Hangi Mücellidin Ciltlediği Aşk Kitabısın Şehrinaz

HAYRETTİN TAYLAN
Hangi Mücellidin Ciltlediği Aşk Kitabısın Şehrinaz
 
Gömülü elifin ucundaydı nameyi taşıyan güvercin. Beyazları kanadında, zülâli gözyaşından derleniyordu. Yalınayak düşlerden, vav’ın gölgesine bıraktı sensizliği. Kaç kitapta anlatabilirim ki?  Ben dört kitap bilirim, dert kitabı bilmem ki. Seni yetmiş dilde sevdim; şimdi nasıl bir dilde anlatabilirim ki ayrılışını.
 
Sen güzelsin, en güzele götürdü ayrılığın. En güzelde durulandı içimdeki çocuğun kirli psikolojik denizi. Gittim, kendime doğru, kendimi de aşarak. Çıkmaz bir sokağın sonundaki geliş umuduyum. Yeniden gelişin, yeni bir medeniyet gibi içimde güllerini açıyor. Yeniden bakışın, hayata bakışımda diriliş gözü olarak yansıyor. Varlığın, varoluşun öznesiydi. Sen varken  “elif’in” kapısı açıktı. Beni tüm harflere götürürdü. Şimdi vav’ın gölgesinde kaç hüzne yazıt olabilirim ki?
 
Zühresi düşmüş göğün içinde olsam ne yazar ki? Sen geceleri Zühre, gündüzleri Züleyha, hayalimde en çok halimde Şehrinaz’dın.  Şimdi hal ne yapsın,  Hakk her şeyi sarmışken? Şimdi hayal ne yapsın, gerçek kirlenirken? Şimdi ben ne yapsın, benlik kirli emellerin salıncağında sallanırken? Şimdi, kendisini bilmeyenlerin sosyolojik sokağında kendimize yabancı, kendimize olandan uzak yaşam yolcusuyuz. Şimdi kaç geleceğe pijama giydireceğim? Kaç gece öylece ağır bir suskunun giyotin ağzında kendimizi keseceğiz bilemedim Şehrinaz.
 
Mim’den mumlar yaptım. Kara bahtımın kapısından girdim içeri. İçimdeki çocuk ağlıyordu. Senin sevdiğin ağlak türküyle gidişinde alegorik sızıları topluyordu. Beni görmedi bile. İçimde gözyaşı sellerin var. Vicdanımım tüm dikili arazisi sana arzdan seller içinde. Ellere mi dillere mi güllere mi yalnızlığa mı gittin bilmiyor ki?
 
Erozyona uğramış içimin yamaçlarından amaçlarıma gittim. Gittim diyorum, acaba gitmiş miyim? Gitmek neydi? Hangi cildinin cildinde yazılıydı. Sahi helalimken cildini okumak güzeldi. Sözsüz romanlarında kalmak başka güzeldi.  Şimdi kendime dönüşlerimde seni görememek ne kadar zor biliyor musun? Seni görmemek, görmekten çıkaralı ben kör, yüreği korun ermişiyim.
 
Mecnun’un çölün ortasında okyanusla tanışması gibi? Ferhat’ın delecek dağ bulamaması gibi bağrını delmesi.
 
Kerem’in son kördüğümü çözmek yerine, kördüğümleri özdüğümlerine yapıştırması gibi. O kadar anlatılacak kaderüstü, aşküstü, ikindiüstü, benüstü,  hayatüst kalışların üstü kalsınları var ki anlatamadım Şehrinaz. Sadece bir akşamüstü gidişin kaldı üstü açık umutlarımda. Sadece bir akşamüstü ağlamayı da ağlatan gözlerin kaldı gözlerimde. Sadece giderken Leyla gibi arkana baka baka gidişin betimlenmesi kaldı. Sadece, gidiyorum, kalakalmak içinde mumyalansın dediğin sözün betonlaştığı zihnim kaldı aklımda.
 
Kendimi gördüm, tüm cemreler kalbine düşerken ilk aşkın ilkbaharında. Kendimi gördüm, sen giderken ölmeden de her gün ölmeyi yaşayarak. Kendimi gördüm Şehrinaz, senin gördüğüne benzemiyordu.
 
Her amaç ıslak, her amaca senin damlan inmiş. Sen ne zaman bu kadar yağdın ki içime? Bu kadar ders verici miydi ki gözyaşları? Veballerimin vahasını taşıran bu damlalarındı.  Damlalar zemzem gibi  vicdanımı yıkadı.  Damlalar su gibi kirli düşlerimi temizledi. Damlalar, aşk gibi bütün hissi dünyamı temizledi.
 
Eriyen mim’e bir mum daha yaktım. İçim de karanlık. Ama damlaların temizlemiş. Her duygum tertemiz. Ağlamak, temizleyiş manifestosudur. İçimde senli bir senfoni var. Şef ve sen benim. Tam seni çalıyordum, yaşlı bir hayal geldi. Götürdü, götürdü.
 
Nereye mi? seninle ilk karşılaştığımız elif kitabına. Elif dedim…  Bütün ilkler aktı zamanın alfabesinden. Daha her harfin şifresine gitmemiştim ki?  Elif’i anlamak bile yeterdi.
 
-Hani meleksi bakışlarla salına salına geldiğin Belkıslı düşler, düşünüşler, düşünceler gibi Elifsi dünyan. Hani, adında elifle başlıyordu, hani yâdında elifle bitiyordu. İşte dedim, neye baksam adının ilk harfi gibi ilk gibi duruyor, durulanıyor içimde.
 
Yalancısın sen yalancı dedin… İnanamam artık göz ve söz ucuna.   Güvenmem artık sözlerinin sonsuzluğuna. Sen şairsin. Yazmak ve sevmek sizde sanatsal yüreksel değil.   Artık,  üretim mühendisiniz siz şairler. Sevmek şiirde var. Sevmek, size sunulmuş. Keza, gönül de şiir de bu âlemden değil. Sizin sevmeniz de bu âlemden değil. Artık yalancısın yalancı şair. 
 
-Sus dedim, duymasın şairler,  duymasın sevenler.     Susamam dedin Şehrinaz:
 
-Haşa, yalancılığın peygamberi olsa şairler olur. Rabbim, sanırım şairleri yalan dünyanın yalansı, yılansı,  duyusallarını yazsın diye göndermiş.
 
Sus Şehrinaz… Çarpılırsın. İstiklal Marşı, Bülbül, Çile, Hürriyet Kasidesi gibi yüzlerce sayacağım şiir de mi yalan.
 
Şehrinaz:
 
-Sus çarpılmışsın sen bana. Evet, onlar da yalan. Onların içinde yalansı yüzlerce duygu var. Sen şairsin, yalancısın gayrı sana inanamam.
 
Uzaklarımdaki uza gelme. Peri değilim. Belki huri olarak görürsün diğer dünyada. Ama o şansın da yok. İnsan bu dünyada cennetini kazandırır. Yalancı şairlerin ve hayat duruşunda cennet gözükmüyor şair.  Huri olma hayalimi sil, kendine git. Uyan, hayalimden.
 
-Veda kilimini ördüm.  Harput’un kalesinden salladım bahtının aşk yazılarını sen artık el’azizsin.
 
-Sus, bana el ‘aziz deme. Azizliğim baki, sen sakiyken. Beni el yapma, azizler ölürken.
 
Beni el kapısında gönül hırsızı yapma. Gönlümün gözü kaldı sende. Sözlerimin gönlü sensin. Sensin, aşktan sonra aşka gidiş. Sensin, bir’i sonsuzluğa taşıyan sayısızlığım.
 
Şehrinaz:
 
-Vitrini olan cümlelerin var. Evet, her kadın gibi güzel şiirler, yazılar, güzel söylemler eritiyor. Şimdi bu güzel sözlerden sonra gelip ilk gün gibi sarılasım kitaplaşıyor. Kitap oluyorum, açıyorum ilk sayfayı…
 
Hani bana yazdığın ilk şiir…
 
“Ankara’nın bütün kızları kara, bahtı kara
Yalnız sensin beyaz,
Yalnız sensin aşka bembeyaz
Ankara şimdi de gönlüme b’aşkent
An/kara ‘da şimdi iki kerenin başkentiyim
 
Gözümün atlasında renkleniyor. İçimde volkanik bir şiir oluyor. Bütün kızlara feda ettiğin şehrime dönüyorum. Bütün kızlara bakıyorum,  yüzleri kara, yalnız benim beyazlığım var. Ama şu gerçek ki senden gidince yüzüm gülmüyor, benim de yüzümdeki hüzünle kara.
 
-Merak etme, Ankara’nın bütün kızları kara, hem de benim gibi bahtı kara…
 
Sonra mecalimin haritasında son şiirin şehir oluyor…
 
“Ankara’nın tek denizi gözlerin
Bakarken mutlu deniz
Ağlarken hüzne okyanus
Şimdi gözyaşlarım sadece deniz
Şimdi “kara” olan sadece bahtın
 
Susayım… Gözlerim konuşsun. Boşuna bana gözyaşı güzeli dememişsin. Ben ağlarım şair, ben kadınım. Katığım bu.
 
Kendimi gördüm, tüm dönülmez akşamın ufkunda
Kendimi gördüm, tüm imkânsız büyük aşkların eşkâlinde
Kendimi ördüm, tüm senli anların anısında
Kendimi gördüm,  tüm benli zamanların sensizliğinde
Kendimi gördüm,   tüm bana benzemeyen ben’lerde
Kendimi gördüm,  tüm sana benzemeyen sen’lerde, sinelerde
Evet, artık, kendimi gördüm, gidebilirsin gitmelere Şehrinaz.
 
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir