SELAHATTİN YILDIZ
Eylül Sarısı
Mevsimler kur yapıp birbirini mecalsiz takip ederken kendine özgü rengiyle devrimle geliyor Eylül. Yer, gök ve insanın kuytu tünellerine binlerce yıllık hazin’esiyle usulca sızıyor.
Eylül ayrılıkların ayı der hep eskiler. Hüzünlerin sineye yaprağın dalından usulca kopup tonlarca yükle düştüğü gibi. Bir yaprak kaç ton eder bilir mi sevgiden uzak kalanlar… Bir yaprak dünyayı kaplar bilir mi gözleri boşluğa anlamsız bakanlar…
Eylül tüm ihtişamıyla geliyor ve oturuyor saltanat koltuğuna. Ay, güneş, toprak, yaprak secde ediyor yeni mevsimine. Tüm doğa secde ediyor… Yapraklar aşkından sararıp bitkince bırakıyor kendini onun pastelsi renklerine.
Sanatçılar birden ilhama geliyor mevsimin ritmiyle. Ressamlar boyalarını tuvale mabetteki görevlinin ciddiyetiyle sürüyor. Şairler harfleri heykeltıraş ciddiyetinde kazır gibi işliyor gözleri buğulanmış papirüs kağıtlarına. Genç kızlar bilinmedik yavuklular için çeyizlerine rengi sonbahardan kalmış iplerle kanaviçe işliyor. Köy çocuklarının meyvesi ahlat ve alıçlar muz ve kivinin yanında mahcupça yerini alıyor pazar tezgahlarında.
Rüzgâr usulca ama kararlı ritimlerle durmaksızın değmedik yan bırakmıyor. Sevgililerin saçları uçuşuyor yanından hızlı bir tren geçmiş gibi. Oysa geçen sadece Eylül’dü. Ne sıcaktı ne soğuktu öyle bir kararda bir yazdan bir kıştan. Yani biraz ayva biraz da kirazdan.
Kar yağmıyor sevgililerin saçına, güneşte yakmıyor. Bir ayrılık öylece kurulmuştu meydana, mevsimin meydana kurulduğu gibi. Sanki sonbahar çerçisi hüzün satıyordu köy köy, mahalle mahalle, ev ev, sine sine… Ama bazen de esen o rüzgâr öper şefkatiyle hayatın yeni başlangıçlarına mektup getiriyordu tebessümle.
Herkesin bir ayı vardır benimki de Eylül. Herkes baharı sever bense sonbaharı. Nedendir bilmem güzün o silik renkleri içinde öyle kaybolur ki ruhum her kayboluşta bulunmasın isterim. Yaprakların üzerine her bastığımda çıtırtıları ruhumdan hissederim. Ben sevmeyi sadece çöpçüler yaprakları süpürürken sevmedim…
Tüm yaz ihtişamlı gölgesinde kaldığımız o yapraklardan ne istersiniz. Mecalsiz yere düşüşlerini saygıyla izleyin ve bırakın yeri her öptüklerinde dudakları kanamasın. Bırakın toprağı kendi boyasıyla boyasın.
Hadi öyleyse hüznün ve ayrılığın sığınağında Erkin Baba’dan “Kör olası çöpçüler aşkımı süpürmüşler” şarkısını bir doz dinleyelim.