NECATİ SARICA
Mahallemin İnsanları 4 |ÖYKÜ|
Seneler sonrasına bir randevuymuş sanki benim bu mahalleye gelişim, daha önemsiz bir figür olmak için, uçarken vurulmuş kuşlarla seher dallarından dökülüşün feryadı içimde. Gözlerimi her yerde gezdirdim kirli ve yaralı bir makyajın yüzümden sildiği anlamları ararken.
Şaşırmıştım insanlarına!
-Kuyu mu dedim gözleriniz?
-Burası kuyu değil korkma boğulmazsın bakmasını bilirsen burası da hayatın bir parçası. Unutma ki biz de az değiliz tam üç bin beş yüz hane, adalar ve parseller, Elvankent Banka Blokları deyip geçemezsin. Daha fazla kazarsan daha fazla keşfedersin. Belki de kendinden bir yolculuk olur sana, merhametinden gözlerinin kanı kalbine inerken.
Mahallenin park ve kafeler boyunca müdavimlerinden küçük kız çocuğu adını Zeynep koymuşlar bir de Su. Işıldayan sular gibi bakışları ah o rüya kuşlarına fısıldayan bakışları. Senin sevindiğini gördükçe gülüşün ne de güzel. Senin sevildiğini görünce gülüşün ne kadar da güzel. Sandım çiçekler ormanı saçlarının arasında elimin huzuru kalbime dokunuyor. Kimi zaman incitilmiş bakışlarında hüzünler dolusu. Babiş deyişin canlara bedel. Zeynep Yusuf'un kardeşi. Kız Zeynep, seni sanki bir ay, bir gül doğurmuş. Akan sular durulurken her bakışında. Zeynep'in arkadaşları Ecoş, Huri, Cansın, Oğuz… “Baba su alabilir miyim, baba balon, baba sakız,” eve dönene kadar seremoni bu. “Alma kızım” cevabına karşı en güçlü savunma “ama baba bugün hiçbir şey tüketmedim ki”, baba çaresiz, kızına kıyamaz, “tüket kızım tüket, nereye kadar tüketeceksen”.
Bir zamanların efsane bebeği Yusuf büyüdü yakışıklı bir delikanlı oldu ama bilgisayarın başından kalkıp çarşıda, parkta oturmayı red ediyor. Oğuz 3 yaşında bir delikanlı, güneş gözlüğü, otomobili, elinde dondurması, en büyük merakı sigara ve çakmakla oynamak. Annesi Cansın'da tedirginlik, Oğuz'da ısrar bir kaç damla gözyaşına kadar varıyor. Olay yerini terk ediyor ve karşı kaldırımda parmaklarında sigara, yangını yok, derin derin çekiyor sigaradan dumansız. Komünist Arif Bey komünistliğinin yanına bir de paylaşımcılık eklemiş. Beni kararsız bırakıyor, komünist mi desem paylaşımcı mı desem. Akıllı telefonuyla kurduğu ilişki gittikçe koyulaşıyor. “Bana bey demeyin, bu küçük burjuva adetlerinden hoşlanmıyorum” deyişiyle yaşını önemsemeden “Arif de Arifçiğim de bey deme”.
Son cadı avcısı şakacı Erdal, ablasının kardeşi ve ablasının eczanesinde kalfalık yapma işinden çok eczanenin sahipliğine her sabah beşte kalkar minibüsle Sıhhiye ve uzayan bir yürüyüşle Bahçelievler’deki iş yerine, akşam saat beş altı gibi masamıza düşer. Boy pos yerinde, göbek hacimli, emekli playboy edasıyla gülümseyen gerginliğini hiç eksik etmeden “Gençler!” hitabıyla oturur masamıza. Kedisi Meloş’un haşarılığından evde sürekli uzun kollu bir şeyler giymek zorundadır. Kedi Meloş evin kızını sahip bilir, evin annesiyle uzlaşmalı. Erdal'a ise pati ve tırnaklarıyla elinden geldiği kadar eziyet ederek kur yapar. Erdal'la uğraşmayı kendine iş edinmiş ve sokağı hiç bilmez.
Fuat Bey ve benim akıllı telefonumuz yok bu yüzden kendi işimizi kendimiz göremeyiz. Boksör Emre ve motorcu Semih veri uygulama uzmanlarımız. Yine aynı soru biz kimiz ki buralarda akıllımız, delimiz belirsiz. Servisçi esnafı Kıvırcık lakaplı Harun ve kedisi Nova Ankara'nın yerlisi, yani hemşerilerim. Kıvırcık Harun, sabah servisini atar ve hiç oyalanmadan çarşısına döner. Akşam servisi ve Kıvırcık yine çarşısında. Kıvırcık ve saçları omuzlarında çizgisiz beyaz kopya kâğıdı gibi cumanın gelmesini bekler, namaza gideceğinden değil ama. Hemen şirketi kurar, viskinin kimde ucuz olduğunu tespit etmiştir o ana kadar, aslında Kıvırcığın en büyük fantezisi öyle bir şehirde yaşamak ki çeşmeyi açtığı zaman viski akmasını ister ama maalesef belediyemizin öyle bir hizmeti yok yine klorlu suya mahkûm olur çeşmelerden.
Çayın kuşu Ayhan kredi yurtlardan emekli, atlara olan sevgisinden ganyan bayinde sabahlayacak neredeyse. Kıvırcık olmayan Harun'un deyişiyle her yeri avanta her yeri düşeş, hep yek dört carı hiç yok. Tam gaz para ezen, bir eli cebinden çıkmayan Ayhan bize rastladıktan sonra eli cebine hiç gitmeyen, sevilen bir şahsiyet, benim dükkânımda oturur oturur durup dururken ben eve gidiyorum der, oturmaya devam etmek için yoğun ısrar bekler, “gideceksen git gelirken bana mı sordun”. En büyük hobisi atçılıktan sonra kahve insanlarına özellikle de dayısının oğlu Esen'e küfretmektir. “Ayhan hadi kahve insanlarını anladık aslında akraban olmayan ancak dayının oğlu olduğu rivayet edilen Esen'e neden küfrediyorsun” dediğimde masada oturanlardan utanıp kulağıma eğilerek, inanılmaz bir şekilde hoşuna gittiğini söylüyor, “ben ne yapabilirim bu durumda hepsi benim onlara küfretmemden özel bir zevk alıyorlar ben sebebini bilmiyorum git onlara sor manyaklar mı kafayı mı yemişler bilmiyorum”.
Adam okeye dönüyor okeyi bir yana bırakıp sanki oyunmuş gibi ciddi ciddi “lütfen bir kere sunturlu bir küfür eder misiniz Ayhan bey” diyorlar kahvede batak oynarken bütün kahve benim küfürlerle uğulduyor bu da benim başımın derdi kıvırcık olmayan Harun beyin verdiği fitlerin bu konuda ciddi bir katkısı olsa gerek, adam manyak mıdır nedir kedilerle köpeklerle kafayı bozmuş boş kaldıkça benimle uğraşmayı meslek edinmiş sanki hem çayın kuşu ne demek ayıp sayıp yok adamda dönsün kendisine baksın söyleyin ona kendine bir kaç kedi köpek daha bulsun da benimle uğraşmayı bıraksın. Havanın sıcaklığından bunalmış Kıvırcık şu sineklere bak abi ya sanki evcil hayvan deyip masadan kalkıyor. Biraz önce masadan sigara almak bahanesiyle kalkan akademili Muammer amca her ne hikmetse gerçekten sigara alıp masaya geri döndü Allah Allah dedim kendi kendime ya terzi Ayhan dükkânı açmamış ya da bugün kahve kapalı ayrıca bu saatte eve kabul edilmiyor da olabilir.
Emekli konsolos Fuat beyin terzi Ayhan hakkında: Kendisi değerli bir tadilatçı terzi olup dedesinin resminin başpiskopos Makarios'a aşırı benzemesini şüpheyle karşılayıp yıllardır aralarındaki akrabalık ilişkisini çözmeye çalıştım ancak hala net bir sonuca ulaşamadım. Her daim gülerek bizi öpmesinin kesemize verdiği zararı yüzüne vurmayı düşünsem de onu tüm utanmazlığı içinde bir parça dahi olsa utandırma riskini beyefendiliğime yakıştıramadım ancak bu durumu her türlü ortamda dile getirmekten de kendimi alamıyorum. Terzi dükkânının önünde masa, masanın etrafı terzi Ayhan taifesi, açık havada buzdolabı, buzdolabının yanında terzi Ayhan'ın kedisine yuva olmuş tahta dolap ve hava karardıktan sonra özel yemeklerle gece sefaları. Emekli konsolos Fuat beyin kızı ve Puki'nin manevi annesi Burcu Hanım: Terzi Ayhan bey güya ölçü alır tüm ölçüsüzlüğüyle sonra ücreti mukabilinde teslim ile tadilatın tadilatını yaparak terziliğine hiç leke sürdürmeden ikinci bir ücret istemeyi de hiç ihmal etmez.
Komünist Arif Bey abimizin İngiliz asıllı bigıl cinsi köpeği Badem'in Salaman babanın ermişliğine ilk mürit oluşuna din dışı dünyasından kaynaklı ve daha çok Marksist bir okumayla Badem'e küçük burjuva çıkarcısı deyişiyle Salaman babanın yine yaptın komünistliğini diyerek sitem ettiği gün Puki'yle Badem'in salam yeme konusundaki rekabetleri ortamı yumuşatmaya yetmişti.