FİLİZ SOYDAŞ
Mahir Çavuş | ÖYKÜ |
“Hey gidi Mahir Çavuş hey!” dedi yaşlı adam tren garında yolcusunu beklerken. Sonra yanında oturan delikanlıya bakarak devam etti. “Kaç köyde namı vardır Mahir Çavuş’un bilir misin?”
“Bilmem ki emmi. Ben burada askerim. Benim memleket Çanakkale.”
“Sus da beni dinle!” diye payladı.
Beklemediği bu azardan sonra delikanlı şaşırıp kaldı.
“Kusura kalma evladım; arada böyle delleniveriyom. Benim şeker yüksekte yine.”
“Yok, emmi estağfurullah. Kusur bende. Pek merak ediverdim sizin Mahir Çavuş’u. Anlat hele.”
“Mahir Çavuş, bizim köyün, gözünü budaktan sakınmayan delikanlılarındandı. Babasını altı yaşındayken kaybetti. Öleceğini bilse haksızlığa gelemezdi. Benim toruna sevdalanmış. Yolladı anasını, birkaç ihtiyar bacıyla beraber, kızı istemeye. Allah var bizim oğlan da gelin verecekti kızı ama oğlan daha askere gitmemişti o vakit. Bana danıştılar. ‘Ben pek severim kendisini. Hele bir askere gidip gelsin.’ dedim. Mahir bunu duyunca ayaklandı. ‘Giderim elbet askere, hemen giderim!’
‘Yüzük takalım da öyle gitsin bizim oğlan.’ dedi anası. Çıkışıverdim o an. ‘Olmaz efendim! Hayatta olmaz! El demez mi askere gitmemiş oğlana kız verdiler diye.’ O gün de şekerim pek yükseklerdeydi.
Mahir güle oynaya gitti askere. Giderken elimizi öpmeye geldi. Zati severdim, iyice gözüme girdi o gün.
Neyse efendim lafı çok uzatmayayım. Mahir ile beraber yan köyden biri daha gitti askere. Aynı tabura düşmüşler. Çelimsiz, fukara bir çocuktu. Bizim Mahir koruyup kollamış garibi. Bundan beş gün evvel geldi bizim köye. Mahir’in yaşlı ana ve babasının elini öptü. Mahir’in başına gelenleri bize de o anlattı. Yani Mahir’in neden geri dönemeyeceğini…”
Asker delikanlı sanki Mahir’i tanıyormuş gibi yutkunup sordu. “Mahir Çavuş dönmedi mi?”
“Ya hu lafımı kesme! Diyeceğimi unutturma bana! Nerde kalmıştık? Mahir Çavuş bir gün komutanı ile bir köye gitmiş. İki köylü arasında bir mesele varmış. Komutana vakıayı anlatırlarken Mahir de pür dikkat dinlemekteymiş. İki köylüden biri köyün en zenginiymiş; hem de ağanın has adamlarındanmış. Parasıyla nüfuzunun verdiği güce güvenerek yukarıdan yukarıdan konuşunca bizimki gerilmeye başlamış. Diğer köylü kendini müdafaa edememiş o an. Nihayetinde gariban köylü el el üstüne koyup başını eğmiş. Diğeri zafer kazanmış edasıyla böbürlenmiş. ‘Buyurun bizim eve gidelim de meseleyi konuşmaya orada devam edelim. Hem de size ikramda bulunayım.’ deyince, bizim oğlan elini kaldırıp var gücüyle o zalim adama bas etmiş tokadı. Askerdeyken dokunamamış, teskereyi alıp buraya dönerken yolunu kesmiş, yediği tokadı hazmedemeyen adam. Tam beş el peş peşe ateş etmiş. Orada can vermiş bizim Mahir Çavuş. İşte böyle evladım…”
Dinledikleri delikanlıyı çok etkiledi. Yaşlı adamın acısını yüzünden okumakta hiç zorlanmadı.“Sahi emmi sen burada kimin yolunu gözlersin?” diye sorduğu sırada trenin sesini duydular. Bastonuna dayanarak ayağa kalkan yaşlı adam cevapladı.“Mahir Çavuş’un…”
Kara tren, kara bir acı getirmişti beraberinde. Vagonun kapısı açılınca, eski bir tabutu kucaklamış iki adam çıktı. Yaşlı adam askere dönüp, “Evladım bizim Mahir Çavuş’a bir Fatiha okuyuver.” dedi. Sonra ikisi aynı anda gözyaşlarını silmek için mendil aradı cebinde.