NECATİ SARICA
Kara Cübbelerin Altında Ezildikçe Benliğim
Odamın kapısına ıhlamur kokuları çivileyen gardiyanın
vicdanıyla uyandığım
kim çekerdi ki ertelenmiş bir cezayı benden başka
duruştuğumuz salonların öylece duruşu karşımda
mahrem ve münzevi kelimelerle bir kürsüde bulduğum kendimi
birer gölge gibi sıralanan sanıkların korku dolu bakışları
öldürdükleriyle geçiyor gözlerimin önünden
düşünüldükçe gereği ahir ve araf sözlerimden.
Henüz çalınmış bir el çantasının mahzunluğuyla beklediğim
dua ve ilenç sözleri vuruyor çatlamış gözbebekleriyle annelerin
kanun kitapları bir yanında sigaramdan dökülen küllerin
telaşıyla sözlerimde bir ateşi daha söndürdüğüm
yoksul bir mimarın kalemiyle yazdığımı bilmedikleri iddialarımı
müddeiliğime kesinlikler ve içimden taşan sokak sesleri eklediğim
yansımasından kör olduğum duruşma salonlarında
her günüm yeni bir kılıç kuşanması
kara cübbelerin altında küçülen benliğim
yakasında altından sırmalarıyla
gönlümden değildi cezalarımla çocukların vurulduğu
ve onların vurması beni bir daha serçe kuşlarının kül rengi ile
sadece bir karar mıydı verdiğim
yoksa benim hiç konuşmadığım mı bir tek kelimeyle bile.
Koridorlar boyu büyüyen karanlığın hüzün mendilleriydim
ağlamayı yeni öğrenen bir insan gibi
yürüdüğüm yıkılası yüksek mahkeme koridorlarında
kan ve utanç kokuyordum
sanki çok dilsiz acıların dosyalarından sayfaları gibi
daktilo sesi ve sonu gelmeyen iftiralar
yansıması gibi linç ötesinden öpülmüş itiraflar
masamın üstünde kitapların kanunlarını ellerinden öptüğüm
gün açmıyor ki günah değildi bu yaptıklarım
tövbesi yok cezası vardı bu günlerimin.
Şehrin güvenliğini bozduysak eğer attığımız her adımla
adanmış bir cezası vardı korkuyla sıktığım avuçlarımda
mübaşir var adı Zekeriya bağ bozumu
daktiloda Saime Hanım baygın dudaklarında kırmızı rujuyla
çağır mübaşir bir sanık masum olsun
hâkimlerden bir kadın düzgün elbiseleri
ve saçlarında fön sarısına çalan
heyet hazır ayağa kalkın
gereği düşünüldü ayağa kalkın
sonrasında beklediğimiz ağlamalar iç çekmeler baygınlıklar
içinizde kalsın
yoksa ben ölecek miyim kahrımdan
cesedim, duramadığım bu duruşma salonlarından kaldırılırken
bir hayal olduğum
reddedin beni
kabul etmeyin
çekilip gitmek istiyorum öylece
kara cübbelerin çelik zırhı altında ezildikçe benliğim…
Sandığından çıkan bir şiir
Yılıyla 1993, gençliğim