki, bu da işitmenin salt işitme olmadığını göstermektedir. Zaten kulağıyla idrak etmek kavramı başka hususları da içermektedir. Şöyle ki, evrende her şeyin Yüce Yaratıcının tasarrufu ve kendisini tespih eden bir mahlûku ve hamd ve tespih kelimesi olduğu halde biz insanlar bu sesleri duymuyoruz.
 
“Muzdar (Zor durumda kalan) dua ettiği zaman onun duasına icabet eden kimdir?”(Neml/62) Bu ayet, bazı âlimler tarafından tek başına Allah (cc) varlık delillerinden sayılmıştır. Gerçekten insanların bilemeyeceği karanlıklar ve uzaklıklar içinde sarmalanmış, aciz bir kulun, kalbinden geçen yalvarmaları duyan, duasına ve yardım çağrısına cevap veren ve imdat eden ancak ve ancak Allah (cc) olabilir. Ve daha genel anlamda hükmünü verir: “Kullarım sana benden soruyorlar. Muhakkak ki ben çok yakınımdır. Bana dua edince, dua edenin duasına icabet ederim. (Bakara/ 186). Dikkat edilirse yakınlık vesilesi olarak, münezzeh mahiyeti içinde duaları işitmesini ve cevap vermesini Yüce Yaratıcı (cc) buyurmaktadır.
Hatta öyle ki, Musa (as) ve Harun has kullarına “Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.” (Taha/ 46) müjdesini vermektedir. İnsanların en özel dünyalarında söylediklerini bile işiticidir: Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir. (Mücadele/ 1). Bu öyle bir himayedir ki, insanın daima yanındadır, insanın her halini işitmekte ve bilmektedir. “Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın. Çünkü O her şeyi işitir ve bilir (Fussilet/ 36).
 
Allah’ın (cc) isim ve sıfatları bizim beşeri idrakimizdeki anlam ve olguları da kapsar, bunlar İlahi kaynaktan gelen tecellilerin bizim âlemimizdeki somutlaşmış halleridir. Hepimizce bilinir ki “Eşyanın hakikati sabittir”. Ancak İlahi ve melekûti boyutlarda bizim idrak edemediklerimizi de içerir. Es-Semi’ olarak Allah (cc) bütün sesleri ve işitmeleri yaratandır. Eğer işitmeyi yaratmasaydı, seslerin bir manası olamayabilirdi. Daha doğru bir ifadeyle, sesleri yaratma kadar şükretmeye ve tefekküre vesile diğer husus bu sesleri idrak edebilme özelliğidir. İnsanlara ve bazı yarattıklarına çeşit çeşit seviyelerde ve biçimlerde sesleri duyma ve yeteneği vermiştir. Tabi ki bu sesler duyabilene vardır.
 
“Allah (cc) güzeldir ve güzel olanı sever” ana kriterinin sesler âlemini de içine almaması düşünülebilir mi? Allah (cc) sesler, işitmeler âlemini, mutlak ve hikmetli güzellik içinde yaratmıştır. Ancak, biz bunlardan bazılarını işitmeye güç yetiremeyiz. “Len terani” sırrı, sesler için de geçerlidir mesela. Allah (cc) bazı sesleri de bize duyurmamaktadır. Mesela belirli bir desibelin altındaki veya üzerindeki sesleri duymamaktayız. Bunları duysa idik, sanırım dünyadaki hayatımız zindan olabilirdi. Mehmet Akif merhum, Blaise Pascal ve Said_i Nursi buna dikkat çekenler arasında bulunmaktadır. Özellikle son ikisi büyük gök cisimleri ve yıldızların dayanılmaz bir gürültüyle ve uzayın boşluğuna dökülmeden dönmelerini hayranlık ve haşyetle tefekkür etmişler, ifade etmişlerdir. Bu aynı zamanda Vahdaniyet delilleri arasında sayılmıştır.
 
Beşeri düzeyimize dönersek, Allah (cc) “Kuranı tane tane ve güzel bir şekilde "oku”mamızı emretmektedir (Müzemmil/4). Bu anlamını idrak ve tefekkürün yanında, güzel bir ses ve okuyuşla (Mesela hüzünle) okumayı da içermekte değil midir? Mekkeli müşriklerin Hazreti Peygamberimize (sav) gelerek “Dostuna (Hazreti Ebu Bekir-ra-) söyle açıktan Kuran okumasın gençlerimizin ve kadınlarımızın akıllarını çeliyor” isteğinde bulunmaları hüzünlü ve içten bir güzel okuyuşun nasıl etkiler yapabileceğini göstermektedir kuşkusuz.
 
Keza bir kısım meleklerin “Sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber” diyerek Allah’ı (cc) tespih ederek hayatlarını ve görevlerini sürdürmeleri, beslenmelerinin seslerle ilgisi vardır. “Kavl-i leyyinin” (O’na yumuşak söz  (Kavl-i Leyyin) söyleyin” (Taha/ 44) de seslerle dokunmuş, harici bir bedeni yok mudur? İslam dünyasında Kuranın, Ezanın okunmasından bazı musiki alanlarında derinleşmeye kadar görülen çaba, Allah’ın (cc) yarattığı “Sesler âlemini” keşfetmeye, hakikatlerine münasip ses elbiseleri giydirmeye matuf değil midir?
 
Salt maddi açıdan baktığımızda bile “Sesler alemi” esrarın gizlendiği bir “Sesler kategorisi, sesler boyutudur” şüphesiz. Kaldı ki mana alemine girildikçe birçok varlık gibi sesler de  başka başka mahiyetler kazanabilirler.
İnanç kalemizin sarsıldığı dönemlerde Allah arayışı bazen sesler âleminde yapılmıştır. Mesela Ahmet Kutsi Tecer’in “Nerdesin” şiirini hatırladığımda hala ürperirim:
“Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar:-Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin.”  
Koyulaşan madde dünyasından, ruhun dünyasına bir açlığı, özlemi ve daveti içerir. O ses birçok anlamı içinde barındırır.
Şairler Sultanı Necip Fazıl Kısakürek ise:
“Bu yağmur, delilik vehminden üstün,
Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün,
Sulardan, seslerden ve gecelerden…”
demektedir zamanı anlatırken. Zamanı sulardan, seslerden ve gecelerden oluşmuş bir formda bir düğün olarak idrak etmektedir.
 
Sesler âleminin aslında varlık boyutunda esrarlı olduğunu hiçbir söz İsrafil’in (as) varlığı ve vazifesi kadar anlatamaz. İsrafil (as) ki, “Kıyamet hadise-i Azime’sinde iki defa sura üflemekle vazife-i münezzehesiyle müekkeldir bir büyük melektir. Kıyamet günü bu vazifesi sebebiyle İsrâfil (as), sahib-i karn (Sûr’un sahibi, borunun sahibi) olarak isimlendirilmiştir (Tirmizî, Kıyamet,“Karn” kelimesi boru anlamı yanında, asır, boynuz ve güç anlamlarına gelmektedir. Bilindiği üzere İsrafil (as) sûr’u iki defa üfleyecektir. Birinci defa üfürdüğünde göklerde ve yerde bulunan her şey yok olacaktır: “Sûr’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimselerden başka, göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler.” (Neml 27/87); “Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur” (Hakka, 69/13-15). İkinci defa üfürdüğünde, bütün insanlar tekrar dirilecek ve mahşer yerinde toplanmak üzere sevk edileceklerdir: “Sûr’a üfürülür. Bir de bakarsın kabirlerden çıkmış Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.” (Yasin, 36/51).
Bu hal ve hakikat sanırım “Sesler âleminin” ne büyük hakikatleri tazammun ettiğini gösterir en esaslı delildir. Sesler âleminin dünyevi ölçülerde duyabileceğimiz ve “İlmel yakin” bilebileceğimiz en yüksek seviyesi İsrafil’in (as) sura üflemesidir. Sura üflenen bu anları hissedebilmek, duyabilmek, yaşayabilmek hâlihazırda idrak ve kabiliyetimizin çok ötesindedir.
 
İşte Allah (cc) muztar bir insanın en küçük gizli inlemesinden, büyük galaksilerin dehşetli seslerine kadar bütün sesleri yaratandır, işitendir, işittirendir, bilemediğimiz manaları yükleyendir. Varlığı, hayatı ve kanunlarını seslerle bezeyendir. İsrafil’in (as) ve üflediği surun Rabbidir. Yegâne İlahıdır (cc). “Sulardan, seslerden ve gecelerden yapılan düğün formundaki zamanın da” Yegâne Rabbidir, Yaratıcısıdır (cc). Bu esrarlı, haşyete ve hikmete götüren idraklerimizin de Yegane Rabbidir (cc). O (cc) diğer isimleriyle anlatıldığının yanında “Es- Semi’” dir. İşitendir, işittirendir, sesleri ve seslerin esrarını, hikmetini yaratandır. Bir boyutuyla seslerle örtülenmiş zaman hakikatinin de Yegâne Rabbidir (cc). 
 
“(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler”(Bakara/ 18) ayeti inkârcılar ve dalalette kalanlar için ağır bir hüküm içermektedir. Meal sahipleri ve müfessirler elbette ki, doğru yönde ifade tercihlerini kullanmışlardır. Onların ifadelerin önüne geçmek düşüncesiyle değil, bu yazımızın ve Es- Semi’ isminin tecellileri ve tezahürleri bağlamında bir tespitimi paylaşmak istiyorum. Burada, bir meal sahibi gibi “Onlar sağırdırlar (hakkı işitmezler.) Dilsizdirler (inandıklarını söylemezler.) Kördürler (gerçekleri görmezler) artık doğru yola dönmezler” manasını vermek ne kadar da yerinde olur.
Ancak, bu İlahi Hükmün bu denli ağır olmasını başka bir hakikatle ilişkilendirmek istiyorum. Allah (cc) doğrusunu bilir, burada sanki üç ayrı kategoride üç ayrı dünya ve idrakler vardır. Her bir dünya tek başına Allah’ın (cc) ayetlerine iman etmeye ve hidayet yollarına erişmeye yeter iken, bu üç ayrı dünyanın fertleri dalalette kalmaya devam etmektedirler, orada da kalacaklardır; hatta üç ayrı dünyanın melekeleriyle donatılmış insanlar hidayeti kabul edememektedirler. Bu yüzden hep orada, dalalette kalacaklardır.
 
“Ey sesleri işiten! Ey dualara icabet eden! Ey şikâyetleri duyan! Ey işitmesi bütün işitenlerin üstünde olan! Ey en gizli sesleri işiten ve en gizli arzuları bilen! Ey çaresizlerin feryat ve inlemelerini işiten! Ey hiçbir ses diğerine engel olmadan bütün sesleri bir anda işiten” Rabbimiz dualarımızı kabul et, bitmez tükenmez hazinenden dertlerimize deva ve hastalıklarımıza şifa ver. Âmin…
 
Allah’ım bizi, Es-Semi’ isminin tecellilerine gayelerin en güzeli mahiyetinde mazhar kıl. Senin varlık, birlik ve Rububiyetine davet eden sesleri bizlere duyur. İnsanlığın maddi ve manevi acılarından, yaralarından sızan sesleri de bizlere duyur, merhametinle merhem ver. İslam dünyasının ağrıları, mağlubiyetleri, zulme maruz kalışları, dini anlayamamadan doğan zilletli seslerini de bize duyur ve zilletli sesleri izzetli seslere dönüştür. Bize İsrafil’in (as) sura üflemesinin hakikatinden bir damlacık da tattır ve bizlere Diriliş nasip et. Âmin…
Zamanın esrarlı seslerini arayan saatler dünyasından hoşça kalın saygıdeğer dostlar…
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir