NECATİ SARICA
Hakikatin Kalbinde Ellerimiz
Şeytanın gırtlağında kesikler ve lisan ne kadar da hafidir
iççekişleriyle açılan
hiçbir yere çağrılmadan geçip gittiğimiz
taşlar taşımak için evimize
ve biraz merhamet biraz sabır gerek bize
yağmurlar kirli ve aldatılmış yağarken üstümüze.
Ellerini ellerimize bıraksın artık hayat
mevsimsiz kalsın da üşüsün şu üstümüze yağan karlar
sokak lambalarına sığınmış soluk hüzünler altında
bekleyen dudak dudağa
ölene kadar bir ömür dileyen âşıklar
her melalin savunmasız koyduğu benimledir.
Her şey yalan olsa da bir serçe kuşunun kanadında
kalbi titreyen gerçeğin sokaklarında ben yürürken
bu dünyadan al ve öyle bir rüyaya sal ki beni
gecenin Leyla’sına güllerden bir dakika gibi
bak ben ömrümün cahiliyim
sal beni bir rüyaya ki cahilin de olayım.
Bir gömleklik bile olsa da sıyırıp atamadığım şu yaşamak
dediğin yollarında bir kan aktığım ılık edasıyla
ömrüme dolan aylar ve günlere bile yetişemiyorum
bir imgenin kırılışıyla
kalemin rengi de bir karışırsa kanıma
rüya taşlarını fısıldar gibi bakışlarımda
yanarken şiirin diliyle bir mum ışığı.
Figanelerdir gönlümüz bir yaradan kara kirazlar
ve dilin şiiriyle bu gündüz düşünceleri
varmış ne kadar
yokmuş ne kadar
kapıldığım şu kaderin oyunlarına
nar kuyularında yıkanmış mor tülbentlere sarıyorum başımı.
Duman üstüne duman olmuşum
gül yapraklarına sardığım sigaralardan nefessiz kaldığım
nar kuyusu olmuş cigaralardan süzülüp gelmiş
ve beni utanç içinde
şeytanın gırtlağındaki kesiklerle
beni düşünmek korkunçtur
taşlar bile erimiş içimde.
Bir imgenin kırılışıyla başlayan ışıklar yanarken
zülüfler dolaşık taş bebek kâkülünden süzülür gibi
kırılmış zülfikâra alışık benim bu gönlüm
sapkın taşlarla hicret olur mu diye
gönlüm de karışık
gönlüm de zülfü dolaşık ay doğar gibi geceye
bu da gelir dediğim kader mi
bu da geçer dediğim kader mi
Şeytanın söyledikleri gırtlağından akan kan iledir
ah ellerlimde kırık da olsa bir zülfikâr var
şu akreplerin dini imanı toprağın altındadır dedikleri
günler kurulmaktadır üzümlerin salkımında
yeminler solmaktadır
âşık sözüdür bir dokunursa
aşktandır
şaraptandır
kaderin taşları bile erir
sonra kader eğilir bükülür yenilir bayrakları isyan olanlara.
Âşıkların gönlünde hep kuyuları nar
nar kabuğundan gömlek giyenlerin gözleri ateşi çalar
kader dedikleri insanın ellerinde kor
kader dedikleri insanın ellerinde kar
kor erir
kar erir
ellerimiz hakikatin kalbiyledir
uçurumlar yükselmekte ve dağlar yürümektedir.
Gün erir akşama ererse
gece erir saçlarına yıldızlar takılmış Leyla gelirse
kader dedikleri bekler olur kapıların gerisinde
seslenmeden açılan kapılardan bir ses
sarışındır zaman ve toprağın esmer sarısı
mahcup bir kız çocuğu haydi git evine uyuma vaktidir.
Âşık sözüdür söylediklerim sana dokunur
bizde bir şarabi hüzün var seni yakar kavurur
bizde bir harabi hüzün var seni yakar kavurur
kaderi de al git yanına uzansın derin bir uykuya
şimdi bu dem başka demdir
dem bu demdir gözlerimin karasına mil çekildiği
cahili olduğum benim sizin söylediklerinize.
Ey kader, kaderin derin okları
ey zaman, zamanın koşan atları
âşıkların gönlünde yenildiniz
yenilendiniz ve biz size bakar oluyoruz
sözlerimize mil çekilmiş susar oluyoruz
hoşça bakın kendinize hoş geldiniz ve güle güle
âşıkların kalbi yenilmez olmuş sizin ellerinizde
ve bizim ellerimiz öylesine durur hakikatin kalbinde.