MEHMET ALİ BAL
Rahman İsm-i Celili
Rahman İsm-i Celili "Mutlak olarak, dünyada bütün mahlûkata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden, ayrım yapmaksızın nimet veren (Bu nimetin en başta geleni de varlık vermektir) anlamlarına gelmektedir. Allah İsm-i Mutlak ve Has’ının hemen ardından zikredilen ikinci isimdir. Bazı yerlerde Allah İsminin sıfatı olarak bazı yerlerde ise İsim olarak zikredilmiştir. İkil ve çoğul kullanımı yoktur, Kuran’da hep tekil kullanılmıştır. Tevhit Hakikatindeki Ulûhiyetin Allah lafza-i celalinden sonra en temel kelimesidir diyebiliriz. Bu yüzdendir ki, Mekke Müşrikleri Hudeybiye Anlaşması esnasında “Rahman da ne imiş?” (Furkan / 60) demişler ve “Rahman ve Rahim” isimlerine itiraz etmişlerdir. “Biz böyle bir isim tanımıyoruz” demişlerdir. Hâlbuki Rahman ve Rahim isimleri, besmelede Allah Lafza-i Celalinin sıfatları olarak kullanılmaktadırlar. Burada aslında Hazreti Peygamber’in (sav) tebliğ etmiş olduğu Tevhit inancının temellerine atıf yapılmaktadır. Ulûhiyetin iki sıfatı olarak bu isimler zikredilmektedir.
Gerek Mekke müşrikleri gerekse tarihteki çeşitli inkârcı veya inancı bozulmuş kavimler bir yaratıcıya inandıklarını söylemektedirler. Ancak bu Yaratıcı onların kendi tasavvurlarındaki eksik bir yaratıcıdır. Bu haliyle, inandıkları yaratıcıya kendi heva ve heveslerinin her istediğini yaptırtabilmektedirler (!). Vakıa şunu da belirtmek gerekir ki, Mekkeli Müşrikler Arap dilinin inceliklerine vakıf ve kelimelerin delalet ettiği manalara aşina adamlardı. Açık bir şekilde, kendi inançlarının bozulmuşluğunu da Hazreti Peygamberin (sav) tebliğ ettiği Tevhit Hakikatinin doğruluğunu da içlerinden biliyorlardı. Ancak, inatları ve bozuk iddiaları nedeniyle, daha ilk başta Ulûhiyetin tavsifine itiraz ediyorlardı. Bu yüzden, İslam’ın tevhit akidesinin bir gereği olarak, Kur’an’da tüm sureler Rahman ve Rahîm isminin kullanıldığı besmele ile başlamaktadır. Şu halde Allah’ın (cc) bu tekrarda bir maksadı olsa gerektir.
Rahman Kelimesi etimolojik olarak klasik dillerde vardır ve birbirlerine çok yakın anlamlara gelmektedir. Mesela “Rahman” ismi İbranice ve Aramice’de "Merhamet eden", fiil olarak “Sevme, acıma, merhamet etme, bağışlama, rahmet” anlamlarına gelmektedir. Bir yerde “Aynı fiil kökü Arapçada da mevcut olduğu halde, sıfat biçimi Aramice’ den alıntıya işaret eder” denilmektedir. Bu kelimeyi R-H-M köküyle Akadça’da başta olmak üzere diğer antik diller ve Hint İran dillerinde aynı manalarda görmekteyiz. Kelime Akadça’da “Dölyatağı, rahim” manalarından çıkmaktadır. İbranice’de bu kök kelime “Rechem” yani “Rahim”dir. Aramice “Rahim ve merhamet “ manasında kullanılmıştır. Hintçe “İyilik Tanrısı” “Brahma’nın” aynı kökten olduğu belirtilmektedir. Peygamberimizin (sav) atası Hazreti İbrahim’e (as) bilindiği üzere “Halil-ür Rahman” denilmektedir ki, öncelikle İbrahim ismi zaten Rahman kelimesi ile etimolojik manada ilişkilidir, diğer yandan sofrasının herkese açık olması hasebiyle bu kelimenin asli manasıyla da ilişkilidir.
Rahman kelimesinin türediği kelimenin isim hali olan “Rahimun” kelimesi “Rahim, dölyatağı, ceninin içine konulduğu anne karnı, yakınlık, rahime ilişkin, akrabalık ilişkisi, kan hısımlığı, iki tür veya grubun bir araya getirilmesi ” demektir. “Rahime” fiili ise “Şefkat duygusuna sahip olma” anlamında kullanılmaktadır. Bu kelimeye anlam veren çağdaş yazarlar arasında Eric Fromm’un ayrı bir yeri vardır. O “Sevginin aynı zamanda sorumluluk duyma, sevdiğinin sorumluluğu bakımını üstlenmek” demek olduğunu İbranice’deki köküyle ilişkilendirerek ifade eder. Aslında kelime başka uygarlıklar ve zamanlarda benzeri anlamlarda kullanılmıştır. Ancak, bu kullanımlar ya pür beşeri kullanımlardır ya eksik kullanımlardır ya da zaman içinde bozulmuş tahrif edilmiş kullanımlardır. İslam ile birlikte kelimenin asli, tevhit ruhunu havi mutlak manasını kazandığını, zamanın yaptığı tahribatların giderildiğini söyleyebiliriz.
“Yarattığı bütün varlıklara ayırt etmeden nimetlerini veren, merhamet eden, onları esirgeyen ve bağışlayan, mutlak ve sınırsız merhamet kaynağı” Rahman Kuran’da Allah ismi yerine kullanılan tek isimdir. Allah’ın sıfatları arasında sıfat-ı has’tır, sadece Allah’a (cc) mahsus sıfattır. Bu İsm-i Celilin adıyla aynı Kuran’da Rahman suresi bulunmaktadır. Aslında sadece Rahman Suresinin meali ve tefsiri üzerinde yapılacak bir tefekkür ve çalışma “İsm-i Rahmanı” akıl, kalp ve ruhlarımıza nakşedecek mahiyettedir. Bu sure içinde Rahman’ın ve Rahmaniyyetin tecelli ve tezahürleri cemali ve celali ifadelerle anlatılmaktadır. Bu öylesine güzellikte eşsiz bir güzellikte ve ziynetli üslupta anlatılmaktadır ki, bazen bir cemali bir üslup hemen büyüklük ifade eden bir üsluba ardından da celali bir üsluba dönüşüvermektedir.
Kısaca Rahman Suresinin tefekkür pencerelerinden baktığımızda, Hazreti Rahman’ın (cc) fiil ve tasarruflarının ins ve cin için dikkat çekici çok farklı hususların zikredilmiş olduğunu görmekteyiz. Bunlardan bazılarını belirtmek istiyorum.
“Rahman (çok merhametli olan Allah) / Kur’an’ı öğretti / İnsanı yarattı / Ona beyanı öğretti” (Rahman / 1-4). Birinci ayette Allah lafza-i celalinin yerine Rahman’ın kullanıldığını görmekteyiz. “(Allah) yeri mahlûkat için (Aşağıya) koydu / Orada meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır / Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır” (Rahman / 10-12). Bu güzellik mühürlü ayetlerden hemen sonra bizim de millet olarak üslup güzelliği ve okunuşundaki ses güzelliğini çok sevdiğimiz “Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ayeti gelmektedir. Surenin fazlasıyla tekrar edilen bu ayeti üslup ve ses yumuşaklığının ve dış ziynetinin aksine celali bir mana ve ruh taşımaktadır. Bu celali manada bazen tehdit, bazen tedip, bazen azarlama, bazen de akla davet vardır.
“İki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar / Fakat aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar/ Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? / İkisinden de inci ve mercan çıkar / Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (Rahman / 19-23) ayetlerinin kompozisyonunda da benzer bir birleşim vardır, Celal ve Cemal tecellileri ve ifadeleri bir arada bulunmaktadır. Bazen de “Yer üzerinde bulunan her şey fânidir / Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (Zâtı) baki kalacaktır (Rahman / 26, 27) ayetlerinde olduğu gibi yokluk ve varlık arasındaki net çizgi çizilmektedir. Burada Allah’ın (cc) Zatının baki kalacağı açık bir hakikattir, bu ayetlerdeki beka muştusu verilen, eşyanın ve amellerin ve sahiplerinin Allah’a bakan yüzleridir.
Bu ayetler, Rahman’ın manasına mutabık surette adeta varlık ve beka müjdeleridir. “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden geçmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Allah'ın verdiği bir güç olmadan geçemezsiniz / Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? (Rahman / 33,34) ayetlerinde ise bir tehdit vardır kuşkusuz. Aynı zamanda, yaratılan varlığın Allah’ın (cc) takdir ettiği mekânın ve zamanın sınırları dışına çıkamayacağı Rahmani ve Rabbani bir terbiye gereği hükmolunmaktadır. “Gök yarılıp da, erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman…” (Rahman / 37) ayetinde manası ve tecellisi Celali ifadesi ise Cemali mahiyette bir vücut teşekkül ettirilmiştir. “Rabbinin makamından korkan kimselere iki cennet vardır” (Rahman / 46) ayetinde Cemal ve Celal bir ayetin iki yüzü ve iki tecellisi olarak cem edilmişlerdir. Surenin nihayetinde ise “Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!” (Rahman / 78) ayetiyle bütün bu Rahmaniyyet tecelli ve tezahürlerinin, düğümlendiği hakikat zikredilmektedir. Allah’ın (cc) şanı ne yücedir!
İşte şanı yüce olan Allah’ın (cc) kendine münhasır sıfatı ve ismi Rahman’dır. Kuran’da 57 kez geçmektedir. Bu ayetler okunduğunda ve tefekkür edildiğinde Rahman ismini açıklayan lisanların yetersiz kaldığını anlamak mümkündür. Kaldı ki bazı yerlerde “Rahman” Allah lafza-i celalinin bir sıfatı olarak “Rahim” ile birlikte mücerret kullanılmıştır. Besmelede bu şekildedir: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Keza “O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahman’dır, Rahim’dir” ( Haşr / 30 ) ayetinde de benzeri bir husus söz konusudur. Adeta Rahman İsmi ve sıfatının mutlak manası Allah’a (cc) mahsustur. Ancak ayetlerin umumi manasını yaklaşık olarak düşündüğümüzde, Rahman isminin Allah’ın (cc) diğer isimlerini, sıfatlarını, tasarruflarını, vs. hakiki manalarına kavuşturduğu, Mutlak ve Bir olan Allah’ın (cc) münezzeh ve mukaddes merhameti, kudreti, ilmi, hikmeti ve diğer isimlerinin gerekleriyle muamelesi olarak tezahür ettiğini idrak edebiliyoruz.
Bu kapsamda, “Merhamet eden” manasını ele aldığımızda, kullarının acılarını ve korkularını ve ihtiyaçlarını görüp, merhamet edip, onları karşılayan manasını görmekteyiz. Kudretsiz yani kudretle gereği yerine getirilmeyen bir merhamet, dünyevi melikler için bile gerçek bir merhamet olamaz. Mutlak ve Yegane Rabbimiz için ise hiç olamaz. Bu açıdan, Rahman isminin lafzi manalarını hep onları karşılayan fiil, tasarruf ve lütuflarla birlikte düşünmek icap eder. (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik ki, onlar Rahmân’ı inkâr ederken sana vahyettiğimizi kendilerine okuyasın. De ki: “O, benim Rabbimdir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben yalnız O’na tevekkül ettim, dönüşüm de yalnız O’nadır” ( Ra’d / 30 ) ayetinde de Rahman ismini Allah (cc) kendi has ismi olarak buyurmuştur.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hz. İbrahim’in babasını uyardığı şu ayet tevhit hakikatinin nasıl sadece Allah’a mahsus olduğunu buyurmaktadır: “Ben, O’ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahman bana bir zarar dilerse, onların şefaati bana bir (şey) fayda vermez. Ve onlar beni kurtaramazlar” (Yasin / 22). “Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahmanın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı?" (Zuhruf / 45) ayetinde de mücerret tevhit hakikati vurgulanmaktadır. Bu tevhit hakikatinin ne muhteşem bir ifadesi ve tahakkukudur “Rahman, Arş’a kurulmuştur” (Taha / 5) ayeti.
Rahman isminin bizim maddi idrakimizle algılayabileceğimiz tasarrufları ve tecellilerinin en umumi ve basit olanı elbette ki hiç bir ayırım yapılmaksızın herkesin Allah (cc) tarafından rızıklandırılmasıdır. Herkese akıl nimeti başta olmak üzere birçok insani nimetin verilmesidir. Gözler herkese verilmiştir, kulaklar herkese verilmiştir. Duygular her insanda vardır. Sadece insanlar için değil, diğer tüm yaratılmışlar için Rahman isminin tecellileri kapsayıcıdır. Her bir canlının yaratılması, sonra nasıl yaşayacağının öğretilmesi, rızıklandırılması elbette Rahman olan Allah’ın (cc) nimetlerinden ve lütuflarındandır.
Bazı ayetlerde de Rahman ismi zikredildiği bağlamına göre bazı manaların ve isimlerin tefsiriyle anlaşılmaktadır. Mesela “And olsun, Harun onlara daha önce şöyle demişti: “Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz. Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahman’dır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin” ( Taha / 90 ) ayetinde Rahman ismi Rabbimizin bir sıfatı olarak zikredilmiştir. İhsan ile terbiye veya terbiye ile ihsan manaları yan yana gelmektedir.
Bu terbiye ve ihsan bazen azap mahiyetinde de olabilmektedir: “Ey babacığım, muhakkak ki ben, sana Rahman’dan azap dokunmasından korkuyorum! O durumda, şeytana veli (dost) olursun” ( Meryem / 45) ayetinde Rahman’ın katından gelen azap hem şiddetlidir hem de bir diğer yönden terbiyevi ve lütuf yönü vardır. Zira yokluk ile mahkûm edilmeyecektir. İnkârcılara meydan okuyan Kuran-ı Kerim’in vahyi Rahman isminin tecellilerinden birisidir. Ki mukaddes kitabımız hem yol gösterici ve hidayet kılavuzu hem de “İns ve cinne” yani herkese açık bir davet kitabıdır: “Rahman’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler” (Şuara / 5). Keza Cennet ve Cehennem, Ahiret hayatı da Rahman isminin tecellilerinden biridir: “Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler” (Yasin 52). Burada Rahman isminin vaadinde sadık olmak manasını içermesi de vardır, Rahman’ın Allah’ın (cc) has ismi yerine zikredilmesi de.
Rahman ismi makamında buyrulan ayetlerde zikredilen hususları o makamın gerekleri içinde düşünmek gerekir: “Rahman’ın has kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler” (Furkan / 63) makamında övülen kulların İslam’ın hâkimiyet zamanlarındaki kullar olduğu bilinmektedir. Zira kudretli olmalarına rağmen “Vakar ve tevazu ile yürümektedirler”. “Cahiller onlara laf attıklarında” ibaresi onların ilim ve hikmet sahibi olduklarını ima etmektedir. “Selam” deyip geçmeleri hakiki anlamında da güzeldir, mecaz anlamında da, yani “Barış” getirmektedirler, barışa ikna etmektedirler, barışı temsil etmektedirler. İşte o yüzden bu kullar Rahman’ın kulları olarak zikredilmiştir; onlar Rahman Makamının kullarıdırlar. Bir tarafları hâkimiyet ve kudret, diğer tarafları ilim ve hikmet ve merhamet ile teçhiz edilmiştir.
Rahman ve Rahim olan Allah’ım, bizlere Rahman ve rahim isminin tecelli, tezahür ve hakikatlerini bildir, öğret. Bu isimlerinin cemali tezahür ve tecellilerini bizlere yaşat, milletimize ve insanlığa yaşat. Bizler layık olamasak da, Rahman isminin hakiki manası içinde bulunduğu gibi lütuf ve kerem mahiyetinde bizlere bu isimlerinden nasiplenmeyi müyesser kıl. Bize merhamet ettiğin gibi bizi de merhamet eden kullarından eyle. Kullarından merhamet bekleyen değil, merhamet bekleyenlere imdat eden “Rahmanın kulları” olmayı nasip et. Âmin.