Hayrettin Taylan ile Söyleşi

Sündüs Arslan Akça
sordu
 
Hayrettin Taylan
ile Söyleşi
 
Şiirin kendisi olan İstanbul’un Çamlıca semalarında şair,  yazar Hayrettin Taylan ile edebiyatı konuştuk, en çok da şiiri…
 
Şiir nedir?  Şair kimdir sizce?
 
Şiir, içsel bir çıkartmadır,  duyumsamaların bilinçaltından ruha, kaleme,  sözcüklerin dansıyla edebi bilincin diliyle çıkmasıdır. Bazen telkindir, içsel duyuların haremidir. Kendini aşmanın imgesel sihridir. Bazen bir dizeyle onlarca romancıyı,  fikir yazılarını dize getirmektir şiir.  Dizelerde kalabalıklaşmaktır, yalnızlığın dilinden kaçıştır şairlik ya da şiir. İmgesel, edebi limanlara sözsüz kayalar bırakmaktır, duyguların çarpmasına zemin hazırlamaktır 
 
Yersizlikleri arındırmaktır, içsel bir arınmadır, ruhsal duruşu sızdırmaktır yaşama. Şair, ruh, duygu dünyasında kendi su kuyusunu kazıp şiirsel sular çıkarandır. Suyun içinde duyguya su isteyen kişidir. Kendini bulma savaşında bir başkasını bulandır. Özüne ütülü sözcükler sunandır. Şair, kendi içyüzünü dünyanın vitrinine sunandır.

Herkesi aynı duyguda bırakandır. Bütün dünyaya sololarını söyleyen duygu şefidir şair. İçten bir yanışın inadını dizelerde coşturandır. İmgesel zenginliğin ağası,   derin anlamların derin kuyucusu,  felsefi temlerin tematik aynası, insan ama biraz daha eşit insandır şair. Yani hünerin dilsel, imgesel, duyusal sesidir şair. Güzel duyguların kliniklerini açıp içsel dünyamıza hekimlik yapmaktır.

Yıllarca bizi ısıtan güzel duyguların söz mimarıdır şair. Duygu iğnesiyle güzel yaşamlar dikip şık demlere bizi sunandır şair. Zekânın, dehanın,   ince duyguları özelce bize sunan derinliğin iç sesidir.

Şiire nasıl başladınız?   Ya da nasıl şair ya da yazar olunur?

İlk şiirler ilk çocuklar gibidir. İlkokul dörtte hep didiştiğimiz Bayram’a yazdığım bir dörtlükle, mani gibi başladım. Geleneksel bağlardan, postmoderne… Şiir çok tutulunca artık hep yazmaya başladım. O günden beri şiir yazarım.

Şair olunmaz, doğulur. Edebi ve entelektüel birikimle beslenmeli şair. Sosyalleşmenin bütün basamaklarında olmalı. Güçlü eserler, güçlü kaynakları tanıyarak, yaşayarak çıkar. Ve şairlik için ciddi telkinler, bilinçaltını delen duyusal travmalar şart.

Aşk, ayrılık gibi dünyasını sarsan çok güçlü eylemlerle beslenmeli. Yani içsel sancılara, sürekli doğurgan bir ruha sahip olmak gerek. Yazarlık başka bir kulvar,  kurgular, bilgiler,  olgular, algılar içinde bir insan yazarlığa adam atabilir.

Lisedeyken şiirle, kitaplarla,  yazarlarla, sanatla aranız nasıldı?

Bence bir insanın en önemli dönemlerinden biri lise yıllarıdır. Ergenliği yaşarken o delikanlı devirlerde hafızanın canlı,   bilginin taze, algılarımızın en açık,  hayatı özetlemenin yaşamanın en güzel cevher yıllarında bilinçli olan kazanır. Hayat liseyle başlar. Mesleğin, emeğin, aşkın, ruhun,   geleceğin bu yıllarda şekil alır. Kendini tanıyan geleceğini de tanır. Ben çok bilinçliydim. Yurtta kaldım,  Elazığ sonra Malatya. 

Mahalli gazetelerde öyküler, şiirler yayımlattım.  Orada mahalli gazeteler çok okunurdu.  Caddenin en işlek yerlerine camekân içinde asılırdı gazeteler. Her sabah erken kalkar bir ulusal gazete ve mahalli gazeteleri okur okula öyle giderdim. Sonra Cemil Meriç’i tandım. Nevrim döndü. Böyle bir entelektüel olamaz dedim. Ve beni sosyal hayatın bütün katlarına çıkarmaya yetti.

Kitap okumak, sinema en büyük eğlencemizdi. Televizyonlar, internet olmadığından beslendiğimiz kaynaklar kitap, paneller, sosyal etkinlikler,  devlet tiyatroları, konferanslar. Oyunlar, bir de baktım ki her gün bir yerdeyim. Lise yıllarım böyle yoğun ve bilinçli geldi.

Bazı şehirler şairdir, şiirdir, kültürdür, aşktır,  türküdür. Elazığ da böyle… Şehrin Osmanlı kültürüyle kurulması,  geleneksel, sosyal, dinsel, gibi temel dinamiklerin güçlü olduğu bir şehir… Elazığlı olmanın verdiği sanatsal bağ var. Şehrin çok derin sosyolojik yapısı var. Bu herkeste farklı metaforlar, izler, derinlikler bırakıyor. Elazığ, insanı şair yapar.

Günümüz gençliğini nasıl buluyorsunuz? Sanatla ilişkisi nasıldır?

Yeni nesil, bağımlı ve şımarık… Bilinçli suçluluğu anlatıyor.  Maddiyat insanı tek başına yalnızlığın uçurumuna götürür. Yeni nesil sosyal ailenin içinde düştüğü sosyal tuzak şu: Bir tek veya iki evladı var herkesin. Hayat felsefesi tamamen bu çocuklara odaklı… Her şeyi hazır ve sorumluluktan uzak yetiştiriliyor. İnternet, özel oda, servis, özel kurs,  cep telefon, özetle onun istediği, sevdiği iletişimsel, özsel her şey sunulur. Bunları yapmakla en iyisini almakla onu mutlu ettiğimizi düşünürüz. Okuldan eve, evden odasına… İnternet, sosyal medya,  televizyon odaklı bir yaşam… Diğer yandan yoğun iş hayatı olan anne-babalar. Denklem bir yere kadar doğru, bir yerde kopuyor. Her şeyi sunmak doğru mu?   Sorumluluk nerde? 

Bağımlı, şımarık mı yetiştiriyoruz?   Sosyalleşme var mı?  Müzik, sanat,  tiyatro, şiir,  güzel ve görsel sanatlarla ilgileniyor mu?    Spor yapıyor mu? Ya da hangi alanda lisansı var?    Sosyal algıları kapalı,  kitap okumayan, düşünmeyen sanal ağların içinde yapma sevgiler, dünyalar bulan. Orada hayat banal, rahat, istendik doyumlara yakın. Peki, çözüm nedir diye sorarsanız. Eğitim, eğitim, eğitim. Beynin eğitimi, kalbin eğitimi,  midenin eğitimi… Üç merkezin eğitimi… Beyin, sanat, ilim, kitap, müzik,  gibi algıları açıcı,  ufku genişleten, insanı bağıllardan kurtarıcı, hayal gücünü açıcı şeylerle dolmalı. Kalp, inançlarla dolmalı. İçimizdeki çocuk doyuma ulaşmalı. İçimizdeki zaafları ortadan kaldıracak eğitimi yapmalıyız. Midenin eğitim, helal kazanç,  helal ve sağlıklı gıdalarla.

Şiirlerinizin öznesi (kişisi) siz misiniz? Yoksa şiirden şiire değişiyor mu?

Her şair  yaşadığı  çağın  bilinçle   bilinçaltı hafızasını  kendi  yüreğinin   hafızasıyla  sunar. Sanatı gerçekleştirme edimlerle ve  ortak   diyalektikle söz konusu olabilir. Şair, kendi çağının ötesinde içsel ve poetik öznedir. Derin bir aşkın bitişi öncül öznem oldu. Ama yaşadığım çağın sosyolojik derinliği özneyi hep değiştirdi. Yeni Türkiye algısında ortak temalara, ortak uyanışlara,  götürdü.

Şiirlerimde eski Türkiye ‘ye karşı retlerim var.  Sekülerizme, atacılığa,  fikri doğmalara karşıydı retlerim. Milliyetçi ideolojiye karşı tavrım vardı. Yeraltı edebiyatına,  fikri edebiyata,   izmlere retlerim hep oldu. Ümmetçi, insancıl, evrensel, metafizik,  çizgi varken tekil, sanatı, yazmayı kısıtlayan şeylerden kaçtım.

Poetik olarak söylemek istediğim, şiirde konuşan anlatıcı-ben,  her şiirde felsefi lirizme, yeni çağrışımlara, çok dilli manalara, sözcük oyunlarına,  mistik ve metafizik derinliğe göre değişti. Her şairde olduğu gibi “şair kişisi”nin öncül olduğunu düşünürüm.

Türkiye’de dergiciliği nasıl buluyorsunuz?

Bizde dergicilik, çeteciliği aştığı zaman dergi kimliğini kazanacağını düşünenlerdenim. Her dergi kendi çetesini kurmayı bırakmalıdır.  Derginin mutfağında yer alanlar kralın babası olmayı bırakmalıdır. Şiirin binlerce tanımı,  algısı, olgusu varken birisinin kalkıp her şeye hâkim bakış açısına sahip olmasının yanılgıları içindeyiz. Yazınsal ürünler yarenliğe mi edebi düzeye göre mi?

Her dergi kendi fikri sofrasına hizmet ediyor. Fikri sofranın ustaları,  çırakları,  misafirleri olmalı. Birçok dergimiz bu işi çok güzel yapıyor.  Her sese, her emeğe,  her algıya açık olarak her geleni kucaklama, anlama,  kazanma çabası içindeler. Keza temel amacımız kulluk değil midir?  Dergiciliğimiz kulluğumuza,  hakikat yolculuğumuza hizmet edenleri kazanmak, onları üretimlerine destek vermek değil midir?  İçinde bulunduğum dergiler bunu güzel yaptığı için oradayım. Bazı dergiler hala çetecilik yapmaya devam ediyor.  Yeni Türkiye’de onlara yer yok.  Çete savaşları biteli çok oldu.

Son olarak yeni bir tarzınız ”Tevriyesel Letrizm “ hakkında bilgi verir misiniz?

Tevriye, bir sözün iki anlamda kullanmak, Letrizm  (harfçilik)… Biraz mananın, imgenin,   birden çok anlamın sistem mühendisliği olan şiir…

Bir dizede, birden çok mana… Bir sözcükten birden çok anlam…  İç içe anlamlar. Matematiksel manalar. Harf ve mana oyunlarıyla bir şiirden romansı bir tat vermek. Biraz özetledim. Poetik bildirisini burada anlatmadım.

Güzel bir söyleşi oldu. Teşekkkürler

Ben teşekkür ederim.

________________________________

Hayrettin Taylan; 1975’te Elazığ 'da doğdu. Şiir, öykü, roman, deneme, makale, gibi edebiyatın her alanında ürünler yayımladı. Ulusal ve mahalli gazetelerde yazdı. Edebiyat Öğretmenliği ve Entelektüel Eğitimciler Birliği Başkanlığı yanında birkaç sivil toplum örgütünde aktif görevi devam ediyor.

Muhtelif dergilerde yazan Hayrettin Taylan halen Dil ve Edebiyat dergisi ve Bir Nokta dergisinde şiir ve yazılarını yayınlıyor, Hürgenaral İstanbul gazetesinde ve birkaç internet gazetesinde de köşe yazarlığına devam ediyor.

Kitapları:

Güneş Dirilişleri – şiir
Gözyaşı Güzeli – şiir
Aşk Puanıyla Atanmış Mümin – deneme
Aşk Babadan Sonra Gelir – roman

 

1 Şubat 2015 / Asanatlar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir