DAVUT ÇAKIR
Küçük Kara Balıkları Yüzdürmek Lazım
İranlı yazar Samed Behrengi, Küçük Kara Balık adlı kitabında, denizin dibindeki küçük bir balığın çevresindeki bütün baskılara, tutucu düşünce yapısına karşı denize, özgürlüğe ve aydınlığa ulaşma serüvenini anlatır. Bir alegoriler bütünü olan bu masal kitabı Şah Rıza Pehlevi iktidarına muhalefetten yasaklanmış olmasına rağmen ününü dünyaya duyurmayı başarmıştır. Bugün hala Türkçeye ve çeşitli dünya dillerine çevrilmektedir. Ayrıca bu masal, seksenli yılların Türkiye’sinde de ‘yasaklı çocuk kitapları’ listesini kabartan bir kaç Behrengi kitabından biri olma özelliğini taşımakta.
Bir neslin hafızlarında cesaretin ve inancın simgesi olmuş Küçük Kara Balık, Çağan Irmak’ın yönetmenliğini yaptığı Çemberimde Gül Oya adlı televizyon dizisinin bir bölümünde de yer bulmuş: İlkokul öğretmeni, öğrencilerine Behrengi’nin Küçük Kara Balık kitabını dağıtmıştır. Ancak bundan haberdar olan okul müdürü durumdan pek memnun kalmaz ve Behrengi’nin ‘anarşist’, kitabının ise ‘zararlı neşriyat’ olduğunu söyleyerek bütün kitapları toplatır ve bahçede öğrencilerin gözleri önünde benzin döküp yaktırır. Kitabını vermeyip saklayan bir öğrencisi ise daha sonra hocasıyla kitap üzerine konuşurlar. Seksenlerde çocuk olmuşlar için Küçük Kara Balık şimdilerde her hatırlandığında korku ve cesaret karışımı bir sevmek olarak kalmıştır sanırım.
Birçok çocuk için Küçük Kara Balık, öncekilerden çok farklı bir kitaptı: mutlu sonlu masallar dinlemeye alışmış kulaklar bu sefer karınlarında kocaman bir taşın ağırlığını duydular. Devlerin-cücelerin, prenslerin-prenseslerin, kötü cadıların ve sürekli galip gelen iyilerin dünyasında Küçük Kara Balık bütün bir hayat realitesi ile gelip yerleşti. Bütün o alt metinli yerli ve yabancı masallar, yerlerini sorgulayan bir minik balığa terk etmek zorunda kaldılar. Behrengi’nin istediği tam olarak da buydu : “Artık, çocuk edebiyatını kuru, donuk öğüt ve telkinlerle sınırlamamızın vakti geçmiştir. Çocuklar boş ve gevşek temellere dayalı hayallere sevkeden faktörlere ilişkin beklentilerinden uzaklaştırılmalı ve o ilk ümidin yerine, toplumsal realiteler ile bunlara karşı direnmeyi öğrenme temeline dayalı, başka türlü bir ümit aşılanmalıdır.”
Behrengi, geçmişteki ünlü masallarla ilgili olarak kaleme aldığı bir makalede, bu masalların bilimsellikten uzak olduğunu ve kahramanlarının düşüncelerinin, sözlerinin ve davranışlarının bize örnek olamayacağını söyler. Ona göre biz; düşüncelerimizi, sözlerimizi ve eylemlerimizi yaşadığımız zamandan almalıyız. Bu bağlamda yaşadığımız zamanın kahramanlarını aramalı, kendimizi bir zaman ve mekânla sınırlamamalıyız. Ancak Behrengi bunlara rağmen bu masalları geçmişteki insanların arzu, hayal ve düşünce dünyalarını kavramak açısından okumamız gerektiğini söyler.
Behrengi, masallarını şu aşamaları kullanarak inşa etmiştir: “Sorgulama-Bilinçlenme-Ayrışma Aşaması; Mücadele Etme Aşaması; Özgürleşme Aşaması(Ceran, 2005:438). Bu aşamaları Küçük Kara Balık masalında göstermeye çalışacağım.
a) Sorgulama-Bilinçlenme-Ayrışma Aşaması
Küçük Kara Balık gündelik bütün uğraşlarından bıkmış bir halde, bir sabah annesine artık buralardan gitmek istediğini söyler. Ancak gerek annesi gerekse çevresi(komşular) tarafından büyük bir tepkiye maruz kalır. Burada görülür ki Küçük Kara Balık, ‘yaşlı’ büyükleri tarafından tayin edilen yaşam sınırlarını aşma isteğindedir. Tekdüze bir yaşam istemediği için onların bu dayatmasına karşı durur. Engin bir denizin içinde ona tayin edilen yer olsa olsa ancak bir ‘akvaryum’ dur. Kendisine karşı çıkanları da cahil, bilgisiz, bir nevi ‘eski kafalı’, görmekten ve böylece onları küçümsemekten geri kalmaz.
Burada kafalara takılan soru şu olabilir: Çocuklara örnek teşkil etmesi düşünülen böyle bir figürün, büyüklerine karşı bu tavrı, çocuğun gelişiminde nasıl bir etki bırakacaktır? Zira Küçük Kara Balık figürü biraz ukala ve küstahçadır. Ancak kendisi gibi ‘aklıyla kavrayan, gözleriyle gören’ kimselere karşı sıcakkanlıdır. Bunu kanımca şuna yorabiliriz: bu bir nevi oto-oryantalizm etkisi dolayısıyladır. Behrengi, Şahlık rejimine muhalif bir yazardır. Ülkesinde tıpkı bu masalında tipleştirdiği gibi ‘cahil, gözü kulağı kapalı, tembel’ insanların içinde politikayla baş etmeye çalışmıştır. Masalın da bir alegoriler bütünü olduğu düşünüldüğünde kendi insanlarına karşı -onların içinden bir aydın olarak- duyduğu bu tepki daha iyi anlaşılır.
Küçük Kara Balık’ın yeni yerler görme isteği okyanusun sonunun olup olmadığı sorgusu onu yaşadığı çevreden uzaklaştırmak zorunda bırakır. Çevresinin baskıcı tutumu ve kendi özgürlüğü için bir tehdit unsuru olarak görülmesi Küçük Kara Balık’ın bilinçlenmesi sonucunu ortaya çıkarır ki bu da balığın yaşadığı çevreden ayrılmasına yol açmıştır ve böylece ayrışma ile beraber birinci aşama tamamlanır.
b) Mücadele Etme Aşaması
Küçük Kara Balık, bütün baskılara karşın en nihayetinde kendisi için bir ‘akvaryum’ olan dereden ayrılır. Bu yaşadığı coğrafyadan kopuştur. Yolda giderken rastladığı kurbağalar ile arasında geçen diyaloglar ilgi çekicidir. Bu kurbağalar da tıpkı yaşadığı derede ‘dünyayı, denizi tamamıyla bildiklerini sanan’ balıklar gibidir. Onların arasında da hor görülünce kendisini dışlayanları küçük görmekten kaçmaz.
Bütün bunlara karşı ‘korkusuz ve bilgili’ bir balık figürü çıkar karşımıza. Kurbağaları kendi hallerine bırakıp yoluna devam eder ve kendini bilinmezin dünyasına atar. Yolda bu sefer de karşısına, avladığı kurbağayı yemekle meşgul bir yengeç görür. Yengeç onu tuzağa düşürüp kendisine yem etmek ister ancak Küçük Kara Balık yanaşmaz. Yengeç’e av olan kurbağa ise az önce balığın rast geldiği ‘kendilerini beğenmiş ‘ türden bir kurbağadır ve Yengeç onları ‘dünyanın kaç bucak olduğunu kendilerine göstermek ‘ için avladığını söyler. Ancak Yengeç, az sonra suyun kenarına koyunlarını otlatmak için yaklaşan çoban oğlanın darbesiyle kumun, çakılların arasına gömülür. Burada yine insanlar dünyasına göndermeler yapılır. ’’Büyük balık küçük balığı yutar.’’ sözü en iyi buraya yakışsa gerektir.
Çoban oğlan sudan uzaklaşınca kayanın üzerine bir kertenkele çıkar ve Küçük Kara Balık ile konuşmaya başlar. Kertenkele anlatıda ‘akılı ve bilgili’ olarak anılır. Küçük Kara Balık’a ilerde karşılaşacağı Pelikan ve Kılıçbalığı tehlikesi hakkında izahat veren Kertenkele ona kendini korumak için bir de ‘hançer’ vermeyi ihmal etmez. Tehlike diyoruz çünkü anlatının bundan sonraki bölümlerinde mekan değişir, ’dere’den ‘nehre’ bir geçiş söz konusudur. Küçük Kara Balık’ın böyle cesurca, sırtında hançeri ile denizi keşfe çıkması diğer minik balıkların da –pelikan düşüncesinden korka korka-ona katılmalarına sebep olur. Peşine takılan minik balıkları cesaretlendirmeye çalışan Kara Balık en sonunda arkadaşlarıyla pelikanın kesesinde bulurlar kendilerini.
Arkadaşları, bütün bu olanların sorumlusu olarak Küçük Kara Balık’ı suçlarlar. Burada dikkat çeken bir unsur ‘ihanet’tir ve Pelikan kendilerini ancak bir şartla bırakabileceğini, minik balıkların Küçük Kara Balık’ı öldürmesi gerektiğini söyler. Arkadaşları Küçük Kara Balık'a düşman kesilirler. En nihayetinde Küçük Kara Balık arkadaşlarıyla tutuştuğu kavgadan sonra ölü taklidi yapar. Minik balıklar, Küçük Kara Balık’ı boğduklarını Pelikana bildiriler ancak Pelikan sözünde durmaz ve onları midesine indirir. Bu esnada Küçük Kara Balık, hançerini çekerek pelikanın kesesini yırtar ve oradan kurtulur. Burada alegori kendini hissettirir. Pelikanı ve diğer balıkları alıp yerlerine insanları koyup mekânı da bu dünyadan bir mekân olarak düşündüğümüzde taşlar yerine oturur. Bu ihanetin bedeli ölümle ödenir.
c) Özgürleşme Aşaması
Bu zorlu imtihanın sonucunda balık sonunda denize varır. Denizde bu sefer ‘balıkçı' figürü önem kazanır. Bu figür de kanımca diğer ‘engelleyici’ figürler gibi balığın özgürlük arayışına mani olan otoriter bir güçtür. Balıkçı her zaman yaptığı gibi, denizin diğer balıklarını ağlarının içinde esir eder ve bu dünyadan koparır. Bunun için nice balıklar ondan korkarlar. Ancak balıklar bir defasında bir olmuşlar ve ağı delerek esaretten kurtulmuşlardır. Denizde karşılaştığı balıklardan bu mücadeleyi işiten Küçük Kara Balık kendisine benzeyen başka balıkların varlığına sevinir. Kendi ‘gibi bilgili ve korkusuz’ balıkların grubuna katılmadan önce denizi etraflıca dolaşmak ister. Sessizce süzülerek yüzerken: “Şimdi artık ölüm korkutmuyor beni, ama yaşadıkça onu arayacak değilim. Ölümle karşı karşıya gelince , ki bu sık sık oluyor, kaçınılmaz bir gerçekle yüz yüze olacağım. Önemli olan bu değil. Önemli olan benim yaşamımın ya da ölümümün başkaları üzerinde bırakacağı etkidir”. Bunları düşünürken karabatak tarafından yakalanır.
Küçük Kara Balık, Karabatak’ın saldırısına uğrar ve kendini kuşun midesinde bulur. Gözlerini açtığında karşısında başka bir minik balık görür. Ağlayıp sızlayan minik balığı susturup kurtuluş çaresini düşünür. Sonuç olarak minik balığı kurtarmayı başarır, hançerini kuşun midesine geçirir ancak kendini kurtaramaz. Bir daha da kimse ondan haber alamaz.
Anlatı, Küçük Kara Balık’ın deniz dünyasında ‘mütegallibe’ takımın zaferiyle son bulur. Her ne kadar mütegallibe takımının zaferi desem de asıl zafer Küçük Kara Balık’ındır. Onundur çünkü, o bir çocuk zihninde, baskın ve tutucu düşüncenin hükümranlığı altında birey olarak sorgulayabilme ve mücadele edebilme cesaretinin sembolü haline gelmiştir. Küçük Kara Balık, ’’Kimse beni yoldan çıkarmadı. Aklım, zekâm var; kendim anlıyorum. Gözüm var görüyorum.’’ Diyerek ‘cehaletle’ savaşır ve aklın üstünlüğünü savunur. Bunu yazarın Şahlık yönetimindeki İran toplumuna bir eleştirisi olarak yorumlayabiliriz. Bu özelliğiyle o bir rehberdir; kendi sığ dünyalarında kalmış, düşünmekten, sorgulamaktan ve mücadele etmekten korkan, batıl inançlarla tutucu düşüncelere meyleden diğer bütün balıklara, yani biz insanlara ‘’derya içre olup deryayı bilmeyenlere’’ örnek olacak rehber bir kimsedir.
Behrengi, masallarında, düşlediği toplumun inşasını, yarattığı çocuk kahramanların elleriyle gerçekleştirirken vermek istediği iletileri metnin içerisine sindirmiş, cümlelere örtük bir anlam yüklemiş, zihnindeki düşünceyi hemen ortaya koymamıştır. Bu nedenle Behrengi hikâyelerde verdiği iletilerde anlam oluşturma sorumluluğunu çocuğa bırakmıştır. Küçük Kara Balık çocuk kitabı olarak bilinmekle beraber temelde ele aldığı problemler bakımından çocukların dünyasını aşar. Aynı zamanda büyüklere de hitap ederek her kesimden insana açılır. Masal cesaret, sorgulama, birey olma, adalet, eşitlik gibi kavramların çocuk zihnine kazandırılması açısından dikkat çeker.
Samed Behrengi 1967’de 28 yaşındayken Aras Nehrinde ölü olarak bulunur. Yüzerken öldüğü söylense de şahlık rejiminin büyük muhaliflerinden olduğundan suikaste kurban gittiği düşünülmektedir. Küçük Kara Balık’ın öyküsü Behrengi’ye ne kadar da benziyor. Bir meşale ile karanlığı aydınlatırken karanlıkta bırakılmak… Diyeceğim odur ki Küçük Kara Balıkları yüzdürmek lazım bilinmeyenlere, bilinmesi gerekenlere…