NECATİ SARICA
Hayat Bu, Sihir, Gölge Oyunları ve Dans
İşte hayat bu, sihir, gölgesiyle oyunları ve dansı var
öznenin para insanların nesne olduğu
oyunları hep kaderin sırtına yüklenen
geride kalanların ve öne geçenlerin yorulduğu
Muammanın moderniyle daniskasını yaşadığımız şu hayatın
bir mezellet levhasından aşırılıklarıyla taşan
kimilerinin zimmetine geçirdiği aşırı doz yaşamaktan
bir bıkkınlık tünelinde ışıkların bile yakınamadığı
yol nereden geçerimizin kötümser bir bakışıyla
akıyor işte hayat
Kendi özünde yapayalnızların akrabalığı kuruyor içimde
çamaşır iplerinde kalmış kirli çamaşırların
kan kırmızısıyla evet
kirli bir sarıya çalarken toprağın kirli tartısı
tutkusu hezeyan olmuş insanın muammasıyla
evet kanı kırmızı akıyor hayatın kirli heyecanlarından
Modern, müphem ve yerli yerlisinde değiliz
yarın yok, bugünün çeşmelerine el kapılarından geçtiğimiz
benlik çölünde bulabildiğimiz suyun geçmişine kader dediğimiz
secdelere eğilemediğimiz kadar insanlar önünde eğildiğimiz
neyimize saysak bu halimiz bilemediğimiz
Onurlu kapılar açılmadıkça kara saban halimizle
toprağı delik deşik ettiğimiz ciğerlerimizde inleyen kaderlerimiz
nesneler katında tükenen insanlık halimiz
emtia ve tecime konu ettiğimiz kadınlığımız ve erkekliğimiz
her defasında "tebbet yeda ebu lehebin" dediğimizde
ve işte kuruyan şu insanlık elimiz
Çiçekten mi sayacağız kendimizi
gardırop köşelerinde çürüyen leşimizle
tecim kelimesinin etrafında çürüyen çiçeklerin yoksa kirli halesi miyiz
herkesin birbirine tezgâhlarda solan birer çiçek olduğu
günde miyiz
Çağa yanılgılı bir bakışla kimin kimi gerilerde bıraktığı
ve ayaklar altında kaldığımıza ayakları olan biz miyiz
kara mısralarımla karamsarı olduğum işte hayat bu
gölge oyunlarıyla yürüyen dans adımları hep kötü büyülü
toprak mı
asfalt mı
yoksa beton mu yalanlarıyla ayaklarımızın altını sızlatan
Burnumuzun ucunu terleten dudakların kıl bıyıklarıyla erkek
kara ve karamsar dudaklarda paslanmış dudaklarımızla kadın olduğumuz
ve annemiz ölüyse eğer
ve çocuklarımız büyüdüyse eğer
yaşamak için mi yoksa ölmek için mi
dünyaya geldiğimiz kadar
işte hayat bu
sihir, gölge oyunları ve dans adımlarıyla
en sahtesine yürüdüğümüz
sahne yok, sahnenin dışında bir hayat
öylesine yorulduğumuz