Necati Sarıca’ya Mektuplar 1

SELAHATTİN YILDIZ
Necati Sarıca’ya Mektuplar 1
 
Merhaba üstad, sana bu mektubu içinden geçtiğim tünelin çıkışındaki ışıktan faydalanarak yazıyorum. Tünel çıkışları hep aydınlık olur mu sence de? Tüneller bazen uzun ve yorucu oluyor. Şikâyet ettiğimden değil. İsteyerek girdiğim tünelden şikâyet etmek gibi bir münasebetsizliğe elbette girmeyeceğim. İnsan bazen karanlıkta kalınca daha çok farkediyor aydınlığın ne anlama geldiğini. Sence de karanlık insana ilham olur mu? Belki de tünelin başındayım hala ve işime geldiği için çıkışında olduğunu düşünüyorum.
 
Hani derler ya insan çoğu kez yakında olanı uzakta arar. Peki, neden hep uzakta arar insan aradığı huzuru, mutluluğu, sükûneti. Hayatın kaçınılmaz gerçekleri vardır değil mi. Gerçi sen benden daha iyi bilirsin. Benim geldiğim yoldan sen dönüyorsun. Seninle tanışmak benim için çok güzel bir karşılaşma oldu. Ben hiç bir şeye geç kalınmış olduğunu düşünmem. Çünkü zamanı gelince buluşma noktasında karşılaşırız hayatın bize sunmak istedikleriyle. Sen onca acıları çekip, yangınların içinden kavrularak geliyorsun. Bende kendimce karmaşık yollardan sıyrılarak çıkmaya çalışıyorum. Ben sana su olamam ama sen bana yol olabilirsin.
 
Düşünmek güzel bir haslettir. Neden hep düşünenler gerçek acıların kardeşi olur. Düşünmek hep acımı verir insana. Neden bu dünya yurdu naif insanlar için karmaşık bir yer. Ya da ben öyle sanıyorum. Şu bir gerçek ki sohbetlerimizde kıymetli şeylerin varlığı gün yüzüne çıkıyor. Seni ilk gördüğümde acıların tüm bedenini sarmıştı. Boynundaki boyunluk başını döndürmeni engelliyordu. Trafik kazası sanmıştım. Meğer görünenden daha çok görünmeyen kementler sarmıştı her yanını. Meğer hüzünlerin virajında gönül yaraları seni istila etmiş nerden bileyim.
 
Acılarını seven adamsın benim gözümde. İnsan acılarını sevmeli. Belki de sevmiyorsun acılarını bu sadece benim uydurmam olabilir. Bazen yemekte acının sevildiği gibi sevilir acı. Arabesk dinleyerek ve bile isteye üzerine tokmaklar vura vura yüzleşirdim acılarımla. Bazen bunu ayine dönüştürdüğüm zamanlar da oldu. Sen de hiç arabesk dinleyerek tuz biber döktün mü yaralarına. Aslında bunlar hep yaşanmış ve tekrarı yeni kişilerce yaşanan şeyler olabilir. Peki biz inananlar sevgiyi, huzuru ararken neden bize derin izler bırakan acı tatlarla haz almayı severiz. Sanırım günümüzde bu duyguları yaşamak eskisi kadar yoğun olmuyor. Değerler artık şarkılar gibi uzun ömürlü değil. Kaşınmaktan alınan haz gibi kısa ve kısır günümüzün değerleri. Keşke öyle olmasa değil mi. Sevgiler cümlelerin kof harflerine saklanmış ve yapay çiçekler gibi. Sadece sevgi mi?
 
Kimsin?
 
Nereden geldin?
 
Nereye gidiyorsun?
 
Sanırım bu sorular yaşam yolculuğunun anlamını bulmak adına cevaplanması gereken sorular. Belki de bizde mevcut olan bütün hislerin gerçek anlamını bulması için bu sorular cevaplanmaya muhtaç.
 
Sevgili üstad sanırım kafanı şiirdim. Umudun hiç tükenmediği, sükunetin kuşattığı bir zeminde toparlanmak ümidiyle.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir