MEHMET ALİ BAL
Muktedir İsm-i Celili
“El-Muktedir” İsm-i Celili öz olarak "Dilediklerini tasarruf etmekte mutlak muktedir olan, her şeyi kolayca yaratan kudret-i hakiki sahibi" demektir.
O (cc) Her şeye gücü yetendir. Kuvvet ve iktidar sahipleri üzerinde sulta kurandır. İstediği gibi tasarruf etmeye muktedirdir. Her şeyi kuvvet ve kudreti altında esir ve mahkûm tutar. Bütün varlık O’nun (cc) kabza-yı kudretindedir.
Muktedir ismi diğer kudreti ifade eden Kadir, Metin, Kaviyy, Aziz gibi isimlerle birlikte Kur'an-ı Kerim'de geçen bir isimdir. Yaratmak kudretin, kudret ise Ulûhiyetin en önemli tezahürüdür. İlahiyat camiasının büyükleri Ulûhiyet ile yoğun kudret arasında mutlak ve gayyur (Yani Allah’tan başkasına verilmesi mümkün olmayan, bu ilkenin ihlali halinde Allah’ın (cc) gazabını çekecek) bir ilişki kurarlar. Buradaki kudret nispi değil mutlak ve hakiki kudrettir. Kelamcılar yaratmada bir tercih edenin olması gerektiğini kuvvetle vurgularlar, bu merhalede İradeye erişirler.
Muktedir İsm-i Celilinin idraki ile ilgili olarak şunu da ilave edebiliriz ki, O (cc) bir yeri yaratmayı, tasarrufta bulunmayı irade ettikten ve icat ettikten sonra başka bir güç –Haşa- O’nun (cc) yaratmasını ve tasarrufunu bozamaz, bozması imkânsızdır, imtina derecesinde mümkün değildir. Bu nedenle diyoruz ki, Allah (cc) bu İsm-i Celilinin cilvesi ile “Kudret ve iktidar sahipleri üzerinde sulta kurandır”; varlığı kabzayı kudretinde sıktığı gibi kudret sahiplerini daha fazla kudret elinde sıkar. Zira dünyevi kudret sahipleri sahip oldukları nispi gücü hakiki güç zannedip, Allah’ın (cc) haşa tasarruflarını ve yaratmasını değiştirmeye yeltenirler. Hâlbuki ne onlar ne de başka bir varlık Allah’ın (cc) yaratmasını bozamaz, değiştiremez. Bu saha tevhidin kudretle mahfuz sınırlarındandır.
Bu yüzden, kudret sahipleri zulüm ve tuğyana yöneldikleri oranda, bu ismin cilvesiyle kudretin “Sultası” ağırlaşır. Bu sulta ağırlaştıkça da zalimin ve şirk koşanların psikolojisi de kötüleşir. Biz bunu tarihteki büyük zalimlerin zulümlerini ağırlaştırmalarından anlıyoruz. Bu paradoks gibi görünebilecek ilişkiyi şöyle görebiliyoruz. Kudretin baskısını hisseden “Nispi kudret sahipleri” psikolojik anlamda –Haşa- mutlak kudret sahibinin kudretinden kurtulmak için, öfkelerini ve zulümlerini artırırlar. Musa’nın (as) doğumu öncesi ve sonrası Firavunun tavrını, İbrahim’e (as) karşı Nemrut’un tutumunu, hatta pagan tarihteki Caligula ve Neron gibilerini bu açıdan da analiz edebiliriz. Öfke bu prototipin ayrılmaz bir özelliğidir. Bir iç baskısına karşı yükselen bir iç tuğyandır öfke.
Kelimenin manalarına baktığımızda adeta mutlak ve hakiki kudretin cilvelerini görürüz. Kelimenin kök manası içinde yer alan “Gücü yetmek, rızkı daraltmak, şan, hüküm vermek, tazim etmek, tezyin eylemek, yıkmak, yapmak, takdir etmek” manaları Kuranda Ulûhiyetin tecelli ve tezahürleri olarak beliğ bir üslupla zikredilirler. Mesela Kevni Âlemdeki büyük varlıkları ve hadiseleri Allah’ın (cc) yarattığını ve gücünün her şeye yettiğini hükmeden ayetler yüksek tevhit makamının cümleleridirler:
“O Allah’tır ki, güneşi bir ışık ve ayı da bir nur yaptı (Büyüyüp küçülen), miktarlar ve ölçüler tayın buyurdu ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz. Allah bunları ancak hak ve hikmet olarak yarattı. Allah anlayacak bir topluluk için ayetlerini açıkça beyan ediyor” (Yunus/5).
“O (Allah) her şeye kadirdir” (Hud/4).
"Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir." (Kehf,/45).
Bu, kevni ve görünür ayetlerin sayılmasından sonra bizi akidemizin önemli bir rüknüne götürmektedir:
"Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir" (Ahkâf/33).
Ardından çok sayıda ayette "Şimdi, bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?" (Kıyâmet/40) ikazı gelmektedir.
Mutlak kudretin tezahürlerinden biri olarak “"Bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık" (Kamer/42). Ayeti gelmektedir. Bu ayette ise “Aziz ve Muktedir” isimleri birlikte kullanılmaktadır. Muhakkak ki “İzzet Allah’a mahsustur”, Aziz olan muktedir, muktedir olan ise azizdir.
Diğer kudret isim ve sıfatları da münferit olarak “Acizliği, şirki” neyfetmekle birlikte “Muktedir İsm-i Celili” hem kendisinden hem de diğer esmadan “Acizlik, şirk, inkâr ve küfrü” reddetmektedir. Yukarıdaki ayetlerde verilen misallerde “Yağmurun yaratılması gibi” çokluk içinde teklik ve kaynak sorununu suhuletle halleden bir yaratma kudreti, “Gökleri ve yeri, ayı ve güneşi yaratan, bunlar için yörüngeler takdir eden” bir yaratma kudreti dikkatlerimize verilmektedir. Fert fert insanların yaratılması, sonra da fert fert insanların diriltilmesi, çürümüş ve dağılmış kemiklerin ve unsurların toplanması ve hayat verilmesi gibi mutlak güç ve kudret kaynağına işaret edilmektedir.
Allah (cc) kullarına kudreti hakikisinden “Nispi ve kıyasi güç ve kudret vermiştir”. Ancak bu kudretin, nispi olduğu, hakiki olmadığı hakikatini idrak etmek çok zordur. Bundan dolayıdır ki, bir kulun muhatap ve maruz kalacağı imtihanların en şiddetlisi ve aşılmazı “Nispi kudret ile teçhiz edildikten” sonraki imtihanlardır. Kudret iddialarıyla acizlik gayyalarında dökülüp kalmış o kadar çok örnekler vardır ki! Diğer yandan, İslam Dünyasında dönemsel olarak gözlemlediğimiz gibi “Kudret isim ve sıfatlarına” Müslümanların inanç ve itimatlarını kaybetmiş olmaları hali de başka açıdan vahim bir hatadır. Şunu ifade edelim ki, Allah’ın (cc) kudret ifade eden isimlerini tefekkür ederken, O’nun (cc) Zatını ve Tasarruflarını yüceltme, tespih ve tazimde bulunma olduğu kadar, bizim beşer olarak O’nun kudretinden istimdatta bulunma, ümitsizliğe ve yese düşmeme şeklindeki imanımızı takviye etmemizi tahkiki olarak gerçekleştirmeyi umuyoruz.
“Allah’ım öncelikle bizleri “(Onlar) Allah’ın azametini gereği gibi takdir edip bilemediler. Muhakkak ki Allah çok kuvvetlidir ve her şeye üstündür” (Hac/74) ayetindeki duruma düşmekten koru.
Senin Zatını, İsimlerini ve Sıfatlarını idrak edememekten muhafaza et.
Kuranda öğrettiğin ve Peygamberinin (sav) yaşamasını temin ettiğin şekilde bizi Senin marifetine muttali ve müştak eyle.
Zamanımızın şartları itibarıyla gerek güç sahiplerinin Nemrutlaşması gerekse zayıf milletlerin benliklerini ve özgüvenlerini kaybetmelerinden dolayı “Muktedir İsm-i Celilinin” idraki önündeki engelleri kaldır.
Bizleri “Tehvid-i hakikiye” ve “Tevhid-i tahkikiye” mazhar kıl. Ulûhiyetinin kudret tezahürlerinin esmasının hakikatlerinin tamamını künhüyle idrak ettirt.
Bizlerin kalp, akıl ve ruhlarını Muktedir İsmi Celilinin tecellilerine aç. Daima senin Kadir-i Mutlak ve Muktedir-i Hakiki makamından üstümüze yağan feyizleri, tecellileri ve tezahürleri hissettir.
Bizleri ister isyankâr ve baği güç sahiplerinin ister suret-i Haktan görünen nispi güç sahiplerinin eliyle şirke, acizliğe ve tuğyana düşmekten koru.
Bizleri Tevhid-i Hakiki ve Tevhid-i Tahkikiye Muktedir İsminin Tecellileri üzerinden de ulaşmayı nasip eyle.
Bizleri nispi güç ve kudret labirentlerinde yanıltma, şaşırtma, şımartma ve şirk derelerine atma Ya Muktedir! Âmin.