FUNDA GÖKÇEN
İstanbul Hasretin Diğer Adı
Kim işitir ki Payitaht’tan İstanbul'a kalbimdeki bu sessiz âhı?
Kubbelerden sızan ezan sesleriyle büründüğüm libasımı kim görür ve hazin öykülerle uykuya dalmış türbedarımın mırıltılarını kim işitebilir ki?
Sinesine bütün cürümlerin vebalini yüklemiş, o hazîrelerde adı yazılı bahtsızların hangi mermer taşı döşek olsa harflere güldürür ki yüzünü?
Kaderin gölgesine sığınmayı seçtiğim bu derin mahzeninde âdeta varlığım hiçliğe en kalın urganlarla bağlanmış.
Baştanbaşa serilmiş gölgeler uzarken ayak izlerimde…
Ve leylî bahçelerinde Anka kuşunun kanadından vakit asılıyor şimdi.
Kim bilir hangi cellâdın nasırlı parmaklarında evirilerek can çekişeceğim.
Zümrüt köşklerden viranelere azledilerek gelen nâzendeler bu
kederin zahirinden haberdarlar mıydı?
Söyle şimdi hangi muştu güldürür ki kalbimi?
Bir zeval vakti Rabb'e niyaz ettikten sonra veda etmek için son bir kez dönüp bakıyorum kalbimi gömdüğüm türbemdeki lahitime.
Fani bedenimde huruşan bir meşkle ürperen dilsizliğimden ruhuma Fatihalar yollarken bir kez daha dönüp bakıyorum mabedime ki mirattan mücellaya ağlayan gözlerimle.
Ey hüzün mahzeninin şarapsız ve dudaksız müdavimleri!
Ey en acı badelerin kadehsiz ve aşksız şehzadeleri.
Bırakın da sineniz mezar olsun!
Ve uyusun sevdanın kurbanı olmuş bahtsız gelinleri.