MEHMET ALİ BAL
Eşref Saati
Saatin önüne getirilen tüm sıfatlar bireyin iradesinin ve bilincinin zaman üzerindeki tesirini gösterir. Bu bazen zamana hükmetmek gibi bir Fatihane hırs ve özeni gösterir; bazen de “Yağan karı anlamak” gayretini içerir. En azından bu sıfatlar insan iradesine çağrıdır zamanın azizlerinden olabilmek için…
“Eşref, Ecmel, ekmel, efdal, vb. kelimeler” işitildiklerinde, konuşulduklarında diğerlerini hatırlatır ve çağrıştırırlar. Bu, böylesi kelimelerin “Şah kelimeler” olmasındandır. Bir diğer neden ise Arapçadaki bu kelimeleri biçimlendiren kipin belirleyiciliğidir.
Gerçekten de özellikle zamanı tarif eden bu kelimelerle vakitler anıldığında, daha doğrusu zaman Eşref Burcu'na girdiğinde dönemin bütün insanları ve olayları üzerine bir bereket örtüsü örtülür. Hadi Sezai Karakoç üstadımız gibi söyleyelim “Allah kar gibi gökten yağınca” O’nun (c.c) bereketi, cömertliği, lütufları ve hediyeleri de zamanın üzerine serilir. Bu zamanı kuşatan tecelliler öylesine derinlere iner ki, “Kar içinde yanan kar” anlaşılır, toprağı saran bereket ortaya çıkar, dönemin en küçük köşelerine kadar bu ana örtü nüfuz eder. Öyle olunca “Nil cömert, Tuna yeşil ve Sakarya büyük bir dava taşıyıcısıdır”.
Eşref saatlerde olmakla ilgili düşünceler muhtelif. Bazıları için eşref saatlerde tesadüfler ve fırsatlarla bulunuruz. Bazıları içinse eşref saatler insanlar arasındaki Hızır (a.s.) gibi gizlidirler. O’nu arar gibi eşref saatleri de aramak gerekir. Zamanın mazgallarında, karanlık dehlizleri ve mağaralarında uyanık olmak gerekir. Bilim, savaş, idare, savaş ve tabi ki ibadet için de Uyun-u Sahire’den (Uyanık Gözler’den) olmak gerekir. Tarihi ruhuyla okursak, büyük mücadelelerin içinden başarı tozlarını silkeleyerek çıkanlar hep Uyun-u Sahire erbabındandır. Bu uyumayan ve zamanın esrarengiz ışıklarını, yıldızlarını ve burçlarını gözleyen gözlerdir ki, başkalarının duyamadıklarını duyarlar, göremediklerini görürler ve yapamadıklarını yapma istidadı kazanırlar.
Zamanı adeta çöldeki kum taneleri içinden seçen Sahabe-i Kiramı Suriye’de savaşlar esnasında tanıyan Bizans kaynakları onları “Geceleri ruhban, gündüzleri fursan” gibilerdi diyerek anlatırlar. Geceleri hep uyanık ve ruhban gibi ibadet içinde, gündüzleri ise aslanlar gibi savaş yapmak elbette ki dikkat çekicidir…
Biraz daha zaman meselesinin derununa inersek, “Nesil” kavramının bir dönemde yaşayan insanlar itibarıyla insan topluluğu kadar o topluluğun yaşadığı ve içinde doğduğu zamanla da ilgisi vardır. Eğer asil bir nesil var ise yaşadığı zamanın da asil bir zaman olduğu anlaşılır. Ancak, Yüce Allah’ın hediyesi nevinden ifade edilirse asil zamanlar aynı zamanda asil nesillerin dölyataklarıdırlar. Ebu Bekir Razi “Allah murat edende nesil ceyyit olur”. Nesil belli bir zaman diliminin insan topluluğudur. O zaman diliminin de bir manası var: Eşref zamanlar… En hayırlı ve en şerefli zamanlar…
Bu yüzden insanlar gibi zaman dilimlerinin umumiliği için de “Merdıyye” ve “Radiyye” (Kendilerinden Razı olunmuşluk, Razı olmuşluk hali, makamı) söz konusudur. Bundandır ki, büyüklerimiz geçmiş zamanlardaki saf kalpli insanlar zamanın “Ahir zaman olmasından” korkmuşlardır. Korkularını ifade etmişlerdir.
Bazı dönemlerde ise büyük insan toplulukları zamana atfedilen büyük kötülüklere ve zilletlere boyun eğmişlerdir. Birçok şair de “Dehrin hadisatından” zamanın olaylarından şikâyette bulunmuşlardır. Kimisi de zamanın burcu gibi kader gibi anlamlar atfettikleri Felek’ten şikâyette bulunmuşlardır. Bizler bu tür düşünceleri inandıklarımız ve benimsediğimiz düşünceler açısından tamamıyla doğru bulmamaktayız. Ancak bir gerçeği ifade ettikleri aşikârdır: Eşref saatlerinde içinde olduğu geniş anlamıyla “Zamanın ruhu”…
Bizler İslam inancı içinde sorumlu ve yeryüzü halifesi kullar olduğumuza inanırız. Batı düşüncesindeki bireyin sorumlulukları ve düşünce kapasitesini biliriz… Saatlerin bizim bugünümüz açısından dünyevi mahiyetinin daha ağır bastığına ancak zaman biniti üzerinde gelen hediyeler kuşağıyla bir teğet hal içinde olduğunu da hissederiz.
Böylesi bir açıdan baktığımızda bir küçük mecaza başvuralım. Dünyamıza uzaydan bakıldığında aydınlık yarısı ile karanlık yarısını bir bütünlük içinde görürüz. Mukaddes Kitabımızda bu gerçeği de ne kadar yüksek ve yalın bir ifadede buluruz: “Doğunun ve Batının Rabbi (Allah)”. Biz sadece dünya şartları içinde düşünürsek, cihangir siyaset takip edeceklerin sadece “Mekin” bulundukları şehirler ve ülkeleri değil de dünyanın tamamı üzerinde bir hâkimiyet kurması murat edilir. Yani bu Cihangir Doğunun ve Batının aynı zamanda hâkimi olmalıdır. Aynı zamanda Doğunun ve Batının haberlerine vakıf olmalıdır. Doğuyu ve Batıyı yaşamalıdır. Bu bilinç üzere olmak gerektir. Dünyanın karanlık yarısındayken aydınlık yarısını da yaşayabilmek gerekir. Eşref saatlerin özellikle zamanın en azından daha az kişi tarafından şahit olunan gece dilimlerinde daha kuvvetle muhtemel bulunduğu düşünülürse, günü sadece çalışma saatlerinden ibaret görmemek gerektiği ortaya çıkmaktadır. Zamanı bir bütün halinde, “Yekpare bir an” haliyle kavramak lazımdır…
Zamanı bütünlük içinde anlamak nasıl olur? Bu sorununun tam cevabını ben bilemiyorum efendim. Ancak, eşref saatlere çıkmak için saatlerin seküler basamaklarına, anlık ritimlerine ayak basarak ilerleriz…