MUSTAFA ORAL
Kimimize Kundak Kimimize Kefen Biçilir
Aşk Bir Yolculuktur
İnsan bir yolcudur.
Yolculuk ruhlar âleminde başlar, anne rahmine, dünya menziline ve kabre uğradıktan sonra sonsuzluğa açılır.
Ruhlar âleminde beden elbisesi yok.
Yurt derdi yok, istediği yere gidiyor.
Rahime girince varlık sahibi oluyor.
Beden elbisesini bürünüyor.
Dünyaya gelince gözü açılıyor.
Kendini sultan, dünyayı hizmetkâr sanıyor.
Yer yurt, köşk saray istiyor.
Daha dün yokken bugün varlık iddia ediyor.
Daha dün avuç kadar yerdeyken şimdi dünyayı avucuna almak istiyor.
Rahimde dokuz ay kaldıktan sonra bonus niyetine doksan yıllık ömür veriliyor.
Gün geliyor, o da bitiyor.
Ölüm geliyor, her şeyini alıp götürüyor.
Hanlar, hanımlar, hamamlar, yazlıklar, kışlıklar kabir kapısına kadar gelebiliyor.
Beden evini de dünyada bırakıp kabre uzanıyor.
Çok geç anlıyor…
Hayat dediği rahimden kabre kadardır.
Doksan yıl sandığı ömür göz açıp kapayıncaya kadardır.
Doksan da olsa noksandır.
Değerli diye sandığa attığı şeyler kabirde geçmiyordur.
“Kabri ‘sandık’ sandık, değilmiş!” diyor.
İnsan garip.
Doksan yıllık ömür için saraylar yaptırıyor ama sonsuz kalacağı kabrini zindana çeviriyor.
Keşke dünya için dünyada kalacak, ahiret için ahirette kalacak kadar çalışabilseydik.
Rahimde insanı sadece annesi alkışlıyor.
Dünya sahnesine gelince akrabalar ekleniyor.
İnsan alkışa çabuk alışıyor.
Daha fazlası için şarkıcı, sporcu, siyasetçi oluyor.
Alkış yükseldikçe sarhoşluğu artıyor.
Kimseyi görmüyor, duymuyor.
Gün geliyor, Azrail fişi çekiyor.
Sesiyle ve kendisiyle baş başa kalıyor.
Kabir sahnesine giriyor.
Burası ne kadar da sessiz…
Dünyada alkışlayanlar burada susmuş.
Alkışlanacak işler yapmadığı için melekler sessiz.
Ver Makber’i!
Şimdilerde dünya sevgisi, araba sevdası, servet, saltanat, şöhret gibi ‘madde bağımlılığını” sarmış her yanımızı.
Savunduğumuz değerleri yaşantımızla ne kadar da incitiyoruz.
Aşk yolcusuyuz, aşk için yola çıktık, diyoruz ama yoldan çıkmışız, haberimiz yok.
Kimimize Kundak
Kimimize Kefen Biçilir
Özel bir yere gidileceği zaman kıyafet değiştirilir.
İnsan ezelden ebede giden bir yolcudur.
Yol menzillerle doludur.
Her menzil yeni bir ruh ve elbise ister.
İnsan ruhlar âleminde giysisizdir.
Kendini beğendirme telaşında değildir.
İkide bir resmini paylaşmaz.
Beni Rabbim beğenmiş, Like’ım olmasa da olur, der.
Bir gün hiç beklemediği anda ikiye bölünür.
Yarısı bilmediği bir âleme gider.
Panikle yarısını yani yar’ını aramak için yarınlara yürür.
Karanlık yollara düşer.
Anne rahmine iner, ten elbisesi giyer.
Âlemde canciğer koyun kuzusu sarması gibi, gelin-güvey gibi yaşar.
Dokuz ay sonra dar ve karanlık gelmeye başlar.
‘Bu evlilik çekilmez, bu hayat böyle gitmez.’ der, dünya denilen menzile girer.
Yüz görünümlüğü isteyince kundak giydirilir.
Ruhlar âleminde de, anne rahminde de, dünyaya geldiğinde de temizdir.
Temizlik simgesi olarak beyaz kundak giymiştir.
Ne var ki zamanla kalbi gibi bedeni de yerine sığmaz olmuştur.
Her yıl yeni dünyalara hicret eder.
Her yıl biraz daha büyür.
Büyüdükçe yeni elbiseler giyer.
Elbise değiştire değiştire yaşı yirmi beşe erer.
Yirmi beş yıl önce ruhlar âleminde kendinden kopan bir yıldız olan ruh eşini bulur.
Âdem ile Havva buluşur.
Saflığın simgesi beyaz gelinliği giyer.
Beyaz kundakla dünyaya girdiği gibi beyaz gelinlikle de dünyaevine girer.
Ruhları kenetlenir.
Dünya ile ahiret bütünlenir.
Daha dünyadayken cennet denilen o bahçeye girerler.
Eşiyle yengeli-dengeli bir hayat sürerler.
Aynı kundağa sarılan ikizler gibi birbirlerine sarılırlar.
“Biz bize yeteriz. Ölüm bizi böyle kucak kucağa bulsun”, derler.
Sevgilerini kirletmeden tertemiz yaşarlar. Gelinlik ve damatlık ilk günkü gibidir.
Birbirlerini öyle severler ki dünyaya sığmaz olurlar.
Cennet denilen yeri görmek isterler.
Gün gelir, ölüm selam verir.
Yan yana dua ederken Azrail çıkagelir.
Ruhları birbirinde kaybolmuş, dilleri birbirine karışmış, elleri birbirine sarılmış haldedirler.
Haydi, cennete, denir.
Gelinliği, damatlığı çıkarırlar, kefen giydirirler.
Ruhlar âleminde başlayan, anne rahminde hayatlanan, kundakta rengini bulan, gelinlikle imza atılan aşk kefenle kemale erer.
Kundaktaki gibi tertemiz başlayan sevgi gelinlikle devam eder, kefenle sonsuzluğa erer.