Gurbetten Sılaya Söylediğim Sözlerle

NECATİ SARICA
Gurbetten Sılaya Söylediğim Sözlerle
 
Gem azıya alınmış, hayat yine zorluyor beni
gurbetimden sılasına dizdiğim sözlerle
çok uzaklarıma susmak için aldanmış olduğum
bir denizden sonrasına rüzgârın iç çekişiyle
gönül çukurumda uçarken yine vurulmuş kuşlarımla
mor hareli bir bakışıma dün gibi kahırlandığım.
 
Ah çocuk üşümedin mi
yanmadın mı deyişiyle sözlerimin kaderinden usanmış
hayat zorluyor beni gem azıya alınmış
suların ve menekşeler taşarken gözlerimde
nasıl kıydın sen benim mor hareli bakışlarıma
nasıl kıydın serçe parmaklarıma.
 
Bak gözlerim önüme düşerken yine eğilmiş yaprakları menekşelerden
dün gibi kahırlandığım mor harelerim gözlerimde üşüyor
sen hiç üşümedin mi
yanmadın mı
inci mercan düş balıklı rüyalarımda
nasıl kıydın sen benim sorgusuz sualsiz sevişlerime
nasıl kıydın serçe parmaklarıma.
 
Alıp beni koynunda saklayamadığın
bir muska gibi sarıp sarmalayamadığın
gözlerimi gönlünde sakla demiştim ben gelene kadar
rüzgârların iç çekişiyle bir sayrılıklar sonrasından
uçarken vurmuşsun sen de kuşlarımı gönül çukurumda
sen de beni şimdi yeminlerinde ara solgun bıraktığın
aynalar olana kadar bekleyemediğin gözlerimde ara kendini.
 
Bak gözlerim önüme düşüyor yine eğilmiş yapraklar
imkânsıza söylediğim sözlerim üşürken
istek şarkılar mı doldurdun yoksa sen gönül kadehine
el kapılarında böyle neler olmuş sana
gözlerimden süzdüğüm şarabın sarhoşluğu yetmedi mi sana
neler ettin sen böyle bana
ah şu menekşeler hep benim güzelliğimdi senin söylediğin
hatıram seni de yakardı senin bilemediğin
imkânsıza sözlerim seni de yakardı senin bilemediğin.
 
Altın elmalara düş dudaklara kimler dokundular
ah çocuk düşünmedin mi menekşeler ve suların köpürdüğünü
gurbetten papatyalar sıralarken gönül sılasına
benim taşa ulaşmış karınca duaları gezinirken ellerimde
senin ellerin kimin ellerinde
kimler dokundular benim rüyalarıma el yataklarında
sevdin mi sevildin mi aşka dilekler diledin mi
ellerin koynunda kim olduğunu bildin mi
nasıl kıydın sen benim menekşeli bakışıma
benim dualar sürerek dokunduğum
kimler dokundu altın elmalara düşten dudaklara
nasıl kıydın sen serçe parmaklarıma
kim kıyabilirdi ki kuşların gönlümde öylece uçuşuna.
 
Ben can teslim ediyorum derken
sen el yastıklarına karışırken nefes nefese
ben mızrağın ucu bıçağın keskin kenarında
sen el yastıklarında başından savrulmuş saçlarınla
kuşatılmış bir kalede binbir acıyla çığlık atarken sesim
hedefe odaklandın ve ateş ettin öldürdüğün benim kaderim.
 
Bu kaçıncı ölüm kaçıncı esareti aşka sevgiye duyulan yeminlerin
beni kör rüyalarda karanlığınla bıraktın
ben söylemiştim gideceğin yer geldiğin yerlere yakın demiştim
sonun karanlık olacaktı hep ışığımdan kaçtıkça
bilmez misin
sade bir selam duramadığın toprak sarsılacaktı bastığın her yerde
toprak seni kabul etmeyecek
benim ayaklarımın altı sızlıyormuş sana ne
sen el yastıklarına koyarken başını
ben can teslim ederken
düşünmedin mi
üşümedin mi.
 
Bilseydin hatıram seni de yakacak
çarmıha gerilmenin kaç anlamı var sence el yataklarında
ayartmalar kışkırtmalar altında sen ölü bedenlere sarılırken
belalarla bedeli uzlaştırmak nasıl olurdu bir bilsen
yeryüzünde çekilen acılardan bana düşen neydi bir bilsen
ah kötülük, hiçliktir iyinin var olmayışı
ve senin yaptığın kötülük korkunç ve gerçektir kalbimi ezen
bir öpseydin karakirazlı yaralarımdan
böylesini yapmazdın sen benim düşlerimden savrulup düşmezdin sen
bir bilseydin her yanımda göz yangını bıraktığını el yataklarından
yaşayan tüm varlıkları hissederken ben
yeryüzünde yaşanan bütün acıları hissederken ben
beni kirli, zayıf, yaşlı bir kedi gibi çıkmaz sokaklarında bıraktığında sen
şehrin her yakasına bulaşmış kan izleri tutulamıyordu
maça kızı ya da sinek onlusu bana bir oyun kuruldu
 
Fısıltılar halinde duyarsan sesimi itiraf ve gizem kapılarında
attan arabalardan düşen çocukların acı dolu seslerini duyarsın
cümle kapısından girdiğim sağdan soldan kapılar hep benim
denizi balkonunda yitirdiğim evlerin boş odalarında
tek başıma kimsesizim
kimsem yok yalnızlığıma
minyatür bir kalp denedim olmadı
kalmadı bir kar tanesi bile serinliğime
kin ve yas altında biriken taşlarım yağmasın diye başına
yine benim yalnızlığımla büyüyen şefkatim uğrasın sana
benim masanın üstünde bıraktığım hayatım pembe ve mavi haplarla
çığlık atılır ve duyulur sandım
belki de çaresi olmayan bir şekilde kusurlu rüyalarda kaldım
kutsala inancını yitirmiş insanlar arasında
oldukça yakın geçmişe kadar bütün olup bitenleri unutulmaz sandım
nasıl kıydın altın elmalara, düşlerimden dudaklarına yerlere düşürdüğün
nasıl kıydın serçe parmaklarıma
beni bıraktığın altı kurşun üç bıçak yarasına.
 
Bu da benim sana hatıram olsun
seni yakacak gurbetten sılaya söylediğim sözlerle.
 
Yine de benim şefkatim yetecek senin ve benim kimsesizliğine
bitecek bu acılar bitecek, olsa da kaderimizde kırk kere düşmek yere…
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir