Mehmet Ali BAL
Rezzak İsm-i Şerifi
Rezzak İsm-i Şerifinin yaklaşık manası “Bütün mahlûkatın rızıklarını kâmil manada veren ve (Rızık manasındaki gizli) tüm ihtiyaçlarını karşılayan” demektir. Hatta İsm-i Şeriften olması hasebiyle bu manaya “Kendisinden başka rızık verenin olmadığı, kendisinin dışındakilerin vesileler olduğu” manası da okunabilir. Kuran’daki ifadesiyle “Hiç kuşkusuz O (Allah) Rezzaktır, bol bol rızık verir. Kamil kuvvet ve tam iktidar sahibidir” “İnnellahe hüve-rrezzakü zül kuvvetil metin” (Zariyat, 58).
Evet, sadece O (cc) Rezzak’tır. Rızık O’na aittir. O’nun mülk ve sanatındandır ve ilmindendir. O’nun kudretindendir. Nitekim ayette de Rezzak İsminin tamamlayıcısı olarak “Kamil kuvvet ve tam iktidar” kelimeleri seçilmiştir. Rızık meselesinin Tevhit hakikatiyle doğrudan bir ilişkisi vardır. Bu hakikati meydan okuyan bir tarzda Kuran ilan etmektedir: “Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır” (Hud, 6).
Varlıklar âlemindeki besin zinciri çokça söz konusu edilir. Seküler bir akıl ile bakıldığında bir de tam dikkat edilmediğinde, bir canlının besinini zincirin bir ön halkasının sağladığı varsayılır. Ancak, gerçekte zincirin her halkasının rızıkları bizatihi Allah (cc) tarafından özel şartlarda verilmektedir. Besin zinciri veya silsilesi başlangıç ve sonda açıkça görüldüğü gibi kesilmesinin yanında, ara kademelerdeki av ve avcı ilişkisinin beslenme için yeterli olmadığı görülmektedir. Bunu ilk zamandaki vahyin muhatabı olanlara ne kadar açık anlatır Kuran-ı Kerim: “Nice hayvanlar var ki, rızkını (Biriktirip yanında) taşımıyor. Çünkü onların da sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her şeyi işitendir ve her şeyi bilendir” (Ankebut, 60). Üstelik Allah’ın (cc) her şeyi işitendir ve her şeyi bilen olduğu hüküm cümlesi olarak ayetin sonunda yer almaktadır.
Sonra Allah (cc) Rızkın yaratılması meselesini ilk insanın yaratılması meselesi gibi hüküm cümlesinde ele alan ayet-i kerimeyi vahy etmiştir: “Bir de gökten bereketli su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler biriktirmekteyiz. Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Bunları kullara rızık olması için (Yetiştirmekteyiz). O su ile ölü toprağa can verdik, işte kabirden (Hayata) çıkış da böyledir” (Kaf, 9- 11). O halde hakikat açıktır, güçlüdür “Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur”. Evet, sadece O (cc) Rezzak’tır. O’nun dışında mutlak manada Rezzak yoktur.
Kısaca sözlükte gezinirsek, Rezzak kelimesinin kökeni olan isim ve fillerin farklı manalarıyla karşılaşmaktayız. Rızk için “Hayatı idame ettirme imkânları, var olma imkânları, birine hayatını kazanmasını sağlayan yani ekmeğini kazanma, geçim, maişet, gıda, nevale” gibi anlamlar verilmiştir. “Razeka” fiili için “Rızık vermek, rızıklandırmak, beslemek, yiyecek kazanmak” anlamları verilmiştir. “Ruzika” fiili için “Sahip olmak, bir şey den yararlanmak” anlamları verilmiştir. Kelimenin Arapçadaki lügat zenginliği bile yeni perspektifler açıcıdır. Mesela “Ruzika-rraculu bi mevludin” Adamın bir erkek çocuğu oldu; RazekAllahü-şa’ba hayran” cümlesinde Allah kavmi iyiliklere gark etti manalarında kullanılmaktadır. Diğer yandan, yine rızık için “Kısmet, variyet, av” manaları da kullanılmıştır. Ancak, bu zenginlik lügat ve lafız zenginliğidir. Asıl zenginliği meselenin derinliğine indikçe daha fazla görmek mümkündür. Nasıl mı?
Bir kere Allah’ın (cc) Rezzak İsm-i Şerifinin tecellisinin ışığıyla beraber boyutları tamamen farklı bir dünyaya girdiğimizi hissediyoruz. Bu dünya içi esrarla dolu aydınlık ve yalın bir dünya… Olağanüstülükleri içinde barındıran olağan örtü taşıyan bir dünya… İlk başta “Rızık” nedir sorusuna verilen cevaplar üzerinde düşünelim. Biz canlılar için ekmekten önce gelen hava ve suyu nasıl ihmal edebiliriz. Hayatta en başta ve en fazla ihtiyacımızın olduğu bu üç besin yani hava, su ve ekmektir. Bu üçünü de ne kadar az hatırlıyoruz? Ne kadar az fark ediyoruz değil mi? Bunu ancak büyük insanlar hatırlıyor en fazla. Sadi yazmış “Her du nefes şükür vacibest”. Her iki nefeste şükür vaciptir. Bu havanın sadece bildiğimiz ihtiyaçlarımızı karşıladığı kısmı için geçerli, ya bilmediklerimiz? Hava besin gibi yeniyor mu diyeceksiniz.
Son yıllarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, hava esrar içinde esrar barındırıyor. Bunlardan bir tanesi de besin olma keyfiyeti taşıyan faydalı gazların havanın muhteviyatından olmasıdır. Hatta aşırı betonlaşma ile dünyanın bazı bölgelerindeki faydalı gazların havaya karışmasını sağlayan “Yerkürenin terleme ve nefes almasının durduğu” bu açıdan o bölge sakinlerinin kaliteli ve besleyici havadan mahrum kaldıkları ifade edilmektedir. Suda ne var? Çağdaş araştırmalar hava ve suyun içeriklerine ve fonksiyonlarına dair yeni şeyler söylüyorlar. Biz uzman değiliz. Sadece Rezzak İsminin bize en olağan gelen fark edemediğimiz tecellilerini tefekkür etmeye çalışıyoruz…
Şu en fazla bildiğimiz besinlerimizin tohum, bitki, tane, besin süreçlerini düşünelim dersek, ne muazzam dünya ile karşılaşırız. Adeta Allah’ın (cc) bütün isimlerinin tecellileri Rezzak İsm-i Şerifinin tezahürüyle bir nizam ve halka halinde Vahdet ve Vahidiyete kavuşmaktadırlar. Bu yüzden bazı İslam âlimleri rızıklandırma meselesini tevhit hakikatinin önemli bir ispatı olarak görmüşlerdir. Rızıklandırma yoluyla Vahidiyet tecelli etmektedir.
Rezzak İsmin başka tecellisi de rızıkları, gıdaları yiyen canlıların her birinin farklı farklı tatma, yeme ve hazmetme kapasitesidir. Eğer mevcut rızıkları tüketecek varlıklar olamasaydı, rızıkların ne faydası olurdu? Rızık gibi rızıklanmaya müsait ve müstait (Yetenekli) donanımda canlıların yaratılması da Rezzak İsminin bir tecellisi… Rızkı veren Allah (cc) onu yiyecek canlıları da yaratıyor, onlardaki özel sistemleri de… Aksini hayale havale edelim…
Vücudun besine ihtiyaç duyduğunda acıkma hissinin olması, susadığında susama hissinin olması ne muhteşem! Eğer olmasalardı ne olurduk? İnanın açlıktan ölürdük de bir şey yemek ve bir şey içmek aklımıza gelmezdi. Acıkma ve susama hissi biyolojik saatimiz olduğu kadar, vücut varlığımızın ikaz sistemleri…
Nihayet doyma hissi! Bu belki Rezzak İsm-i Şerifinin en esaslı tecellilerindendir. Doyma hissimiz olmasaydı, yığın yığın insan aşırı yemekten ölür giderdi. Hiçbir besin, vitamin ve mineral dengesini ayarlayamazdık. Hatta biyolojik realitesini iptal edip, sosyal ve siyasal bir açlıkla her şeyi sınırsızca yemek isteyenlerin hallerini acıyarak görüyoruz. “Kanaat bitmez bir hazinedir” hakikati gibi “Doymak da (Yani doyma hissi) en önemli rızıktır”…
Halkımız arasında “Rızkına mani olmak” sözünün dönüp duruyor olmasının bir hakikati olsa gerektir. Bu söz ilginç bir diğerinin halini düşünme halinin ifadesidir. Şairin dediği “Ecelsiz can almak” ile kısmetsiz rızık kesmek yani birinin rızkına mani olmak aynı mahiyette suç olarak görülmüştür. Zira can da rızık da bizatihi Allah’ın verdiği nimetler cümlesindendir. İnsan kendi canını bile alamadığı gibi başkasının canını hiç mi hiç alamaz. Aynen öyle de başkasının rızkına mani olmak bir yana kendi rızkını bile kesemez! Her ikisi de açık zulüm olarak görülmüştür.
Biz sofrası herkese açık olan, Peygamberimizin (s.a.v) atası İbrahim’in (as) neşet ettiği, dolaştığı, tebliğ yaptığı, hatta ateşlere atılıp selamete erdirildiği bir coğrafyanın milletiyiz. Her yemekten sonra Halil İbrahim bereketi duası yaparız.
Birine dua ederken de Halil İbrahim bereketi dileriz. Çünkü bu sofra rızık kesme sofrası değil, rızık dağıtma sofrasıdır.
Bugün Ortadoğu ve İslam coğrafyası maalesef ve ne yazık ki, genç işsizliğinin, yoksulluğun, yetersiz beslenmenin, dengesiz servet dağılımının ve bundan kaynaklanan gerilimlerin yaşandığı, bu özellikleriyle ve göstergeleriyle dikkati çeken bir dünyaya dönüşmüştür. Hakiki ve mutlak Rezzak Allah’a (cc) yalvaralım ki, bu coğrafyaya Halil İbrahim sofrası ve bereketi nasip etsin… Yine yalvaralım ki, bizlere biyolojik olduğu gibi başka boyutlarda da doyma hissi versin. Ekmek ve su gibi aziz rızıklar verdiği gibi ruhumuz ve aklımızın, hissiyat ve insaniyetimizin beslenmesi için de bizlere rızk-ı cemil nasip etsin. Tıpkı ervah-ı tayyibeye lütfettiği revayıh-ı tayyibe gibi… Bize Cennette yenilebilecek kadar temiz, kutlu ve bereketli rızıklar nasip etsin… Öyle rızıklar ki, yemekten, söylemekten, hatırlamaktan, paylaşmaktan büyük mutluluk duyalım…