SELAHATTİN YILDIZ
Eve Göçüş
İnsanoğlunun sığınma ihtiyacının; ağaç kovuğu, mağara ve çadırdan, apartman ve rezidanslara kadar uzanan bir yol hikayesi vardır. Önceleri göçebe yaşardı tüm ırkların atası. Tüm doğallığını yanında taşır ve gittiği yeni yerlere de götürürdü. Yarınların yiyeceğini depolama ihtiyacı ve güvende olma arayışı ise onları yerleşik hayata sürükledi.
Çadır öbekleri, aşiretler, koloniler derken devletler kuruldu. Kalabalık toplulukların bir arada bulunması, düzenli bir yaşamı zorunlu hale getirdi. İnsanların toplum oluşu artık yasaları zorunlu hale getirdi. Artık kalabalık halk kitlelerini yöneten birileri olmalıydı ve o yöneticilerin yönetime koyacağı yasalar da gerekliydi. Tabi bunun yanında müesses nizamın devamı için ortak bir para kaynağı da gerekli oldu. Bu da vergileri icat etti. Bu durumu geçmiş insan toplulukları koşullarını oluşturarak ortaya çıkardı. Ya da birileri Sebahattin Ali’nin hikayesinde anlattığı “sırçalı köşkü istedi”
Şehir medeniyetinin en küçük kurumudur ev. Ev eski dilde bir yeri çevrelemek, çevirmek anlamında “evürmek” ten dilimize, evlenmek eylemine dönüşüp, son haliyle de ''ev'' olmuştur. Ev bizim sığındığımız en güvenli yerdir. Eski ve hatta biraz yırtık bile olsa elbiselerimizi kimsenin eleştirisine maruz kalmadan hiç hesap etmeden giydiğimiz yerdir. Giyim kuşamın gösterişi, takım elbise ve düzen evin kapısından çıktığımızda başlar. Çünkü her türlü rekabet dışarda vardır. Dışarıda insanlar çaktırmadan birbirini süzer ve fiskos kültürü bizi oldukça rahatsız eder. “Kendimi eve zor attım” diye bir deyim var ve bunu kullanmayan hiç kimse kalmamıştır. İşte sosyal yaşamın insanı rahatsız eden bakışlarından kaçtığı yerdir ev. Evimizi kendi isteğimize göre düzenleriz. İyi ya da kötü kimseyi ilgilendirmez. Evin içinde sadece kendi ihtiyaçlarımızı belirlediğimiz şeyler vardır. Dışarda ise toplumun belirlediği ve dayattığı istekler.
Eve gelen misafir gidicidir ve eleştiri yapma hakkına sahip değildir. Ancak günümüzde gösterişe düşkünlük hâkim. Onlar evlerini kendi iç dünyalarına göre değil, gelen misafirlere sunum yapıp beğeni alma telaşına düşmüşlerdir. Şahsen evdeki eşyaları değiştirme taraftarı hiç olmadım. Kırılan da bozulan da tamir edilmelidir. Çünkü eşyanın insan üzerine bıraktığı izler vardır. Ölen dedemiz o koltuğa oturduysa bir hatırası olmalı değil mi. Veya herhangi bir eşyası. Geçmiş aile büyüklerimizle birlikte kullandığımız eşyalarımız da vardır. Onlara sahip çıkmak hatıralara sahip çıkmaktır. Hatıralarımızı tüketiyoruz. Evimizi ev olmaktan çıkarıp panayıra dönüştürüyoruz.
Ev ayaklarımızı uzatıp en huzurlu olacağımız yerdir. Lütfen bu saçma dünyanın yenilikleriyle evlerimizi yaşanmaz mekanlara dönüştürmeyelim. Evi bizden çok eşyalar kullanıyor. Ev sıcaktır, korunaktır, barınaktır, sığınaktır, bağdır. Bizi biz olarak yaşatan, hiç kimseye rol yapma gereği duymadan yaşadığımız mekândır. Bu nedenle evlerimizde gereksiz eşyayı azaltıp kendimize daha nitelikli yaşam alanı kuralım.
Geri dönüş başlasın. Önce içimize, sonra evimize göçelim.