LEYLA SILA YILMAZ
Garip Bir Aşk Hikâyesi II |ÖYKÜ|
Zaman ne kadar da çabuk geçip gidiyor böyle, sanki ben istemişim de her şey birden olup bitivermiş, yardımcı görevli izne ayrılmış ve ben yeni görevli gözümde çok büyüyen odadayım işte. Yalnız onunla karşılıklı olduğumuzdandır sürekli ona bakasım geliyor. Kendimi tutuyorum ama bir ara onun da bana baktığını hissediyorum. Gülesim geliyor ama fark etmemiş gibi yapıp işime devam ediyorum. Birkaç dakika sonra içeri bir kadın geliyor. Arkadaşıymış. Kadın uzun uzun onunla konuşuyor ben de ister istemez kulak misafiri oluyorum ve tartışmaya açık bir konu anlatılan, eşinden boşanmış ne nafaka ne de bir yardım hiç kimseden. Kadın adamdan ne bekliyor anlamadım. Konuşmanın hiçbir yerinde özel bir yardım isteği yok. Kadın belki de sadece dertleşmek istedi, adamımız oldukça dertli ya anlar halinden diye konuşuyor herhalde, günler hep böyle gelip geçiyor birkaç zaman sonra kadın "ben artık gideyim işlerim var" deyip kalkıyor derdiyle geldiği gibi…
Onunla baş başayım o odada. Ben bilgisayarda bir şeyler yazmaya devam ediyorum. Aklım onda. "acaba benimle konuşacak mı?" diye düşünürken "bu kadın da bir tuhaf değil mi?" diye güleç bir ifadeyle benimle konuşmaya başlıyor. Benimle konuştu diye içimde çocukça bir sevinç, bir çocuk heyecanı ve bir hevesin gizemi sanki dokunuyor yanaklarıma, ürperiyorum. "bilmem" diyorum. Bir şeyler konuşmaya başlıyoruz. "sesini duyamıyorum şu yakındaki koltuğa oturur musun?" diyor. Az önce kadının oturduğu, uzun zamandır oturmak istediğim şu meşhur koltuğa sonunda oturuyorum. Az önce tartışılan konu hakkında birkaç cümle konuştuktan sonra konu bana geliyor. Benim hakkımda konuşmaya başlıyoruz. Hem de öyle senli benli samimi bir üslupla.
Bana sorduğu tüm soruları hiç çekinmeden, sır tutmadan, utanmadan, sanki yıllardır biri bunları sorsun diye bekliyormuşum gibi tüm açıklığıyla anlatıyorum. Bana hayatımdan memnun olup olmadığımı soruyor. Bilemiyor afallıyorum. Sahiden bir hayatım mı vardı benim? Varsa dahi memnun muyum? Nasıl anlaşılır bu memnun olma hali? O gün anlayamadığım bir yakınlık oluşuyor. İçimde bir sıcaklık tabii memnunum ama sorguluyorum ve içinden çıkamıyorum. Sanki yıllardır sırdaşımdı da sonsuz bir güven hissediyorum. Şimdi dönüp bakınca buna en büyük sebebin bakışları olduğunu düşünüyorum. Parlıyor, içimi okuyor gibi dikkatli bakıyordu. Yorum yapmıyor, sadece soru sorup cevaplarımı dinliyordu. O sırada birkaç kez telefonum çalmasına rağmen kim olduğuna bile bakmadan kapattığımı hatırlıyorum. Bu sırada daha önemli bir işim vardı. Onunla konuşmalarımızı düşünmek, sesini, yüzünü, mimiklerini, en önemlisi dudaklarını…
O günden sonra iş yerine gitme sebebim onu görmek olmuştu. Sabahları erkenden kalkıp özenle giyiniyor, rujlar, parfümler, yeniden saç biçimleri ve harikalar harikalar… onun yanına gitmek için engelim kalmasın diye sabah erkenden gelip kendi işlerimi hallediyordum. Ona götürülmesi gereken tüm evrakları masamın çekmecesine saklıyor ben götürüyorum. Kimseye fırsat vermiyordum ben gideyim diye. Zaman buldukça odasında kaldım. Yalnız dikkatimi bir şey çekiyordu. Ben odaya geldiğimde odada tüm koltuklar dolu dahi olsa ben geldikten birkaç dakika sonra odada onunla baş başa kalıyordum. Bu yıllardır tanışıyormuşçasına olan içten konuşmalarımız birkaç zaman böyle sürdü. Zamanla hayatımı, kendimi sorgulamalarım -aslında buna "uyanış evresi" denmesi daha uygundur- uyanış evrem gün geçtikçe hızlanarak devam etti.
Sürekli yanına gittiğimden odasına gelip giden insanları da görüyordum. Bu insanların yüzde doksanını güzel, alımlı, mücevherleri parıldayan, meslek sahibi ve bakımlı kadınlar oluşturuyordu, mini etekler, daracık pantolonlar, bitüer deri pantolonlar bile var sanki adamın odasında defile var diye duymuşlar da koşa koşa geliyorlarmış gibi… Kadınlar ne kadar da çok seviyordu adamı. Onları çok kıskanıyordum onlar gibi olmadığım için üzülüyordum. Hepsinin yüzünde makyajlar, boyunlarında kolyeler, ellerinde araba anahtarları, hepsinin bir kariyeri var. Biri benim sevdiğimi alıp kaçacak diye nasıl korkuyorum nasıl!
Ona evrak götürdüğüm günlerde bana ellerinin çok ağrıdığını bu yüzden art arda hızlı imza atamadığını ve o evrakları tek tek kaldırınca çok canının acıdığını söylemişti. Ben de onu bekleyebileceğimi ve evrakı bulup imzalayacağı sayfayı ona açabileceğimi söylemiştim. Durum böyle olunca onun koltuğunun yakınına gitmem ve onun üzerine doğru eğilip evrakı önüne koymam gerekiyordu. Bu yakınlık kalp atışımı mesafelerce öteden duyulacak kadar heyecanlandırmaya yetiyordu. Bu oda, bu adam ve benim dışımda gelip gidenlerin çokluğu canımı yakıyor. Kadınlar, kadınlar, kadınlar… Ve hep sohbetler. İnsanı anlatıyor, sanki hep kendi hayatından kesitler, insanın çaresizliğini anlatıyor ve sevincini. Kime ne anlatırsa anlatsın sanki her şey bana söylenmiş gibi, kimseyle konuşmuyor sanki hep benimle konuşuyormuş gibi. İki kadından birisi çıkarken diğerine fısıldıyor duyabildiğim sadece ''Rasputin sanki''
Bir gün odaya giriyorum masanın üstünde bir kedi, kediyle konuşuyor halini hatırını soruyor, muhabbet de koyu. Hayatı hikâyelerle dolu anlatmakla bitmez, çoğunu kediler ve kadınlar oluşturuyor. Hem konuşmaların komikliğinden hem adamın masum tavırlarından bana bir gülmedir geliyor. Ayten'miş kedinin adı. Patileri evraklar ve kitaplar üzerinde geziniyor. Ayten süzdükçe süzüyor adamı sonra yavaşça patilerini onun ellerine koyuyor, başlıyor üzerinde gezinmeye. Öyle nazlı öyle cilveli bir de. İnsan kediyi kıskanır mı? Kıskanıyorum.. Kedi ona âşık mı oldu nedir? Ellerinden göğsüne tırmanıyor sonra boynuna. Kedi bırakmayacak gibi size aşık görünüyor diyorum, kısa bir bakışta gülüşmeler… Bu kedi niyeti bozdu iyice şimdi de yanaklarını, dudaklarını yalamaya başlıyor. Ben pek ilgisini çekmiyorum kedinin. "Tabii yakışıklı adamı buldun Ayten bize gelmiyorsun."
Gülüşmeler yükseliyor odada. Yüzümün kızardığını hissediyorum sanki ben mi koyuyorum başımı boynuna sanki ben mi öpüyorum dudaklarından, yanaklarından. Yakışıklı dedim acaba hoşuna gitmiş midir? Heyecanlanmış mıdır o da? Aman canım sen de diyorum, ona herkes diyor zaten seni mi önemseyecek. Sonra içimde bir burukluk sahi herkes gibiyim onun için. Gözümden yaşlar akmasın diye düşünmemeye çalışıyor zihnimden kovuyorum düşünceleri.