BİRGÜL TEMUR
Öldüren “Ah”
Sesler mavzer gibi bin yerinden bölerken uykumu, yağmur gürültünün ortasında terk edilmiş bir sevgili gibi duruyordu. Sokağın ortasındaydım, arkamda meçhul bir karanlık, önümde puslu bir yol, yürümekten yorgun düşmüş dizlerimle duruyordum öylece.
Gördüklerim göreceklerimin işaretiyse eğer yangın yeri bir korkudan geçmeliydi yüreğim. Bir lahza daha mutsuzluğa dayanamazken, ellerini ellerimden çektiğinden beri cismimi esir alan bir kasvetleydim. Gözlerim kapalıydı, toprağın altındaydım.
İçimde yerinden fırlayan bir çığlığın provasındayım. Sesim bir tek sana ulaşsın, yalnızca sana değsin mavzerin ucundaki o öldüren “ah”. Elem yüklü gecelerim yüreğine çöksün her seferinde. Es geçmesin hüznüm varlığını bir kez bile.
Birkaç kan lekesinin etrafında dolaşan suç gibi hala bıraktığın yerde asılı durur bedenim. Yıllara, saatlere bölsem bu acımasız gidişini hangi güç teskin eder ki benliğimi. Nereye, nasıl, niçin gideceğini bilmeyen, yürüdüğü yola ayak izleri bırakan bir dervişin bendesiyim. Yoluna, bahtına ayrılık düşmüş bir garip zemheriyim.
Düşümde düş öldü, sabahımda aydınlık. Vardığın yer varlığımdan karanlık. Anlamı yok bu savruk vedanın, vefası yok seyrimdeki aşkının.
Şimdi bir varışsız yol ortasında uyandım, yine kendime yine yalnızlığıma yine kor acıya boyandım. Şimdi ne sen varsın, ne senden bir iz, sen yine sen, ben yine ikimiz.