MEHMET ALİ BAL
Halik İsm-i Celili Ve Saatler
El- Halik ism-i celili tam lügat ifadesiyle “Hak Teâlâ, Yaratıcı, örneksiz, misalsiz eşyayı yeniden Yaratan” demektir. Halik “Bütün mahlûkatı, kudret ve iradesiyle yoktan var eden” Yegane İlah’ın ism-i celilidir. Bu yüzden dua kitaplarında “Ey her şeyi yoktan var eden tek yaratıcı!” (Cevşen, 15/ 2) diye yalvarırız.
Halik İsmi Celili, “Rab, İlah, her şeyin üstünde galip olan, her şeyden var olup, sonradan olmaktan ve zamandan münezzeh olan, her şeyin helakinden sonra baki kalıp, varlığı ebedi olan, her şeyin mahiyet ve hakikatini bilen, her şeye gücü yeten, her şeyi fevkalade sanatla yaratan, her şey fena bulup bularak helak olup, kendisi daima baki kalan” (Cevşen, 15) hususiyetleriyle bir arada zikredilmiştir. Allah (cc) doğrusunu bilir ancak, bu isimler ve hususiyetler ile zikredilmesinde, yaratan isminin diğer isimlerle olan ilişkisindeki ilk daire maksut olabilir.
Halik ismi âlemde en çok tecelli eden isimlerden biridir. Zira yokluk karanlıklarından varlık âlemine çıkan her mahlûkta “Halik” ismi tecelli eder. Bizler de içinde bulunduğumuz halde “Varlık âleminin” sabite ve nispi hakikatleri ile düşünüyor, idrak ediyor ve tefekkür ediyoruz. Bu yüzden da Peygamberimiz duasında “Allah’ım bana eşyanın hakikatini bildir” diyerek yalvarmıştır. Buradaki “Eşya” “Şeyin” çoğuludur, yani varlık âlemidir. Efendimiz (sav) varlık âleminin hakikatini künhüyle bildirmesini dua ederken, aslında Allah’ın (cc) Marifetine nail olmayı arzulamaktadır. Ancak, bu marifeti isterken bile eşyadaki tertip ve derecelendirme ile Hâkim İsmi Celilinin tecellileri nazara verilmektedir.
Bir hususu mutlaka zikredilmeli ki, Halik isminin manası Allah’a (cc) aittir, O’na mahsustur. Bizim bütün kapsamı ile bilmemiz mümkün değildir. Ancak biz eşyada tecellisi ve tezahürü ile bu Halik ism-i celilini anlamaya çalışabiliriz. Nitekim Hazreti Peygamber de ontolojik hakikati talep eden duasıyla bu hususu çerçevelemiştir. Diğer yandan, İslam dünyasında daha sonra çıkan sakat veya sekirli anlayışlardaki “Eşya yoktur, eşyanın hakikati yoktur” hükümlerini iptal etmektedir. Bugünkü Müslüman dünyasının varlık âlemindeki miskin, tembel ve eşyanın (İlmin, tekniğin, gayretin, gelişmenin, vs.) hakikatinden uzak duruşunu levm etmektedir (Kınamaktadır).
Kuranı Kerimin üslubu gibi muhteviyatı ve kelimelerinin adetleri de bir hikmetle anlaşılabilir. El – Halik ism-i celili Kuranda çok fazla sayıda geçmektedir. Bunun yanında, Kuranda Tevhit ve tespih ve tefekkür ayetlerinde mükevvenattan bahsedildiğini görürüz. Allah’ın (cc) bilemediğimiz nice âlemleri yarattığının işaretlerini okuyor, inanıyoruz. Ancak, içinde bulunduğumuz dünyanın yani varlık âleminin kriterlerini ve mahiyetini öncelikle anlamamız, tefekkür etmemiz, araştırmamız gerektiğini bu zikredilme adedinden bile çıkarsayabiliriz.
O (cc) Ahsen-ül Halikin’dir. Kuranda bu hakikati anlatan çok sayıda ayet vardır. Ancak bazıları daha fazla Yaratma (Halk etme) tasarrufunu tertip ve hikmetiyle en yüksek derecede anlatırlar. Yaratılış öyle canlı, hikmetli ve tertipli anlatılır ki, adeta İlahi feyizler ve hakikatler samimi inananların kalplerine ruhlarına akar, bir anda âlem-i halk ve alem-i emir denizlerinin dalgalarının karıştığına şahit oluruz. Bu ayetlerden belki de en dikkat çekeni Müminun suresindeki insanın yaratılışının anlatıldığı ayettir: “Summe halaknân nutfete alakaten fe halaknâl alakate mudgaten fe halaknâl mudgate ızâmen fe kesevnâl izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârakallâhu ahsenul hâlikîn” (Mü’minun, 14). Ayetin ve hadisenin büyüklüğünü şöyle anlayabiliriz ki, Hazreti Peygambere bu ayetin vahiy geldiği bir andır. Vahiy indikçe Peygamberimiz tekrarlamaktadır. Vahiy kâtibi sahabi de yazmaktadır. “Sonra nutfeyi bir alaka (Embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (Bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik.” Ayetin bu son küçük cümlesine geldiğinde Vahiy kâtibi bu muazzam tertip ve hikmettle yaratılıştan vecde gelir adeta ve “fe tebârakallâhu ahsenul hâlikîn” diye haykırır. Yani ayetin son cümlesidir bu “Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir”. Bu haykırışın ardından ayetin son cümlesi nazil olur. Keza dini kitaplarımızdaki ifadesiyle “Muvafakat-i Ömer” bahsinde "Velekad halaknel insane min sülâletin min tîn" (Müminun, 12) “Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık” âyeti nâzil olunca Hazreti Ömer’in, Allah’ın (cc) hüsnü kudreti, sanatlı yaratması karşısında hayran olarak "Fetebârekâllahü ahsenül hâlikîn" dediği, Ayetin sonunun da böyle nazil olduğu belirtilir (O. Keskinoğlu, Suyuti, İbni Hacer). Yaratılışın ihtişamı karşısındaki bu haykırış eşyada hikmet ve tertip kadar, eşyayı tefekkür ve idrakten Allah’ın (cc) marifetine ulaşan büyük insanlarda yaratılmış olan insicamlı varlık ve idrak, eşya ve aynası, yaratılışın iki kutbu ve daha pek çok esrarı içermektedir. Şunu da anlıyoruz ki, Hazreti Peygamberin (sav) ashabı Güzin’i, dikkatli, meraklı ve mütefekkir ve ilme kabiliyetli ve hakşinas idiler.
“Halaka” fiili tam bizim anladığımız şekilde ve belki de diğer anlam öbeklerinin merkezinde yer alan “Yaratmak- Varlık vermek” anlamına gelmektedir. “Tahmin emek, ölçmek, oranlamak” anlamları da vardır. Yaratma fiilini daha da münhasır ifade edersek, “Bir şeyi yaratmak, örneksiz meydana getirmek” demektir. Yaratmak ve varlık vermek olgusunu sözlükler, “Berae, cebele, ehdase” fiilleriyle karşılamaktadır. “Leffeka, hake” fiilleriyle karşılanan diğer bir anlam öbeğinde ise “Biçim vermek, demir dövmek, oyun çevirmek, et yahnisi yapmak, imal etmek, gizlice yapmak, bütün parçaları keşfetmek, keşfetmek, hayal ederek yaratmak” anlamlarını havidir. Kelimenin kökeninden bile anlaşılıyor ki “Yaratma” fiili bizim idrakimizin en geniş haliyle kavraması gereken bir tasarruflar bütünüdür.
Fiilin “Ayn” harekesi değiştiğinde bambaşka bir anlamla karşılaşıyoruz: Halika, “Tahrip olmak, çürütmek, bozulmak” anlamlarında kullanılıyor. Haluka fiili de aynı anlamları taşıyor. Belagatten uzak değildir ki, aynı fiil (Halaka) hem benzersiz en güzel surette yaratmayı” hem de fiil kökenindeki hareke değişimleri veya ekleriyle “Çürütmeyi, tahrip olmayı” içermesin.
Halaka (Yarattı) fiili Kuranı Kerimde o kadar çok görürüz ki, bunlardan bir tanesi bildiğimiz bir kalıptır adeta: “Allah yeri ve gökleri yarattı”. Bu yoktan var etti anlamındadır. Bazı ayetlerde de “Bir şeyi bir şeyden yaratmak” manası vardır: “Sizi tek bir nefisten yaratmış” (Zümer, 6). Ek kelimelerle kullanıldığında “Bir şeyi düzeltmek, yumuşatmak, bir şeyi kesmeden önce oranlamak, bir şeye layık ve münasip olmak” gibi anlamları da muhtevidir. “İfteale” vezinde kullanıldığında “İhtelake” uydurmak, düzmek, yalan söylemek anlamında kullanılmıştır. Yaratmanın bizim idrakimize uygun maksadına gelince “Allah, gökleri ve yeri (Boşuna değil), hakkı göstermek için yarattı. Muhakkak bu misallerde müminler için bir ibret var” (Ankebut, 44) ayeti ile “Ben cinleri ve insanları Bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56) ayeti nihai maksadı ve marifet-i Halik ve Sani hakikatini kuvvetle ve belagatle ve mutlak icaz ile belirtmektedir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi Halik İsmi Celili Allah’ın (cc) Kuranda en fazla zikrettiği isimlerden biridir. Kuranda canlı tasvirler ve mutlaka kelimelerle Allah’ın (cc) yaratması anlatılır. Bu Mukaddes ve Muhteşem Kitabımız bize bakan tarafıyla baştan başa halk âlemindeki tekevvünleri anlatan ve meseleyi hülasa ettiği kısımlarında eşyanın ötesine sadece inanları değil, bütün insanları davet etmektedir. Dikkat edilirse yaratılışın ve yaşadığımız dünyada gördüğümüz eşya ve hadiselerin en küçüğünden en büyüğüne kadar icazla hâkim olan Kuran önce gördüklerimize ve vakıf olduklarımıza dikkatimizi çekmektedir. Sonra da o cümle veya fasılların sonunda sık sık “Ey akıl sahipleri, ey basiret sahipleri hiç düşünmez misiniz, hiç akıl etmez misiniz, ibret almaz mısınız? Vs.” diyerek, bizi eşyanın hakikatine ve marifet-i Halik’a (cc) davet etmektedir. Halik İsminin tecellisi öylesine muhittir ki, Allah (cc) dışındaki her şey “Mahlûkattır”, yani yaratılmışlar. Allah (cc) adeta diğer isimlerinden (Esma-i Hüsna’sından) büyük kısmıyla Halik İsmi Celili ve tecellileriyle bize görünmektedir. Allah’ın diğer esmasına baktığımızda her bir ismin bir merkez olduğunu da görürüz. Ancak, el- Halik İsmi Celilinde bu merkeziyet cihetinden başka her bir ismin tecellilerine mazhar olma hususiyetiyle, diğer isimlerin tezahürlerini varlık âlemine taşıma ve varlık bedenine kavuşturma anlamı ve tasarrufu vardır. Maddi ve manevi, somut ve soyut, uzak ve yakın, küçük ve büyük sayamayacağımız kadar esaslı evsafta (Temel farklı niteliklerde) ve boyutlarda tüm varlıklar, “Yaratılmışlardır ki, vardırlar”, Necip Fazıl’ın ifadesiyle “O (cc) ki vardır, biz varız”, “O (cc) Hazreti yaratmıştır, O’nun (sav) hürmetine varlığı yaratmıştır”. Eğer Allah’ın (cc) Halik İsmi Celilinin tecellileri olmasaydı, bizim bildiğimiz, gördüğümüz, tasavvur edebildiğimiz, yaşadığımız varlık âlemi olmayacaktı, doğrusunu Allah (cc) bilir. Allah’ın (cc) bilemediğimiz âlemlerinde Halik isminin nasıl tecelli ve tezahür ettiğiniz bilemiyoruz. Ancak şu var ki, aklımızla bize Allah’ın murat ettiği ölçüde bildiğimiz sonsuz kâinat ve iç içe âlemler, başka boyutlarda başka başka mahiyetler, Allah’ın Halik isminin ne kadar vüsatla tecelli ettiğini düşündürtmektedir.
Kuranı Kerimde yaratma fiilinin ve tasarrufunun çokça zikredilmesinin bize bakan bir diğer nedeni de bir yaratılmış olarak bizlerin aklının, duyularının ve bilcümle melekelerinin algılayabileceği çevremizdeki (Mekân da zaman gibi bir mahlûktur) varlıklara bakarak Allah’ın (cc) marifetine erişmemizdir. Allah (cc) insanın imanda tereddütlere ve karanlıklara düşmemesi için (Yuhricuhum min ez-zulümati ile-n Nur), idrakinde muktedir aklında kabiliyetli olabilmesi için, onu bilmedikleriyle değil, bildikleriyle tefekkür ve akletmeye hidayet ve lütuf buyurmuştur.
“Halaka” yarattı fiilinin hakiki anlamıyla bizim cüzi irademiz dünyasında en faal olduğu alanlardan biri bizim hizmet verdiğimiz lüks saatler ve aksesuarlar sektörüdür kuşkusuz. Bu sektörde, öncelikle yeni ürünler ve tasarımlar yaratmanın gerektiğinin yıllardır bilincindeyiz. Zamanı yaratan Allah’ın (cc) zamanı en nadide ve dakik araçlarla ölçmemizi, anlamayı ve hayali/ düşünceyi yaratan Allah (cc) bizim en güzel kalemlerle yazmamızı ister. O araçları yaratmamızı, tasavvur etmemizi, tezyin etmemizi irade eder. Müslümanın başkalarına benzememe özelliğini geniş yorumlarsak, bizim özgün eserler yaratmamızı diler. Bu alandaki en iyi ürünleri tanımamızı da ben böyle düşünmekteyim. Eğer zaman içerisinde imkânımız olursa en iyilerinin de üretimi için çalışma hayalim var. “Ey her şeyi yoktan var eden tek yaratıcı!” (Cevşen, 15/ 2) olan Allah’dan diliyorum.
Dileğim odur ki, “Yaratma” fiilini ve Allah’ın (cc) Halik İsmi Celilinin tecelli, tezahür ve hikmetlerini unuttuğumuz dünyamızda, yeniden düşünüp, hayatımıza üretme ve tasarlama ve olumlu değerler üretme yoluna gireriz.
Özellikle aklımızın, ruhumuzun ve duygularımızın tembelliğinden kurtulup, yeni bir tefekkür ve tekevvün (Oluş) dünyasına gireriz.