AHMET URFALI
Niyaz Şöleninde
Gül Bahçesinin Gün Ortası Aydınlığına Durmak
Anılarına dönen ışık bir boşluğu dolduruyor
Serabını arıyor uzun çöllerde ayak izlerinden belli
Sonsuzluğa bir ırmak gibi akarken bu nevruz zamanında
Çiçekli dallarını sunuyor ışık gökkuşağının yeşilinden
Işıkla kan kardeşi olduk maverâi bir akşamüstü
Geleceğimiz uyandı geçmişin köklerine deyince söz
Himmet dileğiyle durduk denizin sınırında susup
Ağırbaşlı bir sevinçtir yüreğimin yeni konuğu
Yüzüme vurdu ışıltısı gün boyunca artarak
Şimdi “bir katre iken kendimi ummana düşürdüm”
1.
Dolunayın uysal hâlesi okşasın müşfik elleriyle
Bir yetimin gözlerine dolan hüznünü
Söylemenin vakti geldiyse eğer dinle
İlk çiçekleriyle baharın bebeksi gelişini
Çocuklar başlarını koysun annelerinin dizlerine
Bir kırık dal
Bir yaralı kuş
Ve bir yanık gönül
Gelsin Süleyman tan ağartısı diliyle
Her şeyle konuşun Süleyman gelsin
Sonra duru yağmurlar yıkasın serin rüzgârları
2.
İşte yine geldim gölgemi düşürmeden toprağa
Elimden tut yoksa ürperiyorum
karanlığından yalnızlığın
İçimde koşup duruyor doludizgin deli bir tay
Uzun ayrılıklara hazırlıyor gibi toynaklarını
Geldim yine elimden tut telaştayım
Geç kalmak istemem vuslatına
Erken geldiysem eğer dağın sabrıyla beklerim
Kapını aralık görünce yitik umudumu bulurum
Alnıma vurur eşiğinden sızan akça ışık
Yine geldim mezar taşımı cebime koyup
3.
İçinden görünen bir beden
bin keder gezdirse rüzgârın sırtında
Adı ilk bellenen yalnızlıksa
Ve bir siyah nokta ise yürekte sevda
Orada sen olmalısın güleç yüzünle
Sonbahar sarı bir yolculuğa vursun kendini
Ağaçlar soyunsun
Bahçeler yaralarını sarsın
Yosun tutmuş sevgi bekleyişindeki ellerin
Kıvransın bir bahar özleminin hayâliyle
4.
Yitiğini bilmiyorsan neyi arıyorsun kendinde
Sabahın anlamı nedir mahmur geceden sonra
Fikreyle çiğ düşünce kanadına kuşların
Mağaralara güneş doğmuyor farkında mısın
Ve penceren kadar görebiliyorsun semâyı
Sonra içindeki gökyüzü kadardır aydınlığın