Ali Akbaş
Var
Hece Şiirleriyle
Dolu Dolu
Hece Taşları
Dergisinin
55. Sayısı Çıktı
Tayyib Atmaca’nın Genel Yayın Yönetmenliğindeki yine hece şiirleriyle dolu dolu olan Hece Taşları dergisinin 55. sayısı çıktı.
Bu sayıda şiirleriyle, yazılarıyla yer alan isimler:
Ali Akbaş, Metin Özarslan, Yasin Mortaş, Mehmet İsmail, Nazım Payam, Mustafa Kök, İbrahim Eryiğit, Ahmet Doğan İlbey, Ramazan Avcı, Mehmet Pektaş, Halit Yıldırım, Mehmet Gözükara, Tayyib Atmaca.
“Hece Taşları” dergisinin 55. sayısında yer alan Tayyib Atmaca’nın “Birgün Şardağı’na Tekrar Dönerim” yazısını ve Ali Akbaş’ın “Masal Çağı” şiirini tadımlık olarak alıntıladık, aşağıda okuyabilirsiniz.
TAYYİB ATMACA
Birgün Şardağı’na Tekrar Dönerim
Yetmiş yedi yıldır şardağı’ndayım, kınalı keklikler yanımdan geçti, üstümden turnalar yemen’e uçtu, medine’den gelen hacı leylekler, ilk benim kokumu içine çekti, sonradan kondular pınarbaşı’na, ceyhan’da kaç ceylan suya bakarak, kemik tarağıyla saçın taradı, benim bir horozlu aynam olmadı, bir o yana bir bu yana kavaklar, ırgalanıp durdu kuş sesleriyle, önüne katarak günler günleri, yılların üstünden uçup giderken, hatıralar albümüne düştüler.
Maraş lisesinde sülüsüm aldım, sonra istanbul’da terhis edildim, elbistan mükrimin halil lisesi, peşinden rize’ye sürgüne gittim, sürgünlerin yeni süreği oldu, sabırla sınandım şükrüm çoğaldı, döşü dolu ilham perileriyle, gönül yaylasında dolaştım durdum, keklik avlamadım kekik topladım, başımda dumanı kaldı dağların, hasretten bir bıçak yaptım kendime, şiiri bir kenger sakızı gibi, gider gelir kanatırım yıllardır, herkesin ağzına sakız eylemem.
Ne hayaller kurdum ne düşler gördüm, kaç bahar yaşadım aklımda değil, Elbistan yanarken sarı sıcakta, bende püfür püfür rüzgâr eserdi, abdurrahim abi ava çıkınca, salavan’da uzun hava çekerdi, kara kıştan çıkmış gibi olurdum, sonra beyaz kartal bahattin abi, engizek’ten kanatlanıp uçardı, hayati abi de tok sesi ile, gönül soframıza bağdaş kurardı, bir de cansız ahmet güllü’müz vardı, heybesine aruzları doldurur, sürerdi atını şiir yurduna.
Köküm şardağı’nda dallar gurbette, ankara’da dolanırım yıllardır, avrasya’dan soydaşlarım gelirler, kardeş kalemlerle kalkar giderim, şehriyar mı deyim çolpan mı deyim, hangisini desem diğeri kalır, dolaştığım yeter dünya yurdunda, her türkünün dudağında tüterim, göygöl’de aras’ta kür’de sulanan, allı telli turnalarım dönerler, sürgünlüğüm tamamlanır sonunda, yetmiş sekiz alıç her aça yeter, bir gün tekrar şardağı’na dönerim.
ALİ AKBAŞ
Masal Çağı
Şu mavi dumanlı koyda
Bir küçük köy uyukluyor
Şu gümüş hâreli çayda
Bizim kızlar kilim Yuyor
Geliyor tokaç sesleri
Yansıtır yamaç sesleri
Suyun aynasında tarar
Kızlar üç kulaç saçları
Yüzünüz şavkır sulara
Kalaylı bakraç yüzünüz
Oturun dinlenin biraz
Yok mu yazınız güzünüz
Öte geçeye geçmeyin
Çay bulanık su içmeyin
Güzellikten baç alırlar
Gül yüzünüzü açmayın
Şarıl şarıl çimdiğim çay
Çiğdem topladığım yayla
Artık rüyama girmeyin
Etmeyin etmeyin böyle
Aynı kaptan yenen yemek
Bin dudağın değdiği tas
Ah köyüm baba ocağım
Suyun Zemzem, taşın elmas
Dağlar ak saçlı bir dede
Doruklar pâre pâre kar
Tarlalar kırda seccâde
Kekik kokulu tarlalar
Gözümde tüter bacalar
Medet analar bacılar
Gençleri beni tanımaz
Duydum ki ölmüş kocalar
Zeynep, Elif, Suna, Gülçin,
Fistanınız biçim biçim
Bir gün imeceye gelin
Bu derdi tüketmek için
Beni unutmayın sakın
Seven demez uzak yakın
Yitirdim köyün yolunu
Yamaçlara ateş yakın
Hiç sormayın nerde kaldım
Her yıl bir diyarda kaldım
Bir ifrit ağına düştüm
Bir kuş gibi darda kaldım
Yıkacağım evi barkı
Sıkıyor beni dört duvar
Niye söylediğim şarkı
Ulaşmıyor yâre kadar
Kuşlar geçer katar katar
Katılır ben de giderim
Kanat vermezse turnalar
Kolumu kanat ederim
Çamlıbel’i tutunca kar
Uluşur dağda aç kurtlar
Bir kuş olurdu bir deve
Bacadan geçen bulutlar
Vurulmuş küçük şehzâde
Düşmüş doru küheylandan
Kimseler gelmez imdâde
Baykuş ötüyor ayvandan
Ninem nerde nerde masal
Ağzından bal akardı bal
Benim aslan çocukluğum
Yollar ayrıldı hoşça kal