MEHMET ALİ BAL
Muzill İsm-i Şerifi
Muzill ism-i şerifi öz olarak “Alçaltan, zillet veren, hor ve hakir eden” eden demektir. Kimleri hor hakir sorusunun cevabı ise “Emir ve yasaklarına karşı koyanlardır”. Allah (cc) bu sınıf toplum ve bireyleri “Zillete düşürür, değersiz kılar ve alçaltır”.
Kuran-ı Kerim’de Muizz ismi gibi Muzill ismi de isim olarak değil, fiil olarak geçmektedir. Çok yerde de Allah’ın (cc) Muzill İsm-i Şerifinin tecellilerine çok sık atıf yapılmaktadır. Çok sıklıkla eski devirlerden Muzill isminin tecellileriyle zillete duçar olmuş kavimlerin, prototip zalimlerin, inkarcıların, Allah düşmanlarının örnekleri gösterilmektedir. Kuran-ı Kerim’de ve diğer semavi kitaplarda bu tecelliler ile helak edilmiş kavimler ve fertlerin örnekleri verilmektedir: “Nuh Kavmi, Ad Kavmi, İrem, Semûd Kavmi, Hicr Ashabı, İbrahim ve Ress Kavimleri, Lut Kavmi (Sodom ve Gomore), Mü’tekife, Medyen Ashabı, Eyke halkı, Firavun, Âl-i Firavun, Hâmân, Karun, Sebt Ashabı, Tübba Halkı, Karye Ashabı, Uhdud Ashabı, Fil Ashabı, Sebe halkı ve Ebû Lehep” prototiptirler.
Bunlardan bazıları tuğyan, bazıları açık şirk ve ilahlık iddiasında bulunma, bazıları ölçüleri bozma, bazıları ahlaki sapkınlıklar, bazıları inananlara zulümler, bazıları da hakkı gizleme ve değiştirme gibi büyük günahlar yoluyla tekebbüre düşmüşlerdir. Kibirlerini, azamet taslamalarını, şirke yol veren fısk ve fücurlarını Allah (cc) Kahhar ve Kadir isimlerinin tecellileriyle yer ile yeksan etmiş ve Muzill isminin tecellisiyle de her birini zilletlere duçar etmiştir.
En başta kesin ve mutlak biçimde ifade edilmektedir ki: “Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır” (Tevbe/ 2). Burada “Hor ve aşağılık kılıcı olmasının bu kalıpta (Muhzi) zikredilmesi, her şeyden önce Allah’ın (cc) varlıktan bağımsız olarak bu kudrete sahip olduğunu, bu kudretiyle tasarrufta bulunduğunu bize anlatmaktadır. Nitekim Kuran-ı Kerim’de yurtları bozulmuş, saltanatları yıkılmış, kudretleri acze inkılap ettirilmiş, beldeleri helak edilmiş, yüzleri karartılmış inkârcı ve bozguncu kavimlerin misallerini anlatmaktadır.
Daha sonra Muzill isminin tecellisiyle zillete düşürülenlerin hali tasvir edilmektedir: “O gün öyle yüzler vardır ki, zillet içinde aşağılanmıştır” (Ğaşiye/ 2). Bu ism-i şerifin tecellisiyle dünyada zillete düşürülenler ve hor hakir kılınanlar olsa da asıl zillet ahirette müşahede olunacaktır. “Ve inkâr edenler ateşe arz olunacağı gün (kendilerine şöyle denir): 'Dünya hayatınızda (Bütün) güzel şeylerinizi giderdiniz ve onlarla faydalandınız. Bugün ise, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamakta olmanızdan ve fâsıklık etmekte olmanızdan dolayı aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız!” (Ahkaf/ 20)
Tıpkı Muizz İsmi gibi Muzill isminin de en şaşalı tecellisi ve tezahürü orada görülecektir. Allah (cc) dostlarını ve emirlerine ihlas ile uyanları ahirette izzeti ikramıyla şereflendirecektir. İnkârcıları ve zalimleri ise Muzill isminin tecellileriyle hor ve hakir kılacak, alçaltacaktır. “Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah’(ın azabın)dan koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır” (Yunus/ 27).
Hatta denilmektedir ki, hor ve hakir kılma, Allah’ın (cc) inkârcılara ahirette vereceği azabın bir parçasıdır. Ahirette uğratacağı mutlak zillet ve aşağılanmanın dünyadaki uzantılarından biridir. Genel olarak da bu zelil kılma kibirlenmeye, böbürlenmeye karşı verilen bir ceza olarak görülmektedir.
Dini muhtevalı tarihin içince Muzill isminin cilvesini her dönemeçte görürüz. Bu sadece Allah’ın (cc) kudretinin ve Kahhar ismi gibi isimlerinin tecellisi de demek değildir. Muzill İsm-i Şerifi Allah’ın (cc) varlık, birlik ve kudretinin tecellileri içinde ziyade tezahür ettiği bir ism-i şeriftir. Tevhit delillerinden bir delildir. Allah’ı (cc) hakkıyla bilmek ve tanımak için müşahhas delillerin bütün yakıcılığıyla içinde var olduğu bir isim ve hakikatidir.
Bu böyledir zira Muizz ve Muzill isimlerinin anlatıldığı ayeti kerime yüksek tevhit delillerinden birisi olarak parlamaktadır: “De ki: "Ey mülk ve hâkimiyet sahibi Allah’ım!" Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden onu çeker alırsın! Dilediğini aziz, dilediğini zelil kılarsın! Her türlü hayır yalnız Sen’in elindedir! Sen elbette her şeye kadirsin!” (Ali İmran/ 26). Bu ayeti kerime faili mutlak olarak Allah’ı (cc) kuvvetle nazara verip, “Aziz ve zelil kılınanları” muğlak, belirsiz, kayıtsız bırakmıştır. Mesela bu ayeti kerimede Allah (cc) şu veya bu grubu aziz kılar, şu topluluğu zelil kılar, şu din mensuplarını aziz eder, vs. buyurulmamıştır. Sadece son derece kuvvetli ve şaşalı ifadelerle “Allah’ın (cc) mülk ve hâkimiyetin mutlak sahibi olduğu, mülkü dilediğine verdiği dileğinden ise çekip aldığı (Burada Ruhun alınmasında kullanılan (Nez’) kelimesi kullanılmıştır) dilediğini aziz dilediğini zelil kıldığı, her türlü hayır şerrin O’nun elinde olduğu, her şeye kadir olduğu” ifade edilmektedir.
Bu da aziz veya zelil kılınmanın her hangi bir kavme, topluluğa veya ferde mahsus olmadığını, bunun ancak Allah’ın (cc) dilemesiyle, O’na ve Resulüne ittiba ile mukayyet olduğunu göstermektedir. Halk arasında şöyle bir ön kabul vardır ki, İslam’ın en son ve bozulmamış din ve Kuran’ın tahrif edilmemiş kitap, diğer semavi dinlerin ve kitapların ise muharref olduklarından hareketle, kendi durumumuz mutlak Hak yolu üzere görülür, böyle kabul edilir. Bu da avamı nasta “Hak din üzereyiz, Hak Kitaba sahibiz, biz dalalete, sapkınlığa düşmüşlerden değiliz ve olmayız” şeklinde bir kesine yakın ön yargıya yol açar. Hâlbuki Kuran ve İslam tahrif edilmemiştir, amenna ve saddakna!
Zira “Hiç şüphe yok ki, Kur’an’ı biz indirdik ve muhakkak ki onu, tahrif ile tebdilden (Değişikliğe uğramaktan) biz koruyacağız” (Hicr/ 9) ayetinin nihai hükmü mevcuttur. Buradaki “Le haafizuun” ifadesi baştaki lam ile te’kidi ve haafizuun ile de bu korumanın geçmiş ve gelecek bütün zamanlara şamil olduğunu, koruma tasarrufunun sürekli olduğu gibi faal de olduğunu göstermektedir.
Ancak aynı hüküm Müslümanların itikatları, amelleri için değildir. Kuran-ı Kerim’e göre Müslümanlar “Allah’a (cc) ve Resulüne iman ve ittiba ettikleri ve salih ameller işledikleri ölçüde” korunmuşturlar, azizdirler ve güçlüdürler. Eğer mutlak koruma olmuş olsaydı, İslam’daki emanet ve teklif mefhumları olmazdı.
Bu yüzdendir ki, Kuran’da kudretle ifade edilen helak edilmiş kavimler, bozulmuş yurtlar ve parçalanmış saltanatlar gibi Muzill isminin tecellisinin örnekleri yanında, zillet kavramına başka manalar da ilave edilmiştir. Bu manalardan en çarpıcı olanı enfüsi manada olanıdır. Enfüsi âlemden başlayıp afaka doğru cisme bürünen bu manadan korkmak da gerekir. Allah (cc) bir kulunu zelil kılmak istediğinde onu arzu ve isteklerine düşkün yapar. Kendisi ile onun arasına bir perde çeker. Onu kendisine dua etmekten, ibadet etmekten uzaklaştırır (Esma-ül Hüsna, Karınca yayınları). Şu halde en büyük zillet müminin Allah (cc) ile bağının kesilmesidir.
Zağra Müftüsünün figanında yer alan
“Aziz-i vakt idik/
A’da zelil kıldı bizi”
feryadı Allah (cc) ile bağın kesilmesi yanında çok hafif kalmaktadır. Bunun daha da ağırı ise bu zillete duçar olan kişinin/ topluluğun bu bağın kesildiğinin bilgisinde ve şuurunda olmamasıdır. Bu zilletin en bariz alameti şudur ki, zillete düşen zilletini artırıcı işler ve ameller yapmaya devam eder. Fasık ise fıskını, zalim ise zulmünü, günahkâr ise günahını, asi ise isyanını artırır. Arttırdıkça artırır. Ta ki bir aşamaya gelir, adeta Allah (cc) ile bağının kesilmesini arzu eder. Bu bağ onun için sınırlayıcı hükümlere, arttırdığı şer eylemlerinin denetimine münhasır kalmıştır zira. Bir aşama sonra Allah’ın (cc) kendi üzerindeki mutlak gözetiminin olmadığını, bir sonraki adımda olmamasını ve nihayetinde de olamayacağını düşünür, arzu eder, iddia da bulunur ve inanır.
Bunun bir adım daha ötesi Uluhiyet taslamaktır ki, özellikle kudret ve servet sahipleri için Mevdudi’nin (ra) uyarısını dikkate almak gerekir: “Güç bir İlahlık iksiridir”. Artık bu safhadan sonra kibirlenme ve böbürlenmeler başlar ki, Allah’ın zalim, baği ve taği kavimler için verdiği dünyevi azap, helak ve ceza hak, müstehak olur. Bu ne ürpertici dönüşüm ve silsiledir ki, Hak üzere yürürken, zilletin yukarıda anlattığımız silsiledeki aşamalarına maruz kalınır, nihayet Allah’ın (cc) en ziyade tehdit ettiği kibir, büyüklenme ve tuğyan ile şirk gayyalarına düşülür. Allah (cc) böylesi bir akıbetten bizleri korusun!
Ya Muzill! Ya Mu’ızz! Ya Aziz! Şu mübarek Ramazan ayının feyzi, bereketi ve hayrı vesilesiyle esmanı idrake çalışmayı bizlere nasip eyle. Özellikle dünyevi güçlere, servetlere meyil gösterdiğimiz, bu halden dolayı da hakiki imanın ve salih amelin lezzetini unutmaya meyil gösterdiğimiz şu zamanda bu isimlerinin tecellilerinin hüsnü veçhleri ile bizleri buluştur, kavuştur.
İzzet ve zilletin hakikisini ayırt edemeyen idrakimizi, hissiyatımızı sadece ve sadece Aziz, Mu’ızz ve Muzill olan Zatı’na (cc) yönelt. Hidayet ve izzetine müştak ve duçar kılacağın zilletten sakınmış kıl. Bizim önce iç dünyamızı zilletten koru. Sonra da dış dünyamıza zilletten tam kurtulmuş halde izzet ver. Önce bize hidayetle izzetini tattır, sonra da Zatına düşman olanlara karşı fazilet ve izzetle bizleri üstün kıl. Hâkimiyet ve mülkün yegâne sahibi olan Zatına (cc) iman etmiş bizleri, dünya hayatımızda da başkalarının hâkimiyetine girmekten ve başka değer ölçülerine inanmaktan koru. Bizleri nispi güçleri, servetleri ve değerleri önde tutarak kibrimizin esiri olmaktan, bu sebeple de şirke düşmekten koru.
Küçücük nispi güçler, servetler ve iktidarlar peşinde koşa koşa, izzet ile yükselmeyi hayal ederken zillete düşen İslam Dünyasının fertlerine Aziz, Mu’ızz ve Muzill isimlerinin hakikatlerini künhüyle idrak ettir Allah’ım! Ettir ki, zillete düşmüş halimizin bile idrakine varamadığımız günümüz dünyasından bizleri sahil-i izzete çıkart. Yine bizleri Muzill isminin tecelli ve tezahürlerinin zelilane muhatapları olmaktan muhafaza buyur. İslam Dünyasının batın ve zahirini mezelletlerden, mağlubiyetlerden, mahkûmiyetlerden koru Allah’ım. Âmin…