SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
Kalk Gidelim Sevdiceğim
Kalk gidelim sevdiceğim buralardan.
Kendimde söz kırımı yaşıyorum çoktandır. Kalbim aklıma peşkeş çekerken aklım kalbime bent oluyor. Hiçbir mekân iyi gelmez oldu ruhuma. Bahar geldi gidiyor. İyi gelir sanmıştım kıştan kalan ağrılarıma. Çiçeklenen doğa ilaç olur, çocukluk eder, maviye gülüşler asarım sanmıştım.
Ne çok sanmışlara umut bağlamışım böyle. Olsun ‘’sanmışlarımda’’ yanıldıkça küçülüyorum ve küçüldükçe unutup yeni ‘’sanmışlara’’ bel bağlıyorum yeniden. Yoksa nasıl durabilirdim ki ayakta?
Kalk gidelim sevdiceğim buralardan.
İnsanlarla her geçen gün mesafeler giriyor arama. Tanıyor sandığım, tanımadıklarım çoğalıyor. Kalabalıklar büyüyor gözümde ve ben korkuyorum üstüme üstüme gelen kalabalıklardan. Vurup geçiyor, kırıp geçiyor, incitip geçiyor yürek tezgâhımdan.
Kelimeler bu denli israf edilmiş miydi bilemiyorum. Amacı dışında kullanılan kelimelerden bahsediyorum. Ne çok gereksiz cümleye kurban ediliyor her biri.
Toparlama çabası da su götürmüyor artık. İncitmek bu denli kolay da tamiri kolay mıdır?
Kalk gidelim sevdiceğim buralardan.
Bunca hüznü kaldırmıyor yüreğim. Seyirci kalmak ağır geliyor bana. Bir yanımız acıya ekmek banarken bir yanımız ‘’oh olsun’’ diyebiliyor. Canından, milletinden, dininden olan, yapıyor bunu sana. Kin, kalbi tutsak kıldı kendine. Merhamet, dış kapının mandalı… En çok da bu acıtıyor beni, artık inanası gelmiyor insanın insana. Her yapılan şüphe götürüyor. Tahammülü yok kimsenin birbirine. Sahi sevgiyi gören var mı bu arada?
Kalk gidelim sevdiceğim buralardan.
Ben bana iyi gelmedim hiç. Tadını bilmediğim, tuzundan anlamadığım bu topraklarda boy veremedim. Bu topraklar mı kabul etmedi koynuna beni, ben mi bu topraklara fazlaydım bilemiyorum. İçimden gitmek fikri büyüyor her geçen gün. Şahit olduklarımızdan payımıza düşeni bağrımıza basıp gitmek…
Tebdil-i mekânda ferahlık vardır belki. Daraldım çokça kendimde. Çokça doluyum gözlerimde. Dokunsalar gök gürültüsü, dokunsalar yıldırımlar düşecek tepeme. Çocuklar gitmiyor gözlerimin önünden. Zulmün eteklerinde savrulan çocuklar… Vebaliniz yeter bize.
Kalk gidelim sevdiceğim buralardan.
Buz kesiği ellerimden, cam kesiği yüreğimden fayda yok artık. Öyle gidelim ki kendimizden kaybolsun bizde izimiz. Öyle gidelim ki, silkeleyip üzerimizdeki ölü toprağını yeniden dirilmek adına olsun yokluğumuz. Öyle gidelim ki, vardığımız yerlerde 'ben' görünmez olsun. Her bir parçamız kalsın ardımızda, yetişemesin ‘’çokluk’’ peşimizden…
Kalk gidelim sevdiceğim buralardan.
Can yanıyor can içinde, can arıyor canı içinde. Kalk gidelim kırlarında gelincikler yetişen diyarlara. Tut ellerimden sevdiceğim; tut ki, yüreğim aşka kanatlansın, tut ki suskun cümlelerim dile gelsin. Yeniden düşlerin içinde kaybolayım, gökyüzünü uçurtmalar kaplasın.
Hani bakarken gözlerinden kalbime sevgi aksın. Tut ki, kar düşen dağlarımı güven sarsın. Yoksa geçtiğimiz dünyadan sadece acı kalacak ardımızda.
Kalk gidelim sevdiceğim buralardan.
Yoruldum artık kendimden…