MEHMET BAŞ
Ölümü Unutmak Aslında Hayatı Unutmaktır
Niğde Derbent Mezarlığı ve Düşündürdükleri
Dörtayak Camii’nin olduğu yerden çekilmiş eski bir Niğde fotoğrafı görmüştüm. Konyalı Solakyan kardeşler tarafından çekilmiş bu fotoğrafta eski Niğde Mezarlığı görünüyordu. Şimdiki Hüdavend Hatun türbesinden başlayıp eski hastane, jandarma, Niğde Lisesi’nin olduğu yerler fotoğrafta hep mezarlık olarak görünüyordu. Yani şimdiki şehir merkezinin olduğu yerlerin çoğu eskiden mezarlıktı. Düşündüm de belli bir zaman sonra bizim de üzerimize evler yollar binalar yapılacak ve bir mezar taşımız bile kalmayacaktı. Bu fotoğraf ibret alanlar için neler anlatmıyordu ki.
Çoğu zaman internetten Niğde Belediyesi’nin sitesine mezarlık bölümüne bakarım. O gün Niğde’de vefat edenlerin isimleri buradan paylaşılmakta. Eğer vefat eden tanıdığımsa ve zamanım uygunsa cenaze namazını kılmak için Dışarı Camii’ne giderim. Gidemediklerime uzaktan bir Fatiha hediye eder rahmet dilerim. Bunun dışında evim mezarlığın yakınında olduğu için buradan gelip geçtikçe bir Fatiha okurum. Bir de eğer araçta müzik çalıyorsa buradan geçerken müziği kapatırım. Mezarlıklar ve ölüm gerçeği benim dünyamda çok etkilidir. Hatta şiirlerimi okuyan bir dostum şiirlerdeki ölüm temasının fazlalığından bahsetmişti.
İnsanın ölüm gerçeğini görmezden gelebileceğini zannetmiyorum. Ölümü unutmak aslında hayatı unutmaktır. Hayat ölümle kıymet kazanır. Ölüm gerçeği başımızda “Demokles’in kılıcı” gibi asılı olmasaydı insanın azgınlığını ve şımarıklığını ne engelleyebilirdi. Vicdanına susturucu takmış bir cemiyette yalan ve haksızlığı zulümle birleştiren megaloman ruhlar ölümün kapısından geçmeyeceklerini mi zannediyorlar. Herkesin susuzluktan dillerinin çatladığı meydanda ecel şerbetini içmeyeceklerini mi zannediyorlar.
Ne yazık ki günümüzde ölümü hayattan dışlayan bir algı ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Ben buna algıda körelme diyorum. Akşama kadar Derbent Mezarlığı’nın yanından geçtiği halde aklına ölüm gelmeyen insanlarla beraber yaşıyoruz.
Peki, ölümü unutmanın neresi kötü. Bir insan ağzının tadını kaçıran ölümü düşünmese ne olur sanki. Herkes ölümü düşünmek zorunda mı?
Ölüm arabanın freni gibi bir şey. Nasıl freni tutmayan bir araba gider bir yere çarparsa ölüm düşüncesini unutmuş bir insan da şehvetin şöhretin şiddetin duvarlarına çarpmaktan kendini kurtaramaz. Aslında hayat dediğimiz şey yavaş yavaş ölmenin değişik bir adı. Ölmemek için yemek yiyor ölmemek için barınacak yer arıyor ölmemek için iğneye ilaca sarılıyoruz.
Bence ölümü unutan insan dünyayı daha çok sever ve daha çok hırslanır. Hiç ölmeyecekmiş gibi kalp kırar, insanları rencide eder. Kalbi kararır, her şeyi anlık zevkler penceresinden seyretmeye başlar. Ölümden ve ölenlerden ibret almayanlara şaşmamak mümkün değildir. Mezarlıkları kimsenin görmediği yerlere atarak ölümü hatırlatan her şeyi hayatımızdan silerek sadece dünya hayatını ana gündeme oturtmak modern çağın bize yaptığı en büyük zulümlerden birisi olmuştur.
Niğde’nin ortasında Derbent diye bir mezarlık var. Bu mezarda kimimizin annesi kimimizin babası yatıyor. Ve bir gün hepimiz asıl olan o âleme gideceğiz. Bunun için ölümü hayattan dışlamak yerine kalbimizin yaralarına bir ilaç olarak görmeliyiz. Allah cümlemizin geçmişlerine merhamet etsin. Kabirleri cennet bahçesinden bir bahçe olsun.