MEHMET ALİ BAL
Lüksün, Modanın ve Barışın Şehirleri
İster Civitas Solis’ten harekete edelim ister Medine-ül Fazıla’dan; bayındır, özgür, güvenli, sağlıklı ve erdemli toplumların yaşadığı şehirlerle başlar insanın uygarlık yolculuğu.
Barışın, yaşamın, özgürlüğün, estetiğin yoğunlaştığı şehirler lüks ürünler için bir görsel şölen yeri oldukları kadar yüksek değerlerin, erdemlerin, becerilerin ve ilişkilerin de merkezleridirler. Daha da özcesi nitelikli yaşamın merkezleridirler.
Mare Nostrum kıyılarında gerdanlık gibi dizilen şehirler adeta lüks takı setine benzerler. Her biri bir başka güzeldir. Kimisi inciye benzer İzmir gibi kimisi devasa elmasa İstanbul gibi… Bu öyle bir diziliştir ki, ayrı ayrı güzel, ama her biri birbirine benzer. İstanbul kadim Roma’nın uzantısıdır, İzmir Nis’in, Toulouse'un ve Marsilya’nın ikizi… Beyrut bembeyaz bir incidir bugün siyah küllerin ve kanlı bedenlerin altında kalsa da… Kahire Nil’in ucunda bir hazinenin en değerli mücevheridir, İskenderiye kardeşlerini arayan şehir. Halep limanı karada kalmış bir Akdeniz şehridir…
Bu şehirler Kartaca şehirlerinin yıkılması gibi büyük savaşlar ve felaket dönemleri dışında hep ticaretin, barışın, modanın, hızlı sosyalleşmenin, uzak diyarların köprüsü olmanın ana aktörleri olmuşlardır.
Sadece Mare Nostrum'un şehirleri değil, Kuzey Liginin şehirleri de bir başka ticaret ve zenginleşme merkezleri haline gelmişlerdir. Hele ki 1500'lü yıllarda Avrupa'da başlayan yarı buzul çağı soğuklarıyla Kuzey Ligi şehirleri taşıdıkları kürklerle yaşamsal bir değer kazanmışlardır.
Çinin ipeği ve porseleni bu şehirlerin salonlarda yerini almış, moda bu şehirlerden yayılmıştır. Her zenginleşen şehir yepyeni, ışıl ışıl bir dünya yaratmıştır kuşkusuz. Dışsal ve görsel zenginlik içsel zenginlik ve zihinsel açılımlara da kapılar açmıştır. Devasa montanlı alışverişler aynı zamanda büyük fikir ve görgü paylaşımına da imkân sağlamıştır.
Barış devam ettikçe şehirler zenginleşmiş, sadece tüccarların değil prenslerin, sanatçıların, bilim insanlarının da hazineleri, perspektifleri zenginleşmiştir. Ticaret ve sosyal ilişkiler karlılığı artırırken lüks ürünler ve lüks giysilerle donanmış yüksek cemiyetler şehirlerin kültürünü devamlı kılmış, bu ise şehirlerin varlıklarının devamını sağlamıştır. Bu öyle bir devamlılıktır ki, prestijli giysiler veya takılarla donanmış herhangi bir coğrafya ile kayıtlı olmayan bir şehirli nüfus da oluşmuştur. İşte bu nüfus kendinden kat kat fazla toplulukları daha güzel, ışıltılı, zarif ve tutkulu bir dünyaya ram etmiştir.
Mare Nostrum’un casus belli tehditleriyle dalgalandığı, Kuzey Ligi şehirlerinin harabe yığınlarına dönüştüğü günümüzde önümüzü aydınlatacak ışıltılı dünyalara ve o zarif ve tutkulu insan topluluklarına ihtiyacımız var. Hayat ve zenginlik için barış şehirleri diriltilmelidir kuşkusuz. İpek Yolunu tutan şehirleridir, şehirlerin ışıltılı ve erdemli insanlarıdır. Ateş fırlatan mancınıklarla yıkılan Herat ve Merv’in yaşadığı Rönesans’tır. Şah Damarlarından günlerce kan ve kitap akan Bağdat’tır. Kadim tıp, astronomi, felsefe, matematik ve dini metinleri çağdaşlarına fısıldayan, tercüme eden Keldani ve Süryani bilginleridir. O barış, ticaret, bilim ve hayat şehirlerini kuranlara selam olsun.
Her bir ürünün yaratılması süreci kadar içerdiği semboller ve çağrışımları da aynı derecede ilginçtir, anlamlıdır. Yaşam ve ticaretin hem sembolü hem de objesi olan lüks ürünlerin tutkunlarını tekrar bu ışıltılı dünyanın gizemini düşünmeye davet etmek isterim. Belki bu davete uymak bizi o yaşam dolu, yaratıcı şehirlerden birine götürür. Belki de biz yaşadığımız yeri öyle bir şehir yaparız. Belki de lüks ürünler zarif ve güçlü bireylerde birer asalet ve ümit sembolüne dönüşürler kuracağımız şehirlerin hatta İstanbul’un meydanlarında.