Giden Geri Dönmesin

FİLİZ SOYDAŞ
Giden Geri Dönmesin |ÖYKÜ|
 
Evine varmaya yalnızca bir sokak kalmıştı. Karanlıktan oldum olası korktuğundan, koşar adım yürüyordu. Birkaç dakikadır arkasından ilerleyen ayak sesi kesilmeyince, tedirgin olmaya başladı. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün, kadınları korumaya yönelik hizmeti olan KADES'i cep telefonuna indirdiğini hatırladı. Geçen gün arkadaşını takip eden adam, bu program sayesinde hemen yakalanmıştı. Hatta arkadaşı, "polisler ışık hızıyla gelip, beni kurtardı; yoksa şu an bir ölü olabilirdim," demişti.
 
Korkuyor olsa da soğukkanlı kalmaya çalışarak, "sen şimdi görürsün beni takip etmeyi!" deyip, çantasını yavaşça açtı. Hızlıca telefonunu aldı. Programı açıp, tam tuşa basacağı sırada, arkasındaki ayak sesinin durması ile adını çok tanıdık o sesten duyması bir oldu. "Hanzade!"
 
Hanzade arkasını dönünce karşı karşıya geldiler. Bedeni ondan tarafa dönerken, düşünceleri eski günlere gitti. Tam üç yıl önce bugün, onun ardından bakıp, gidişini izlemekten başka, elinden hiçbir şey gelmemişti. Ona kal diyemezdi çünkü karşısında duran adam, gitmekte çok kararlıydı. Hatta öyle saçma bir bahaneyle gitmişti ki Hanzade bahanesinin ne olduğunu çoktan unutmuştu. Aradan geçen zaman içinde acaba ne olmuştu da geri dönmüştü? Giderken sormadığı gibi şimdi de kendi istediği için hem de Hanzade yokluğuna alışmaya başlamışken çıkıp gelmişti.
 
“Ben geldim Hanzade. Senin için geri geldim,” dedi, ona doğru bir adım atarak. O bir adıma karşılık, Hanzade de geriye doğru bir adım attı. Ragıp şaşırdı. “Beni gördüğüne sevinirsin diye umut etmiştim.” Hanzade acı acı güldü. “Sen hayallerimin ve hislerimin katilisin. Şimdi o katilin canı sıkıldı da olay mahallini gezmeye mi geldi?”
 
Ragıp, “senden ayrı kaldığım zaman içinde seni sevdiğimi anladım,” dedi.
 
Öfkeyle baktı Hanzade. “Yani kendin için döndün. Kendi duygularının peşine takılıp geldin. Benim ne kadar üzüldüğüm umurunda olmadı. Giderken de geri dönerken de yalnızca kendini düşündün. Sen beni yaraladın Ragıp, hem de bu öyle bir yara ki ne dokunsa acıyor; tüy, toz, hatta nefes bile… Şu an senin karşımda durup, bana bakan gözlerinin ağırlığı dahi acıtıyor bu yarayı.”
 
İnsan, bir insanın yokluğuna kendini nasıl mı alıştırır? Ona olan duygularının üzerine her gün bir kürek toprak atarak… Hanzade de Ragıp’ın yokluğuna kendini böyle alıştırdı. Şimdi ise Ragıp çıkıp gelmiş ve Hanzade’ den, toprak yığını altında kalan duygularını çıkarmasını istiyor. Karşısında duran kadının, buna ne kadar gücü var bilmeden…
 
Ragıp, arkasında nasıl bir yıkıntı bıraktığını görüp, mahcubiyetinden yerin dibine geçti. İlk defa bu kadar utanmıştı. Hanzade'nin kıymetini yokluğunda anlayıp, onu sevdi hem de çok sevdi, fakat şimdi geri dönüşü solmuş bir çiçeğe, eskisi gibi canlı olması için su vermesi gibi faydasızdı.
 
Ragıp, karşısında duran Hanzade’nin, ne kadar kırgın ve öfkeli olduğunu çok net görebiliyordu. Ne dese fayda etmeyeceğini ve onu, terk edip gittiği gün ebediyen kaybettiğini anladı.
 
İş işten geçtikten sonra sevdiğini anladığı kadın tarafından geri çevrilince başını yere eğip, utanç ve pişmanlık içinde yürüyüp gitti. Hanzade arkasından baktı, Ragıp karanlıkta kayboluncaya kadar bakmaya devam etti. Sırtı dönük adamın giderken ağladığını görmedi Hanzade, tıpkı arkasında kalan kadının ağladığını Ragıp'ın görmediği gibi…
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir