DENİZ GARİPCAN
Haddizatında Leylâ
Hasretini kuşandı şimdi bütün mevsimler;
Geceme gündüzüme söyle yağan sen misin?
Tek bir isme büründü bildiğim tüm cisimler
Ankâ olan bendim de Leylâ, doğan sen misin?
Gaybın içinden bir el bırakmıyor yakamı;
Kum gibi dağılmışım, sanadır bu savruluş!
Uçup giderken aklım, bozacak fiyakamı;
Kays’ı bir Mecnun eden bu amansız kavruluş!
Leylâ! Aç gözlerini, anahtarım o ışık;
Kalbinden geçmeliyim, kandilini açık tut!
Ruhuna giden yollar çok izbe ve dolaşık;
Yüreğindir sonsuza, sevda taşıyan tabut!
En karanlık gecede izini sürüyorum.
Seni yazan kalemin mürekkebi ne renktir?
Zamanın üzerinden, gölgene yürüyorum;
Ay’a benzer de yüzün, sanma ay sana denktir!
Güneş yağar üstüme ellerim bir boşlukta;
Neye baksam aksin var, seyrine doymuyorum.
Yüreğim gözlerinden aşk içen sarhoşlukta;
Meczuba çıkmış adım kimseyi duymuyorum!
Bil ki yâdın Kevser’dir kurumuş dudağıma;
Bu aşkın alevine kâr etmez başka sular!
Doğdum, adın okundu kametle kulağıma;
Hicranın beşiğinden yuvarlandı uykular!
Gözlerim hâlâ açık dağın ardı dağ değil;
Ne gördüğüm hayâldir ne varlığın bir serap!
Öyle sırlı düğüm ki çözülecek bağ değil;
Zincirlenmiş ruhuma içimdeki ıstırap!
Bozuldu ezberlerim gönlümün yangınında.
Mecnun kimdir Leylâ kim? Tutuştukça öğrendim!
Kılıçtan geçti bağrım duruyorken kınında;
Ölüyorken irkildim, vuslat için direndim!
Sana yansıyan ışık, O gerçeğin aksiymiş;
Cânânı canda görmek buymuş asıl hakikat!
Aşk mânâda erimek, görünenin tersiymiş
Bu şekilsiz duyguyla yoğrulmakmış müşkilat!
Vebâlisin boynumun gel Mecnu’nun Leylâ’sı;
Çölü aşan bensem de sende bütün letâfet!
Bir gönüle girmekmiş aşkın tüm muhtevâsı.
Gel de dirilsin ruhum gel hakkını helâl et!
Haddizatında Leylâ