Öncü İsmi
Ömer Seyfettin
Vefat Yıldönümünde
Anılıyor
"Kaşağı", "Falaka", "Diyet", "Yalnız Efe", "Pembe İncili Kaftan" ve "Perili Köşk" adlı kitaplarının da aralarında bulunduğu çok sayıda esere imza atan, Türk hikayeciliğinin öncü ismi Ömer Seyfettin vefat yıldönümünde anılıyor
Ömer Seyfettin henüz 36 yaşındayken 6 Mart 1920'de şeker hastalığı nedeniyle İsanbul’da vefat etmişti
Ömer Seyfettin; 11 Mart 1884'te Balıkesir'e bağlı Gönen'de dünyaya geldi.
Usta edebiyatçı, 7 yaşına kadar kaldığı Gönen'de, 4 yaşından itibaren medrese eğitimi veren mahalle mektebine gitti.
Babasının Ayancık'a atanmasının ardından sübyan mektebine başlayan yazar, verilen eğitimi beğenmeyen ailesi tarafından 1892'de İstanbul'da Mekteb-i Osmani'ye yazdırıldı.
Ömer Şevki Efendi, kendisi gibi asker olmasını istediği oğlunu Eyüpsultan Askeri Baytar Rüştiyesi'ne yerleştirdi.
Rüştiyedeki eğitimi sırasında tiyatroyla tanışan ve yazmaya ilgi duyan Seyfettin, rüştiyeden arkadaşı Aka Gündüz ile Edirne Askeri İdadisi'nde eğitimine devam etti. Her iki okul, usta yazarın askeri kimliğinin yanı sıra edebiyata yönelmesinde önemli rol oynadı.
İdadinin son sınıfındayken, yazdığı şiirleri çeşitli dergilere gönderen Seyfettin'in ilk şiiri Mecmua-i Edebiyye'de yayımlandı.
Ömer Seyfettin, 1900'de İstanbul Kara Harp Okuluna girdi. Okuldan 1903'te mezun olan yazar, kura sonucu Kuşadası Redif Taburu'na atandı. Aynı yıl Kuşadası Redif Taburu'nda yaşanan karışıklıklar dolayısıyla göreve Kuşadası'nda değil Rumeli'de başladı.
Selanik ve Manastır'a bağlı Pirlepe'de çeşitli görevlerde bulunan Seyfettin, elde ettiği başarılar nedeniyle iki liyakat madalyasıyla ödüllendirildi. İsyanın bastırılmasının ardından 6 Eylül 1904'te bağlı bulunduğu taburla Kuşadası'na döndü.
Askeri okullardaki eğitimini başarıyla tamamlayan Seyfettin, 1907'de İzmir'de açılan Jandarma Okulu'nda öğretmenlik yaptı ve jandarma örgütünün İzmir'deki kuruluş çalışmalarında yer aldı. Burada "İzmir", "Ahenk" ve "11 Temmuz" adlı gazete ve dergilerde yazılar kaleme aldı.
Usta edebiyatçı, Baha Tevfik, Şahabettin Süleyman ve Yakup Kadri gibi önemli yazar ve fikir adamlarını tanıdı ve idadiden arkadaşı Aka Gündüz'den sonra edebi çevresini genişletmeye başladı.
Baha Tevfik'in teşvikiyle Fransızcasını ilerleten Seyfettin'in, yazdığı birkaç Fransızca şiir, "Perviz" imzasıyla "Mercure de Soleil" mecmuasında yayınlandı. Aynı yıllarda, "Serbest İzmir", "Sedad" ve "Muktebes" adlı süreli yayın organlarında yazı ve şiirleri okuyucuya ulaştı.
Ömer Seyfettin, ordudaki görevinden 1911'de ayrılarak Selanik'e gitti. Askeri rüştiyede başlayan şiir yazma merakı, artık merak olmaktan çıkarak hayatı boyunca devam ettirmek istediği bir uğraş haline geldi.
Selanik ve Manastır'da yayınlanan "Bahçe", "Kadın", "Hüsn ve Şiir", "Tenkid" ve "Piyano" mecmualarına şiirler gönderen yazar, Fransız edebiyatından, özellikle Catulles Mendes'ten çeviriler de yaptı.
Ziya Gökalp, Seyfettin'in hayatını yakından etkileyen isimlerden biri oldu.
Edebiyat-ı Cedide topluluğuna uygun şiirler ya da Fransız edebiyatından çevirilerle meşgul olan usta kalem, daha önce bir iki deneme yaptığı hikayeye bir daha vazgeçmemek üzere geri döndü.
Seyfettin ve arkadaşları, 1911'de "Genç Kalemler" dergisini okurla buluşturdu. Derginin ilk sayısında Seyfettin'in imzasız yazdığı "Yeni Lisan" adlı başmakale, milli edebiyatın meydana gelmesinde ilk basamağı teşkil etti. Türklerde edebiyat alanında yeni bir uyanışın gerçekleştiğine dikkat çekilen makale ve dergi, Türk edebiyatının dönüm noktalarından biri olarak gösterildi.
Yazar Seyfettin, Balkan Savaşlarının başlaması üzerine, yaklaşık bir yıllık yoğun matbuat ve edebi faaliyetten sonra tekrar orduya döndü.
Garp ordusunda önce Kosova'da Sırplara karşı, sonra Yanya'da Yunanlılara karşı yaklaşık beş ay savaşan Seyfettin, esir düştü ve Atina yakınlarındaki Nafliyon kasabasında 10 ay kadar esaret hayatı yaşadı. Yazar, 17 Aralık 1913'te İstanbul'a döndü.
Esaret yıllarını tefekkür dönemi olarak değerlendiren usta edebiyatçı, bir taraftan hikayeler kaleme alırken, diğer taraftan dil, kültür ve hayat üzerine düşüncelerini geliştirmeye çalıştı.
Ziya Gökalp'le tanışmasının ardından memleket gerçeklerine yönelen yazar, ilk hikayesini Balkanlardaki görevi sırasında tuttuğu günlüklerden hareketle "İrtica Haberi" adıyla Genç Kalemler'de yayınladı.
Seyfettin, 23 Şubat 1914'te askerlikten bir kez daha ayrılarak İstanbul'a döndü.
Kısa bir süre sonra annesini kaybeden yazar, "Türk Sözü" ile yeniden yazarlığa başladı ve bir süre de Yeni Mecmua’nın yayın sorumluluğunu üstlendi.
Kabataş Erkek Lisesi ve İstanbul Erkek Muallim Mektebi'nde öğretmenlik yapan yazar Seyfettin, Ali Canip ile kısa bir süre Tetkikat-ı Lisaniye'de encümen üyeliği yaptı.
Ömer Seyfettin, ders kitapları ve müfredat çalışmalarına katıldı, kaleme aldığı yazılarında ise yabancı okulların kapatılması ve bunların yerine milli okulların açılması yönünde görüşlerini dile getirdi.
Harbiye Nezareti'nin kültür ve sanat adamları için 1915'te Çanakkale cephesine düzenlediği geziye katılan usta kalem, aynı yıl İttihat ve Terakki Fırkası'nın ileri gelenlerinden Besim Ethem Bey'in kızı Calibe Hanım'la evlendi. Çiftin, Hatice Fahire Güner adını verdikleri kızı, 1917'de dünyaya geldi. Seyfettin, çok uzun sürmeyen bu evliliğin ardından 1918'de yalnızlık ve bekarlık günlerine geri döndü.
Ömer Seyfettin'in Yeni Mecmua'nın başında bulunduğu dönem, hikayeciliği yönünden en üretken yıllar oldu. "Eski Kahramanlar" serisindeki hikayelerini de yazdığı 1917-1918'de, 32 hikayesi yayınlandı.
Usta hikayeci ölümüne kadar geçen sürede bir taraftan sağlık problemleriyle uğraşırken, diğer yandan kalem faaliyetlerine ve öğretmenliğe devam etti. İşgal günlerinin acı ve endişesi içinde hastalığı ilerleyerek yatağa düştü.
Henüz 36 yaşındayken 6 Mart 1920'de şeker hastalığı nedeniyle vefat eden Seyfettin, Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedildi. Mezarlık tramvay garajı yapılınca, Seyfettin'in kabri 23 Ağustos 1939'da Zincirlikuyu Mezarlığı'na taşındı.
Ömer Seyfettin, ölümünden sonra bulunan el yazıları ve arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda yer alan 100'e yakın şiire imza attı.
Roman denemeleri "Ashab-ı Kehfimiz", "Harem", "Yalnız Efe" ve "Efruz Bey" ile 150 civarında hikâyeyi kaleme alan yazar, mensur şiir, fıkra, hatırat, mektup, makale ve çeşitli türlerdeki tercümelerden oluşan geniş bir külliyata imza attı.
Modern Türk hikayeciliğinin kurulmasında öncü rol üstlenen Seyfettin, hikayelerinin konularını belirlerken sadece kişisel tecrübesiyle sınırlı kalmadı.
Seyfettin, çocukluğundan itibaren okuduğu okullar, çalıştığı, gezip gördüğü yerlerde edindiği izlenimler, duyduğu, dinlediği olaylar, okuduğu kitapların yanında, yaşadığı devirdeki sosyal ve siyasi olaylar, Türk tarihi, Türk kültür ve medeniyeti gibi konularla kaleme aldığı hikayelerinin çerçevesini oluşturdu.