Dolu Dolu
Hece Taşları
Dergisinin
26. Sayısı Çıktı
Tayyib Atmaca’nın Genel Yayın Yönetmenliğinde çıkan, yine hece şiirleriyle dolu dolu olan “Hece Taşları” şiir dergisinin 26. sayısındaki isimler:
Nurettin Durman, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Osman Aktaş, Nuri Peksöz, Hikmet Elitaş, Âşık Cemal Divani, Taner Karataş, M.Nihat Malkoç, Səxavət İzzəti – Əndəlib, Ecir Demirkıran, İbrahim Baz, Ali Kemal Mutlu, Kənan Aydinoğlu, Mehmet Baş, Ahmet Doğru, Emrullah Bedir, Rahilə Dövran, Erol Koca, Tayyib Atmaca, Tacettin Şimşek
“Hece Taşları” dergisinin 26. sayısında yer alan Nurettin Durman’ın “Gazel” şiirini ve Tayyib Atmaca’nın “Kapının Dili” yazısını tadımlık olarak alıntıladık, aşağıda okuyabilirsiniz.
NURETTİN DURMAN
Gazel
Dün gece mecliste perişan halin gördüm
Can ile canan arasında ahvalin gördüm
Felek bir devran etse sureta bir an gördüm
Ah ile çıkılsa keşke gönüller viran gördüm
Ey gönül halden hale geçerken kavlin gördüm
Cana işve değmez mi hançeri hain gördüm
Bak zatına ey dilbaz ateşte alevin gördüm
Ateş basmış gamzenin nasıl zevalin gördüm
Temaşa eyler imiş âlemi ahdin gördüm
Öyle bir hal içinde her hâl hayalin gördüm
TAYYİB ATMACA
Kapının Dili
Eskiden kapının bir dili vardı, ahengi tınısı yerli yerinde, en fazla üç kere seslenir gelen, evde hane sahibinden kim varsa, gelenin elinden odaya akan, sese gönül kulağını açardı, kimse perdesini aralayarak, ya da pencereden kim o demeden, ya ince ya kalın o sese göre, kapıya koşardı yeldir yepelek, misafiri tebessümle karşılar, hürmetten elini göğsüne koyar, buyur eylemezdi yarım ağızla.
Eskiden her evin bir dili vardı, karnından konuşma yapan olmazdı, kapıdan sızmazdı sözün çatlağı, büyükler büyüktü küçükler küçük, kadınlar kadındı erkekler erkek, sözü bilen ortalığa konuşur, herkes hissesine düşeni alır, konuşulan odalarda kalırdı, büyükler kibirden riyadan uzak, küçüklere model insan olurdu, hikâyeler okundukça eskimez, destanların devamları yarındı.
Artık evler bir pakete konulan, üst üstüne birer kibrit kutusu, biri yansa hepsi birden tutuşur, kimin derdi duvarlarda gezinse, kimse kulağını açıp dinlemez, kiminin canından bir parça göçse, herkes birden bire körebe olur, sonra tikli gibi açar gözünü, başını tavana dikerek yürür, ya da asansörde vatsaba bakar, içinden vah vahla günü karşılar, selamün aleyküm demez kimseye.
Komşu komşu külün var mı, ortalıkta kaldı kabım kacağım, çamaşıra güve düştü düşecek, değirmene buğday götüreceğiz, çuvaldızınızı almaya geldim, bulgurunuz var mı, ununuz var mı, yetmezse size de bir kile verek, diye seslenecek komşu kalmadı, gönül sarayları bedesten oldu, artık muhtaç değil kimse kimseye, eskiden kapının bir dili vardı, bu günse uzaktan kumandaları.