İhtiyar Savaşçının Kalbiyle Söyleşisi

MEHMET ALİ BAL
İhtiyar Savaşçının Kalbiyle Söyleşisi
 
Unut bu akşamları ey ihtiyar savaşçı. İçlenişleri, dertlenişleri, kıvranışları bırakıver gecenin koynuna. Unut gündüzü, doğrusu gizle bütün çirkinlikleri. Bütün insanları bile unutuver. Evet, hayallerini bile atıver karanlıklara. Yorgan altında sussun bütün ideallerin, kükreyişlerin dinsin. Vicdanın yanı başında dursun. Ne yaptın diyen suallere hoşgörüyle bak, kendine acımasızca.
 
“Geceler en çok dost vefasızlıklarını örtmek içindir. Gündüzler ise ölesiye çarpışmak için düşmanla." Sen yıllar yorgunu savaşçı, dostluktan uzak dostlukları sezen muharip, artık gecelere layıksın. Sadece unutmak için.
 
"Biliyorum, unutamayacaksın yıldızları, çöl gecelerini, kumlara gömülen "nal seslerini"…Harpçi develerin çıngıraklarını duyacaksın azapla, pişmanlıkla. Aşiret delikanlıları geçecekler önünden bölük bölük.  Tolgaları parıl parıl, kılıçları keskin…
 
Belki her akşam bir sefer başlayacak uzaklara, şu kum tepelerinden uzaklara… Bedenin bu vahada, ruhun cengâverlerin terkisinde, uzak mesafeler arasında gerileceksin. Acıyla kıvranacaksın ihtiyar muharip! Yaşayan şehitlerin gülüşlerini özleyeceksin. Hasretlik neşidelerini dinleyeceksin.  Neşideler ki Allah'a varışın sesleri, sen neşidelerinden uzak. İç içe iki gurbet olup, her akşam uçacaksın şehadet kervanlarıyla. Gün doğuncaya kadar at terkilerinde kan-ter içinde, gün sonrası sefersiz, hayalsiz, şehadetsiz vicdan yaralarıyla sadece kan soluyacaksın. Boşuna içlenme yıldızları yere inmiş çöl gecelerinin göğe çıkan şehit nağmelerine. Bu neşideleri sadece dinleyebilirsin, yaşayamazsın, hatta söyleyemezsin. Rüyalarını bile hatırlamayacaksın, toy heyecanlarla arzulara gömüldüğün rüyalarını. Atın kanatlarında büyümüştün, doğru… Kılıç gibi keskin, haşin ve soğuk durmayı öğrenmiştin. Bağrından kan dökmeye alışmış, çöl fırtınalarına karşı durur olmuştun. Hele acılara, zorluklara koşar olmuştun adeta.
 
Korkmamaktı zafer, sabretmekti hüner.  Eritici çöl sıcaklarına,  acımasız çöl savaşlarına karşı sabırla pişer,  kıvamını bulurdu insan,   bilmiştin… Altın, ipek ve şal kervanlarının getiremediği huzuru,  şehit arzuları, cengâver kardeşlikleri getirirdi çöle.  Çöl kılıç ve kan kardeşliğinden öte, yakınlıklarla,   cömertliklerle güzelleşirdi.  Çölde babasız büyümek şerefti,   gururdu.   Acının adı bir başkaydı…  Masal değildi! Çöl, kendi dışındaki bereketli topraklara kıskançlık duymamak, kanaat demekti en önemlisi. Kendi mahrumiyetini başkalarının huzuruyla tamamlayıp, şükretmekti çöl. Vakıa bu çöl delikanlısı da ihtişama koşmuştu bir zaman. Düşmanla vuruşacak daha keskin bir kılıç, daha yeğin, daha yürük bir at istemişti. Sadağım en hızlı giden okların yatağı olsun demişti. Uzak kervanlarının ardına düşebilmek için, boz develer arzu etmişti. Ve en sinsisi için düşmanın, mağrur bir hançer dilemişti, en sinsi düşmandan daha mağrur… Ne çare ki dost vefasızlığının baldıran zehrini düşünememişti, bilememişti saf muharip. İhtişam saraylarının fermanlarını anlayamamıştı. Büyük emirlerin davranışlarını idrak edememişti… Vefasızlık onu buraya sürüklemişti esir gibi…
 
Şimdi serin vahada razı ol yalnızlığına. Güneşin batışını duy hicranlarla.     Hüzünlerini dinle. Sakın ola yapışayım deme yürük atların terkilerine. Duvarlara asılmış kılıçlarını kuşanmaya kalkma… Atın gidişi, çölün kıpırdanışı, çıngırakların aruzu, yiğitlerin ölüşü değişti. Casus sanılabilirsin şehadet panayırlarında. Harp şenliklerinden zevk alamazsın artık. Düğün gecelerinin rengini bozabilirsin. Çöl mahrumiyeti sulanmıştır bereketle, kanaat azalmış, hırs doğmuştur. Kılıçlar huzurla, rahatla, ganimetle, zenginlikle erimiş, dosdoğru olmaktan uzaklaşmıştır. Yeni yetme cengâverlere bırak serhat boylarını. Gam çekme,  kıskanma,  çok görme zenginliğini çölün. Bari kanaatkârlığına kanaat et. Acıyla, çileyle vicdan yaralarıyla gemle hırsını, arzunu.
 
Bırak. Gönlün kalsın serhat boylarında. Kırk satırdan biridir bu. Çekmeye mecbursun. Hem daha iyi böylesi… Hurma lezzetinde erimeden hurma gibi sade olmayı öğrenmelisin. Muharip şiirlerini dinlemedim diyerek gömülmezsin cariye nağmelerine. Çöl gecelerini duyamadığın için, vaha huzuruna, bereketin rahatlığına dalamazsın. Hem savaş hasretine dayanacak, hem de avunmaya muhtaç olmayacaksın… Muharip her zaman huzursuz, her zaman vuruşmada olmalı. Dilin gönlün müsaade ederse genç serdengeçtileri yüreklendir. Ama sakın ola ki şereflerine ihtiyaç duyma. Uzak dur yiğitçe gururlarından…
 
Muharip her zaman huzursuz, her zaman vuruşmada olmalı. Gömül gecelerine. “Geceler dost vefasızlıklarını unutmak içindir, gündüzler ise ölesiye çarpışmak için düşmanla’’ Sen gündüzünü ve güneşini kaybettin. Artık doğan güneşlere aldanma ve sahiplenme.
 
Ey ihtiyar savaşçı, savaş naralarının gururu ne derece heybetli ise, sükût köşelerinin solukları da öylesine inzivaya gömülmeli, tevazua eğilmeli. Bir sırrımı da söyleyeyim, şiir bile fışkırmamalı nefeslerinden, sadece şükür inmeli göğsüne. Çünkü şiir de mağrurdur… 
 

Nisan 1993

 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir