Anladım ki hiç kimse kendisi kadar yaralayamıyor insanı… Kalbin ve aklın, merhamet ve kırgınlığın, vefa ve isyanın bir diğeri için verdiği savaş, bir diğerinin yaptığı kadar yıpratmıyor içimi…” NURAY ALPER
Sayın Nuray Alper, edebiyat dünyasının genç ve azimli bir ismi, adımlarını hızlı ve korunaksız değil de sağlam atmasıyla dikkat çeken değerli bir kalemisiniz. Ortaya çıkardığınız eserler, geniş kitlelerin dikkatini çekiyor. Nuray Alper’i bir de sizden dinleyebilir miyiz? Membaından, asıl kaynağından bu duru ve kaleme hizmetkâr olmuş gönlü anlamak niyetimiz…
Öncelikle Asanatlar ailesindeki söyleşi hayatınızın hayırlara vesile olmasını diler ve beni mülakat zincirinin ilk halkasında ağırlama nezaketi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim. Nuray Alper 1983-Ankara doğumlu. On beş yaşındaki İbrahim Ethem ile beş yaşındaki Tarık’ın annesi. Harfleri tanımaya başladığından bu yana kelimelere sevdalı. Yarıda bırakmak zorunda kaldığı tahsil hayatına dışardan devam etti ve bunu, Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile sonlandırmaya niyetli değil. Milat Gazetesi, Kültür Ajanda ve Berceste dergileri çalışmalarını düzenli yayımladığı yerler. Sözün tesirli güzelliğinden hisse almaya çalışmasına rağmen “sükût”u çok seviyor.
Edebiyata ilginiz ne zaman doğdu? Nerede gelişim gösterdi? Size birileri mi sevdirdi yoksa bu alana kendiliğinizden mi yöneldiniz?
Zannederim bu, en ziyade fıtrat ile alakalı bir durum fakat ekseriyetle kitaplara duyduğu muhabbeti vurgulayan annemin ve daha ilkokul çağlarında beni yazmaya teşvik eden, bilhassa okulun açtığı kompozisyon yarışmalarına katılmamı sağlayan öğretmenlerimin etkisini inkâr etmemek gerekir. Orta üçüncü sınıfta iken bir yarışma vesilesiyle Merhum Necip Fazıl’ın eserleri ile tanıştım. Ciddi manadaki ilk sarsıntıyı, üstadın kitaplarını okumaya başladığım gece yaşadım.
Türk edebiyatında en beğendiğiniz şair ve yazarlar kimlerdir? Edebiyat hayatınızda örnek aldıklarınız ve halen okuduklarınız desek?
Tartışmasız Necip Fazıl; ne kadar okursanız okuyun her defasında bir fark katıyor, eksilmiyor. Son zamanlarda Cumhuriyet Dönemi şairlerinden Âsaf Halet şiirleri dikkatimi çekiyor. Ahmet Haşim beni derinden etkiliyor. Divan Edebiyatı’ndan Nâilî, Halk Edebiyatı’ndan Âşık Ömer… Edebiyat-ı Cedide topluluğundan Cenap Şahabettin’in eserlerini ömrüm vefa ederse layıkıyla inceleyebilmeyi istiyorum. Günümüz şairlerinden Sezai Karakoç, Nurullah Genç… Çocuk Edebiyatı’ndan Bestami Yazgan’ı duruş noktasında da çok takdir ediyorum. Edebiyat Dergilerini yakından takibe çalışıyorum. Zikredilmesi gereken o kadar çok kalem var ki… Bunun dışında fırsat buldukça Nazan Bekiroğlu ve İskender Pala okuyorum. Fransız Edebiyatı’ndan Balzac’ı seviyorum.
Her şairin bir şiir tanımı, şiire bakışı vardır. Size göre sevgili şairim, nedir şiir?
Söz ustalarının asırlarca tartıştıkları, üzerinde yoruldukları bir mevzu bu… Ne söylesem eksik bir tanım olacak yahut dilimi, bir tekrarın eşiğinde bırakacak. Ahmet Haşim’in Mana ve Vuzuh isimli yazısında “sözle musiki arasında, sözden ziyade musikiye yakın” ifadeleriyle vücut bulan şiir, Yahya Kemal’in “deruni ahenk” kavramıyla paralellik teşkil ediyor. Bu latif duruşu, ışık eylemeye çalışıyorum kalemime. Tekrar hususuna katılmakla birlikte ses ve ahenk noktasında yarınlara kalacağına ısrarla inandığım hece şiirine haksızlık ettiğimizi de düşünüyorum zaman zaman.
Hayatınızda en fazla iz bırakan olay ve durum nedir? En çok neyin yoksunluğunu yaşadınız?
Beni, mülakatın başına aldığınız cümlelerimle aykırı noktaya getirecek kadar güzel ve zor bir soru çok Sevgili Sündüs Hanım… Hayatımda yoksulluğunu yaşadığım şeyler olmadı değil fakat bu yokluk ve yoksulluk hâlidir bir varlığın eteklerinden tutmama vesile olan, beni benden çıkarıp keşfetmemi sağlayan. Sorgu bir uçurum; az ilerisi savaş, aşağısı isyan bataklığı. Dil ile ikrar ettiğimiz halde kalbin layıkıyla söyleyemediği bir husus var, kader… Mütemadiyen yargılayan, ağrıyan, ağlayan bir sürecin imtihanını ben de verdim fakat sadece kendisine zararı dokunduğunu anlıyor insan. Ağlayıp sızlanmak için tükettiği enerjiyi başka kulvarlara aktarabilse güzel işler yapacak. Hüsran giyimli her hadisenin, özünde lütuf barındırdığını anlayacak.
Eserlerinizi nasıl kaleme alırsınız? Yazma eyleminizin bir hazırlık, gelişme, nihai şeklini verme süreçleri var mıdır?
Değişim gösteriyor. Vaktiniz varsa muhayyilenizde uzun uzun resim çizme imkânı yakalıyor, o resme çok özeniyor, süslüyorsunuz. Söz verdiğiniz bir ürün son ana kalmışsa ölüm kaçınılmaz oluyor -buraya bir tebessüm iliştirelim- Yağmur gibi gelen yazı ve şiirler de var, o dem talihlisiniz.
Kendinizi yazmak için şartlandırır mısınız? “Günde şu kadar yazmalıyım” gibi; yoksa fikirleriniz geliştikçe mi yazarsınız?
Özellikle gazeteden sonra yazmak, sistemli bir hâl aldı. Bazen bir mevzu belirliyor ve onu yazabilmek uğruna aykırı bir ısrar sergiliyorum. Yazının ilerlemediği oluyor fakat başlamışsam, kendime o yoldan dönüş şansı vermiyorum. Bu nokta büyük sıkıntı… Bazen de nasıl biriktiğimi anlayamıyor, gece aniden uyanıyorum. Rüyamda yakaladığım bir cümleyi devam ettirdiğim çoktur. Birkaç kez uykunun galip geldiği ve bana büyük pişmanlıklar yaşattığı da oldu. Notlar almışsam yazı daha rahat bir şekilde ilerliyor.
Eserlerinizi okurlarınızla paylaşmayı, karşılıklı yorumlamayı sever ve bunun da eserlerinize bir açılım kazandırdığını düşünür müsünüz? Bunun yanında ayrı bir soru olacak ama eleştiriye tahammül eder misiniz?
Paylaşmayı çok seviyorum. İnsanların kelama, yazılanın ötesinde bir değer yüklediklerine inanıyorum. Seslerin, sözünüz üzerindeki hükümranlığını görmek bir noktadan sonra yormamaya başlıyor sizi ve hissedebildiğiniz kaygılara, hassasiyetlere, sevinç ve hüzünlere ulaşma amacı güdüyorsunuz. Ben buna “karınca gayreti” diyorum, olsun; mutlu kılıyor. Bir de edep olsun, sükûnet olsun, zarafet olsun, kaleminizin dokunabildiği o çizgiye hiç değilse yaklaşma gayretine giriyorsunuz. Bireyin sizi koyduğu yer çok önemli…
Eleştirinin faydası olduğu muhakkak fakat hepimizin farklı hassasiyetleri var. Örneğin “halka inmek” ifadesi gerçekten çok yıpratıyor beni. Biraz da halk yazara ulaşmaya çalışsın ne olur sanki? Manasını bilmediğimiz bazı kelimeler için ufak çaplı bir araştırma yapmak, sözlük açmak, bu anlamda öğreniyor olmak çok mu zor? Niçin bu kadar hazırcı olduk?
Edebiyatın millet oluşumu ve kültür gelişimindeki etkileri hakkında ne söylemek istersiniz?
Normalde edebiyatta bireysellikten yanayım fakat yukarda da temas ettiğimiz gibi yazı serüveni, değişime açık bir süreç. Bir noktadan sonra kayıtsız kalamıyor, toplumu ilgilendiren kimi meselelerde de yazma ihtiyacı hissediyorsunuz. Buna mukabil ferdiyetçi edebiyat anlayışının da toplum insanına çok yönlü bir bakış açısı getirdiğine inanıyorum. Karakter inşasında etkisi büyük… Ezcümle edebiyat etkileyen, değiştiren, geliştiren bir kavram… Hiçbir şey olmasa bile okumaya ayırdığımız vakitlere dönelim; ne masum, ne bizar kötülükten…
Edebiyatımızın dünü, bugünü yarını hakkında kişisel görüşlerinizi alabilir miyim?
Olumsuz bir tablo çizmekten Rahman’a sığınırım lakin kalite ihtiva etmeyen, alelade kaleme alınan kitap artışı ile birlikte dildeki kısırlaşma bizi düşündürmeli. Yaklaşık beş sene önce elimde bulunan şiir dosyası ile bir yarışmaya girmiş ve ikincilik aldığım için çalışmanın kitaplaşmasına müsaade etmiştim. Bu aceleci tavrımın omuzlarıma bıraktığı ağırlık, her gün daha çok hissettiriyor kendini… Keşke biraz daha sabırlı ve araştırmacı olabilsek…
Yazı yolculuğunuzda keşkeleriniz oldu mu?
Çok… Hülasası zaman israfı…
Edebiyat Fakültesi’nin yazarlık ya da şairliğe katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünmüyorum. Hayatında bir hikâye, bir şiir, bir nesir kaleme almamış edebiyatçılarla, ilkokul mezunu şiir üstatlarını nereye koyalım? Dönemleri, akımları; eserleriyle birlikte şair ve yazarları inceleme fırsatı buluyor zaman zaman etkileniyorsunuz fakat yazı farklı bir hâlet. Duyuş kabiliyeti, ifade mimarlığı, tahayyül dizgisi… Eski kelimelere aşinalıktan tutun da meramı arz etmeye kadar her şey kabiliyetle birlikte çok okumayla da alakalı fakat bu okumak edebiyat fakültesi ile sınırlı bırakılmamalı.
Nuray Alper’ in yeni kalemlere tavsiyesi nedir?
Teşekkür ederim teveccühünüze lakin Nuray Alper’in kendisi de yeni bir kalemdir. Yürüyüşümün ne zamandan bu yana nitelik kesbettiği tartışılır. Kendimi eski kategoride değerlendirirsem, bu uğurda gözlerini kaybedenlere, ömrünü cezaevlerine taşıyanlara, kelam aşkı için sefil olanlara haksızlık etmiş olurum fakat nesirde iyi olduğuma, şiirde ise kalemimi daha iyi noktalara taşıyacağıma gerçekten inanıyorum. Genç kardeşlerime tavsiyem, gayretlerini küçümseyenlere karşı tebessüm ehli bir inat geliştirmelerinden yana olacaktır. Küçük olsun büyük olsun hiçbir çaba karşılıksız bırakılmaz. Kul nezdinde takdir edilmeyen emeğin Mevla tutar elinden… Kirletilen dünyada yazmak en temiz eylemlerden. Yeter ki inansınlar…
Sevgili Nuray Hanım bu güzel söyleşi için teşekkür ediyor, size başarı ve huzur dolu bir ömür diliyoruz.
Ben teşekkür ediyorum sözün vefa iklimine taşıdığınız için beni…
6 Ocak 2015 / Asanatlar
Edebe ve edebiyata hizmet etmek adına böylesi güzel ve fonksiyonel bir çalışmada Nuray ALPER adı, oldukça isabetli bir seçim olmuş. Bu minvalde sevgili Sündüs kardeşimizi, söyleşiyi ağır birikimi ve duyarlılığı ile akıcı bir biçimde sürükleyen Nuray kardeşimi her zamanki yetkin duruşu için tebrik edeceğim. Nuray ALPER edebiyatın vakur bir sevdalısı, hep inandığım ve ikrardan asla imtina etmediğim ve etmeyeceğim cümlemi yineleyeceğim. " Bir gün ismin edebiyata altın harflerle yazılacak.." İkinize de kucak dolusu sevgimle….