FİLİZ SOYDAŞ
Hayalci ile Gerçekçi |ÖYKÜ|
Dünya kurulduğundan bu yana, bir kısmımız çok duygusal ve hayalperestken, bir kısmımız hayatın sert dalgalarına karşı gerçekçilik gardını kuşanan savaşçılar olduk. Biz buna, kalp ve mantığın ezeli ve muhtemel ebedi savaşı da diyebiliriz. Hayalci ve Gerçekçi de bu iki tanıma örnek, iki zürafa böceği kardeş… İnsandan umudunu kesmeyen, onun içinde bir yerde güzellikler olduğuna inanıp mutlu olan Hayalci ile insanın en vefasız ve gaddar canlı olduğunu düşünüp, ondan uzak durulması gerektiğine inanan Gerçekçi'nin hikayesi…
Bu sabah Hayalci evden çıkarken, annesi yalnız gitmesine izin vermedi. Onun iyi niyetli ve hayalperest oluşu sebebiyle günün sonunda eve üzgün ve kırgın gelmesi, bir anne olarak onu çok fazla üzüyordu. Kardeşi, saatlerdir hemen bir adım gerisinden yürüyordu. Hayalci daha fazla dayanamadı. "Neden beni bir an olsun yalnız bırakmıyorsun?"
Gerçekçi, “unuttun mu sabah evden çıkmadan önce, annem seni bana emanet etti," dedi.
Hayalci karşılık olarak hiçbir şey demeden yoluna devam etti. Madem bugün eve dönene kadar bir arada olacaklardı o zaman ona insanların iyi kalpli canlılar olduğuna onu ikna edebilirdi. Gerçekçi ile hiç bir zaman bu konuda anlaşamamıştı.
“Hayalci, sen nereye doğru yürüdüğünün farkında mısın?”
“Evet, insanların yaşam alanına doğru yürüyorum çünkü oraya gidiyorum.”
Gittikleri yerde yazları kalmaya gelen insanların yaşadığı birkaç ev vardı. Buraya gelen insanlar her yaz değişirdi. Gerçekçi ne kadar uğraşsa da ikna edemedi; sonunda çaresizce kendisi de takıldı peşine.
Bir kenara oturup konuşmadan izlemeye başladılar. Evlere çok yakındı Hayalci. Gerçekçi ise biraz gerideydi. Aradan biraz zaman geçti. Toprağı sarsan bir gürültünün peşinden, Hayalci'nin üzerinden ona dev gibi gelen bir ayak geçti. Ayağın gölgesi, rüzgâr estirip onu üşüttü. Başını kaldırıp baktığında ağlayarak giden üzgün insanı gördü. Bakmaya devam ederken, yüzüne vuran güneşin büyüttüğü gözbebekleri titredi ve yaşla doldu. Öyle üzüldü ki o da ağlamaya başladı. Gerçekçi hemen yetişti arkasından. "İşte annem bu yüzden seni bana emanet etti. İnsanlara çok fazla üzülüyorsun. Bu yüzden hasta olmandan korkuyoruz."
“Elimde değil,” dedi Hayalci, ağlamaya devam ederek.
Gerçekçi yanına oturdu. “İnsanların duygusal hafızaları çok zayıf. Üzüntüyü de sevinci de kısa sürede unuturlar. Hatta sevilmek bile günden güne anlamını kaybediyor onların dünyasında. Sevdikleri ve alıştıkları bir şeyden ayrılınca acısı öyle tahmin edildiği gibi uzun sürmüyor. Onlar duygularını kaybediyor ve inan hissizleşmek dehşet vericidir Hayalci, bu yüzden onlardan uzak dur ve onlarla ilgili hayallere kapılma. Hatta sana şunun garantisini verebilirim ki aradan kısa bir süre geçtiğinde bu ağlayan insani gülerken göreceksin.”
Hayalci, şaşkınlık içinde kardeşinin yüzüne baktı. “Bu dediklerin doğru mu?”
“Doğruyu söylüyorum. Emin olabilirsin.”
Aradan on altı gün geçti. Hayalci ve Gerçekçi aynı yere geldiler. Beklediler, beklediler, beklediler. Tam gidecekleri sırada gürültülü ayak sesi ile birlikte gelen insan göründü. Onlardan metrelerce yukarıda olmasına rağmen yüzünü görebildiler. Bu sefer onunla birlikte yürüyen iki insan daha vardı. Az ötedeki masaya oturdular. Hayalci ve Gerçekçi de koşarak masanın altına girdi. İçlerinden biri, o gün ağlayandı.
Merakla insanlara doğru bakarken, Gerçekçi’nin kafasına koca bir damla yaş düştü. Arkasından bir damla daha… Gerçekçi tam da Hayalci’nin insanlar hakkındaki fikrine hak verip ondan özür dileyeceği sırada kulaklarını tırmalayan bir kahkaha sesi geldi. İkisi de sağır olmaktan korktu o an. Sonra kahkahalar yerini gülüşmelere bıraktı. Dikkatli bakınca düşen damlaların, on altı gün önce ağlayan insana ait olduğunu gördüler. O gün ağladığı için akan yaşlar, bugün gülmekten akıyordu.
Hayalci kırık dökük bir halde başını yere eğdi. Tek bir kelime çıktı ağzından. “Haklıymışsın.” Sonra yürüyüp oradan ayrıldı.
Gerçekçi ve Hayalci eve doğru sessiz yürürken, onun bu haline dayanamayan Gerçekçi durdu. Hayalci de onunla birlikte durdu. Konuşmadan sadece dinledi.
“İnsanlarla ilgili çok fazla hayal kuruyorsun. Onların hepsi sevgi dolu ve sevdiğini asla unutmaz ve bırakmaz zannediyorsun. Halbuki gerçek öyle değil. Bir hayvanı seversin o bu sevgiyi artırmak için çaba harcar, sevmeye devam etmen için canını bile verir. Seni ölene kadar unutmaz. Bir çiçeği seversin, yaprakları canlanır. Sen sevmeye devam ettikçe yaprakları güzelleşir. Fakat bir insanı seversen insan şımarır. Ve inan bana insanın, sevgiyi öldürmek için türlü türlü yöntemleri var.”
Gerçekçi bu dediklerinde çok haklıydı. O an insanları savunabilmek için birbirinden güzel cümleler kurmak istedi fakat o cümleleri bulamadı. “Yalnız kalmak istiyorum,” diyebildi yalnızca. Gerçekçi onun bu isteğine saygı duydu. Usulca geri çekildi ve “ben eve gidiyorum. Sen de geç kalma annem merak eder,” dedi.
Hayalci dakikalarca ağladı. Sonra birden elinin tersi ile yüzünü silip, kendi kendine şunu sordu. “Gerçekten insanlar bu kadar çabuk mu unutur sevdiğini?” Sonra geri dönüp, evlerin oradaki ağaçlardan birine tırmandı. Dalın ucuna kadar gidip oturdu. Kendisini tutamayıp, öfkeyle insanların yaşadığı evlere doğru bağırdı. “Eğer siz insanlar böyleyseniz, iyiki ben insan değilim!”
O düşünmeye devam ederken, yanındaki dala kuş kondu. Dönüp ona baktığında kanadından kan aktığını gördü. Sonra kuş gözlerini kapatıp, daldan aşağı düştü. Hayalci, “eyvah!” diye haykırdı. Hemen sonra karşıdan iki kişi koşup geldi. Biri kuşu eline yavaşça alıp inceledi. Diğeri koşarak bir yere gidip az sonra elinde çantayla geldi. Hızlıca kuşun kanadını temizleyip, ilaç sürdüler. Sonra da sardılar. Gözleri henüz açılmayan kuşu yanlarında götürdüler. Kuşu tutan kişi ağlıyordu giderken. Hatta ağlarken de kuşa doğru eğilip, “merak etme seni bu halde asla bırakmam. Uçamasan da ömrüm boyunca yanında olurum,” dedi. Hayalci o an sevincinden ne yapacağını bilemedi. Hızlıca ağaçtan indi ve eve kadar hiç durmadan koştu. Eve vardığında Gerçekçi bahçedeydi. Hayalci onu görünce dayanamayıp metrelerce geriden haykırdı. “Gerçekçi, insanlar arasında sevdiğini unutmayan mutlaka vardır! İnsanların hepsi aynı değil; az önce içlerinden bazılarının çok şefkatli olduğunu gördüm!”
O sırada gözleri ışıl ışıl parlıyordu.