EYYÜP AY
Myanmar'a Ağıt
Derin bir elem içinde
sessiz bir inilti olmak istiyorum.
Dostun küskünlüğünde
cılız yanan bir kandil olsam diyorum.
Ölümün olduğuna inansam
mahremiyeti çiğnenmiş ölüme
bir tütsü yaksam diyorum.
Uykusuna dalmış çocuklara
bir ninni söylesem.
Kesik başlarını alıp üst üste dizsem
arşın eşiğine bir kule yapsam diyorum.
Sonra Myanmar’ın yeşil tepelerine saraylar
mabetler yükseltsem.
Tanrıya mezar olsun diyorum.
Çocuklar Kesik Başlardan Kule Ve Tanrıya Mezar Olsun dilenen saray ve mabedler..
Çocuklar; Çocuklar güzel kokar, cennet kokusunu bize hatırlatırlar. Çocuklar milliyetsizler ve fıtrat üzreler. Henüz dini ya da etnik bir aidiyetleri yoktur onların. Onlar safiyeti ve masumiyeti temsil ederler. Onun içindir ki; tanrıya kurban olarak sunulurlar. Çocukları kurban edenlerin sonuncusu Hz. İbrahim’dir. Onun üzerinden Allah bu büyük trajediye son verir. Çocuk kurban edilemez artık. Ancak eskiden olduğu gibii çağın firavunları da onları sudan boğdurmakta, başlarını kesip onlarla kamera karşısında poz vermekten sakınmamakta, utanç duymamaktadırlar. Onları kendi nefisleri için kendilerinin tanrılık iddiası için kurban ediyorlar.
Kesik Başlardan Kule İnşa etmek; Kurban Tanrıya sunulur demiştik, Kurban yüksek bir yere konur. Altar denilen kule biçimindeki bir kaba konur. Babil kulesi gibi tanrıya yaklaşmak için yükseltilir. Tanrıya tazim ve bağlılığın bir ifadesi olarak. Tanrı gazaba gelir, insanların fısk-u fücurundan gocunur, yüz çevirir. Kabilin fısk-ı fücüruna gösterdiği tepki gibi kurbanını kabul etmez. Ancak büyük bir teslimiyetle ona boyun eğenleri kurbanını kabul eder. Habilin, İbrahimin ve İsmail’in ki gibi. Tanrı ancak Arakanlı müminlerin kurbanını kabul eder. Ona teslim olmuşların temiz, tahir çocuklarını kabul eder. Bende onları şiir formunda ve çığlık çığlığa bir ağıt eşliğinde kendisine sundum. Atalarımızın ve içimizdeki beyinsizlerin günah ve gafletlerinden dolayı bizden uzağa çevirdiği çevirdiği yüzünü, yönümüze döndürmek istedim. Ona seslendim. Tanrılıklarını ilan eden, çocuklarımızı öldürüp kadınlarımızı utanç içinde bırakan müstekbirler, tağutlara, putperestlere kahhar sıfatı ile tecelli etmeye davet ettim. Naz makamında ona nazımı arzettim.
Mabed ve Saraylarında uluhiyet iddiasında bulunanlara seslendim: ki onlar, zımnen ve taammüden tanrıyı öldürme çabasındalar. Azgınlıklarıyla yeryüzünde Tanrıyı öldürdüler. Ya da öyle sanıyorlar. Ve hakketen de inandıkları, Allah'a eş koştukları (sahte) tanrılarını öldürüyorlar. Bari dürüst olun diyorum, öldürdüğünüz tanrıyı bari mezara gömün. Bunu bile çok görüyorsunuz ikiyüzlü alçaklar. Hiç olmasa ölüye saygınız olsun. Kim ki, haksız yere bir insanı öldürüyorsa bütün insanları öldürmüş gibidir. Tanrı vicdandır, ahlaktır. Ahlakı tamamlamak üzre resuller göndermiştir. Bu hasletleriniz ölmüşse ki öyledir; daha ne tanrıdan bahsedip duruyorsunuz. Gömün o halde. Zülmün ve alçaklıkların planlandığı mabed ve saraylarınızda…