Kimimiz Kuyuda Kimimiz Duada

MUSTAFA ORAL
Kimimiz Kuyuda Kimimiz Duada
 
İnsan dünyada yalnızları oynuyor. Biriyle dertleşmek, konuşmak istiyor. Ne var ki içindeki boşluğu Rabbinden başkası doldurmuyor. Allah kuluna hayır murat ederse kalbini duaya meylettiriyor. (HŞ) Dua kapısı aralanıyor. Kime dua kapısı açılmışsa ona rahmet kapısı açılıyor. (HŞ)
 
İnsan aciz, zayıf. İhtiyaçları da, düşmanları da sınırsız. Sığınacak liman, savunacak silah arıyor. Dua hem limanı hem de silahı oluyor. Kulun kudreti duada saklı. ‘Dua bir iksirdir, toprağı gümüş, gümüşü de altın yapar.’ (BSN) Kul Allah’ı hakkıyla tanısa duasıyla dağlar yerinden oynar. (HŞ) “Dualarım kabul olmadı” diyerek dilini duadan, elini semadan çekiyorsun. Demek Rabbimizin kudretini hakkıyla idrak edememişiz ki duanın neticesini istediğimiz şekilde göremiyoruz. Öyle günahlar işliyoruz ki kabul olması gecikiyor.
 
İnsan içinde veli, ömür içinde ecel ve dua meçhuldür. Duanın ne zaman kabul edileceği bilinmez. ‘Kalbine dua arzusu geldiğinde dua et. Çünkü Allah kabul edecektir.’ demiyor mu Efendimiz (asv)… Değil mi ki vermek istemeseydi istemek vermezdi.
 
İstediklerin olmayınca çocuk gibi nazlanıyorsun. Belki duan kabul oldu da haberin yok, bilmiyorsun. Allah arzunu ya aynıyla veya daha evlası (daha iyisi) ile verir. Birisi erkek evlat ister. Hazret-i Meryem gibi kız verilir. ‘Duası kabul olunmadı’ denilmez. ‘Daha evlâ surette kabul edildi.’ denilir. Bazen dünya saadeti için dua eder, âhiret için kabul olunur. ‘Duası reddedildi.’ denilmez, belki ‘Daha enfa’ bir surette kabul edildi.’ denilir. (BSN)
 
İsteğin belki de şimdilik hayrına değil. Senin işin niyaz; naz değil. Bazen hoşlanmadığın iyiliğine, hoşlandığın kötülüğüne olmuyor mu? Kabul olmuş dua daha sonra imtihana dönüşmüyor mu? Keşke kabul olmasaydı, dediğimiz olmuyor mu?
 
İnsan neyi, nasıl isteyeceğini bilemiyor. Ne istediğini bilmeyen nasıl isteyeceğini ne bilsin. O halde Efendimiz (sav) gibi fakirane, hazinâne, mahbubâne, müştakâne, tazarrukârane, bütün kâinatı ağlattıracak, duasına iştirak ettirecek şekilde, hulus, huşu’ ve huzur-u kalp, safi, halis kalbin lisanıyla, tazarru ve tezellül, iştiyak, hüzün ile dua ve niyaz etmeli.
 
O zaman kâinat heyecana gelecek senin de dualarına iştirak edilecek. İnsanda öyle bir latife, öyle bir haslet var ki o latife lisanıyla her ne sual edilse velev ki fasık da olsa Cenab-ı Hak o latifeye hürmeten o matlubu yerine getirir. (BSN) O latife ve haslet ile dua ettin de kabul olmadı mı?
 
Dua bir dilekçedir. Sultan dilekçeye bakar. Acilse hemen değilse zamanı gelince yapar. Yaptığında da en güzeliyle yapar. İstediğinden fazlasını verir. Senden istediği sadece sabır ile beklemektir. Sen de sabret. Dilekçeni geri çekme.
 
Musibeti nimet bilmek
 
Dertsiz dua kuru ve soğuktur. Dertliyken yapılan dua gönül denizinden gelir.
 
“Dua ibadetin özüdür. Kulun Rabbine en yakın olduğu andır.” (BSN) Kim sevgiliyle buluşmak istemez ki. Rabbin sesini duymak için belalar veriyor. Darlık vererek varlığını hatırlatıyor. Değil mi ki sen genişlik zamanlarında O’nu ne arıyorsun ne de anıyorsun.
 
Allah kulunu severse ona musibet verir ki dua ve niyazını işitsin. (HŞ) “Ben dünyanın dostlarım için acı, bulanık, dar ve sıkıntılı olmasını vahyettim. Ta ki bana kavuşmayı özlesinler.” diyor Rabbim. Demek seni dost (halil) bilmiş. Şükret, musibeti nimet bil.
 
Efendimiz (s.a.v.) kullukta misilsizdi. Hepimizin ancak birine katlanabileceği acıları tek başına göğüslemişti. Doğmadan önce babasını, altı yaşında annesini, eşini ve altı çocuğundan beşini kaybetme acısını yaşadı. Açlık çekti. Mekke kendine zindan edildi. Hicret etmek zorunda kaldı. Savaşta yaralandı. Bütün bunlar onu âlemlere rahmet kılacak dualara götürdü. Eğer sabır ve dua ile mukabele etmeseydi âlemlere rahmet olamazdı.
 
Kimimiz kuyuda kimimiz zindanda
 
İbrahim (a.s.) ateşe atılmıştı. İman ile ateşi bahçeye çevirmişti. İbrahim gibi ateşler içinde kaldığını düşünüyorsun. Gül mevsimi gelsin istiyorsun. İbrahim gibi Allah aşkıyla yanmadan gül bahçelerine girilmiyor ki.
 
Yusuf (a.s.) kuyuya, Yunus (a.s.) huta (balık) atılmıştı.  Yunus suya düştüğünde deniz fırtınalı, gece dağdağalıydı. Bir balık onu yutmuştu. Her taraftan ümit kesik bir vaziyette balığın karnında Rabbini bulmuş, kurtulmuştu. Kendini gâh kuyuda, gâh hutta hissediyorsun. Kuyuda Yusuf’u, hutta Yunus’u yalnız bırakmayan Rabbin seni yalnız bırakır mı? Sabret, dualara devam et. Kuyu açılıyor, hutun karnı yarılıyor.   
 
Zamanın Bediisinde kulunç hastalığı vardı. Kırk sene dua etmesine rağmen şifa bulamamıştı. Anlamıştı ki, hastalık dua için verilmiştir. Neticesi uhrevîdir. Duası görünüşte kabul olmadığından terk etmek kalbine gelmemişti. Zira hastalık, duanın vaktidir; şifa, duanın neticesi değildir.
 
Kalbi kırık ihtiyar Zekeriyya (a.s.)
 
Zekeriya (a.s.) kemikleri erimiş, saçları ağarmış, bedeni kabre doğru hızla koşarken Yahya isimli bir evlat nasip edilmişti. O da Rabbine gizlice seslenip niyaz etmişti. ‘Ya Rabbi, Sana her ne için yalvardıysam, asla mahrum kalmadım, bedbaht olmadım… Rabbim beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın…’
 
İsteklerin zamanında gerçekleşmedi belki. Sen Zekeriya oldun da Rabbin dualarını kabul etmedi mi? Yahya gibi yıldızlar görmek istiyorsun gökyüzünde ama gece olmasın istiyorsun. Gece olmayınca yıldızlar çıkmıyor ki. Kalbin musibetlerle kararmadığı, içinde gece olmadığı müddetçe yıldızlar doğmuyor, rahmet gelmiyor ki.
 
Eyyübler içre sabır ve dua
 
Hz. Eyyüb (a.s.) hastalıklar içinde onyedi yıl geçirmişti. Sabır kahramanı unvanını almıştı. Yaralarından doğan kurtlar vücudunu sarmıştı. İmanın mahalli kalbe ve lisanı dile ulaşınca Rabbine yalvarmıştı. Kurtlar seni anmamı engelliyor, diyerek şifa istemişti. Ahiret için yapılan dua kabul edilmiş, sağlığına kavuşmuştu. Bilirim, içinde bir Eyyüb vardır. Vefasızlık, yoksulluk, işsizlik, aşsızlık, aşksızlık yara olmuş her yanını sarmıştır. Kalbin yaralanmış, dilin lâl kesilmiştir ama insanın her zaman dua edecek kadar gücü vardır.
 
Şimdi Eyyüb (a.s.) olma zamanıdır. Verdiği nimetler için şükretme, musibetler için sabretme zamanıdır. ‘Ben senden razı oldum Rabbim. Benim adımı da Eyyüb’ün yanına yaz.’ deme vaktidir. Sen Eyyüb olduktan sonra kurtlar, kurtçuklar, insan suretini giymiş kurtlar, kurtçuklar sana nasıl zarar verebilir ki… Kurt puslu havayı, kul sisli havayı sever. Kurt puslu havada avlanır, kul sisli havada. Kalbini sisler basmış. Şimdi av zamanı, dua zamanıdır. Sisleri gözyaşına çevirme zamanıdır. Kork ki gözyaşı olmayınca göktaşı yağar dünyaya.
 
“Nimetlerime şükretmeyen, musibetime sabretmeyen, hakkında takdir ettiğime rıza göstermeyen gitsin kendine başka Rab bulsun.” demiş Rabbim.
 
Ne diyorsun, başka Rab mi bulalım şimdi!
 
Ondan başka kimimiz var ki.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir